En büyük tehlike El Kaide uzantılarının, Rojava bölgeleri arasında yer alan Arap çoğunluklu yerleşim yerlerinde hakimiyet kurmasıdır. Türk hükümeti Kuzey’de yeni bir savaşı göze almadıkça Rojava’ya karşı harekete geçemez. Ama, Suriye iç savaşının başından beri Türkiye içinden ve dışından toplanan El Kaideci gruplara kol kanat geren devlet, “El Kaide NATO üyesi Türkiye’nin sınırlarına dayandı” diyerek […]
En büyük tehlike El Kaide uzantılarının, Rojava bölgeleri arasında yer alan Arap çoğunluklu yerleşim yerlerinde hakimiyet kurmasıdır.
Türk hükümeti Kuzey’de yeni bir savaşı göze almadıkça Rojava’ya karşı harekete geçemez.
Ama, Suriye iç savaşının başından beri Türkiye içinden ve dışından toplanan El Kaideci gruplara kol kanat geren devlet, “El Kaide NATO üyesi Türkiye’nin sınırlarına dayandı” diyerek bölgeye müdahale fırsatı yakalayabilir. Batının da desteğini alabilir. El Kaidecilerle savaşır mı, barışır mı bilmem. Ama “El Kaide’ye karşı Suriye’ye sefer”, kesinlikle Rojava’daki halk iradesini yıkma amacı taşır.
O nedenle, Rojava’nın geleceği ve Suriye krizinin devletler arası bir savaşa evrilip evrilmeyeceği, Rojava’nın üç bölgesinin arasına “yerleştirilmiş” Arap yerleşim yerlerinde El Kaide bahanesiyle Türkiye’nin müdahalesini önlemeye bağlı.
El Nusra’nın göz diktiği Arap yerleşim bölgelerindeki insanların da güvenlikleri kesinlikle çetelere karşı direnişten geçiyor. Çünkü dünyada, Bölge’de ve Suriye’de dengeler, El Nusra gruplarının Suriye’nin bu en kritik bölgesinde kalıcı bir hakimiyet kurmasına izin vermiyor. O nedenle yaratılmak istenen Kürt-Arap savaşı en önce bu bölgedeki Arap halkının güvenliğini tehdit ediyor.
Oysa Kürt-Arap birliği ile çeteler devre dışında bırakıldığı anda, Arapların da katılacağı demokratik özerk bir Rojava, Suriye’nin en istikrarlı bölgesi haline gelir. Orada istikrar sağlandığı zaman, hem Batılı devletler ve hem de Türkiye Rojava gerçeğini kabul etmek zorunda kalır. Böyle bir denklem gerçekleşince, KDP, “PKK ile rekabet” ya da “Türkiye’yle menfaat ortaklığı” yüzünden Rojava’ya karşı ambargoyu sürdüremez.
Ve bölge o anda barışçı ekonomiye kavuşur. Rojava Kürtlerinin ve Araplarının ortak zenginliği olan Suriye petrolü bu küçücük bölgenin fakir halkına refah getirmeye yeter de artar bile. Bölgede güvenlik ve istikrar sağlandığı gün, Kürtler ve Araplar için sınır ticareti imkanları doğar. Ne idiğü belirsiz “bin kişilik kaçakçı orduları” yerine, “gümrüksüz” sınır bölgesinde alış veriş sınırın Türkiye kısmındaki Kürtler ve Araplar için de geçim kapısı olur.
Ama daha önemlisi şudur: İç savaş belli ki daha uzun bir zaman sürecek. Ama eninde sonunda barış gelecek. Elbette Suriye artık eski “tekçi” devlet olmaktan çıkacak. Yalnız Sünni Araplar değil, Alevi Araplar da kendi özerk bölgelerinde, Esad’la mı, Esadsız mı yaşayacaklarına kendileri karar verecek…
Verecek ama, “düşmanlıklar” çok daha uzun bir zaman sürecek…
İşte Rojava’da, şimdi El Nusracıların tehdidi altında bulunan Araplar, eğer Rojava Kürtleriyle barışırsa, bu, onları, gelecekte devam edecek olan “mezhep savaşlarının” etkilerinden koruyacak. Nusayri halkı, Kuzey Doğusu’ndaki Kürt-Arap ortak özerk yönetimiyle, diğer yerlerden çok daha kolay barışçı ilişkiler kurabilecek.
Ve işte bu etken, tüm Suriye’de iç savaş sonrasının barışçı kuruluşu için en büyük teminat olacak…
Rojava Araplarının geleceği, Rojava Kürtlerinin geleceğine bağlıdır.
Eğer bu çizilen tablo doğru ya da doğruya yakınsa, Suriye’nin “çoğulcu özerk yapılar temelinde birliğini” istiyen bir hükümet, “El Kaide” ile tehlikeli ve çapraz atraksiyonlar yapmaz. Amerikan tarzında “önce El Kaide’yle Rusları, sonra El Kaide’yi bitirme” cin fikirliliği gibi, sonu felaket olan oyunlara kalkışmaz.
AKP hükümeti, El Nusracı ve benzeri grupları topraklarında barındırma, silahlandırma, onlara lojistik destek sağlama ve sınırlarını bunlara açma siyasetinden vazgeçmelidir.
Bunu yaptığı zaman, ilk önce Rojava’daki Kürt ve Arap halkının desteğini kazanır ve bu da hükümetin çoktan beri kaybettiği “Suriye dostluğunu” yeniden kurmak için büyük bir dayanak olur.
Ama eğer hükümet “önce El Nusrayı destekleriz, ardından El Nusra bahanesiyle Suriye gireriz, Şam’da ya da Lazkiye’de değil de, Kamışlo’da ve Esad’ı değil de Müslim’i tepeleriz” diyorsa, bu Türkiye için çok büyük belalara yol açar. Cumhurbaşkanı Gül’ün ansızın Suriye’deki “aşırı uçlardan” söz etmesi masumane değildir.
Suriye’de iç savaşın sona ermesi, Türkiye ile Rojava’nın Kürtleri ve Arapları arasında barışçı ilişkilerin bir an önce geliştirilmesine bağlıdır.
İyi de bu “olmayacak duaya amin” demeye benzemiyor mu?
Eğer Türkiyeli barış güçleri, sosyalistler, demokratlar ve elbette Kuzey’in halkı AKP’yi içine girdiği “dış politika” çıkmazından, ona karşı mücadele ederek kurtarırsa bu “dua” “olmayacak dua” olmaktan çıkar…
Rojava’da Türkiye’nin de geleceği çiziliyor.
“Anlayın artık!”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.