Eğitim alanındaki söylem-uygulama tutarsızlıkları, ilgili kararların bilinmeyen yerlerde ve kişilerce hazırlandığını düşündürüyor. Eğitimci olmayan bakanlar, eğitimci olmayan müsteşarlar ve gelip giden bürokratlar, bu düşünceyi güçlendiriyor. Alınan kararlar, kanun hükmündeki kararnamelerde olduğu gibi, bakanların bile haberi olmadan yasalaşıyor! Ya da 4+4+4 yasasında ve SBS yerine getirilen yeni sınav sisteminde olduğu gibi, yandaşların/paydaşlarının desteğiyle ve “Her kesimin […]
Eğitim alanındaki söylem-uygulama tutarsızlıkları, ilgili kararların bilinmeyen yerlerde ve kişilerce hazırlandığını düşündürüyor. Eğitimci olmayan bakanlar, eğitimci olmayan müsteşarlar ve gelip giden bürokratlar, bu düşünceyi güçlendiriyor.
Alınan kararlar, kanun hükmündeki kararnamelerde olduğu gibi, bakanların bile haberi olmadan yasalaşıyor! Ya da 4+4+4 yasasında ve SBS yerine getirilen yeni sınav sisteminde olduğu gibi, yandaşların/paydaşlarının desteğiyle ve “Her kesimin görüşünü aldık” söylemleriyle uygulamaya konuyor. Ne geçmiş uygulamalardan ders çıkarılıyor ne de eğitsel kaygılara ve önerilere kulak veriliyor.
Şu hale bakın! Türkiye’de anadili Türkçe olmayan milyonlarca yurttaşa anadilini öğrenme fırsatı verilmezken, İngilizce, zorunlu ders muamelesi görüp seçme sınavlarında yer alıyor! Seçme sınavları yıllardır, İngilizce dahil tüm derslerde, başarının okuldan okula değiştiğini gösteriyor. İngilizcenin, özel okullarda daha iyi öğretilirken fakir-fukaranın gittiği devlet okullarında doğru dürüst öğretilemediği biliniyor.
Bir eğitimci, bu durumları bile bile, İngilizceyi, fakir fukara çocuklarının önünü kesmek için kullanabilir mi? Bir eğitimci, en az bir yabancı dilin öğrenilmesi gerekli olsa da, özgür bir ülkede, İngilizcenin herkese dayatılmasını benimseyebilir mi? Dünyada yaygın olan diller içinden birine, “Diğerlerinden daha iyidir” diyebilir mi? İngilizce konusu, Fen ve Teknoloji ile Matematik gibi yaşamın temeli konularıyla eşdeğerde görüp 4 ağırlık puanı verebilir mi?
Yaşamlarını göksel güçlere bağlamayan toplumlarda, din adamı olmayacaklar için, aile içindeki ve ibadethanelerdeki öğrenmeler yetiyor; kurslarda ve görsel-yazılı basından gerçekleşen öğrenmeler bile fazla geliyor. İnsanların dinlerini ve inançlarını öğrenmeleri, en doğal öğrenme haklarından biri oluyor. Ancak bir eğitimci, sorgulanamayan, eleştirilemeyen, denenemeyen, değişmeyen inanç konusunun-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersinin, üstelik pek çok farklı inanç topluluklarının bulunduğu bir ülkede, zorunlu olmasını benimseyebilir mi? Zorunlu olmaması gereken bir ders, üst öğrenim kadamelerine geçerken sınav konusu yapabilir mi? Bir eğitimci, DKAB dersinin sınav konusu olmasının, öğrenciyi Sünni-Hanefileştirmek ya da bu inancı benimsemeyenleri sistem dışında tutmak anlamına geldiğini bilmez mi? Bir eğitimci, DKAB dersi ile Sosyal Bilgiler dersini benzer nitelikte dersler olarak görebilir mi, bu dersleri birbiri yerine geçerli sayabilir mi? Bir eğitimci, öğrenime devam etmesi için çocukta DKAB birikimi arar mı? Öğrenime devam etmek için din kültürü gerekliyse, Müslüman olmayan yurttaşların kendi DKAB konularını bilmeden öğrenciliğe devam etmelerini içine sindirebilir mi? Bir eğitimci, bu durumları bile bile, DKAB dersini merkezi sınav konusu yapabilir, Sünni-Hanefi inancında olmayanları yok sayabilir mi?
Bir eğitimci, sınav sayısı çoğaldıkça öğrencilerin daha çok özel derslere ve dershanelere yöneldiğini bilmez, okuldaki eğitimin dershaneleşeceğini düşünemez mi? Bile bile sınav sayılarını artırmanın yollarını arar mı?
Yeni yönetmelikte, ortaöğretim kurumlarının adlarına ve amaçlarına yer verilen maddede (madde 7) açık liseye yer verilmiyor! Ancak, ortaöğretim kurumunda okuyan öğrenci, evlendiğinde, başarısız olduğunda ya da örgün eğitimden çıkarılma cezası aldığında, açık liseye gönderiliyor (madde 21 ve 59). Ortaöğretim kurumu olarak algılanmayan ve de evli çocuklara, başarısız öğrencilerle ceza almış öğrencilere uygun görülen açık lise, 4+4+4 yasasıyla zorunlu eğitimin bir parçası sayılıyor! Bir eğitimci, böylesine garabetlik işlere imza atabilir mi?
Yeni yönetmeliğe göre, davranış puanı indirilmiş ve iade edilmemiş öğrenciler (m.64), okul birincisi olamıyor!
Bir eğitimci, sanıkların hatta mahkumiyeti olanların mlletvekili, bakan, başbakan ve de Cumhurbaşkanı olabildiği bir ülkede, böylesine vicdansız bir disiplin maddesine onay verebilir mi?
Eğitimdeki bu tür dönüşümleri eğitimcilerin hazırladığı düşünülebilir mi?
Eğitim sistemi, “eğitim”i yadsıyan ya da eğitimden bihaber olanlara bırakılabilir mi?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.