Kimliklerin ezilmesi toplumu güdüp-yönetme siyasetinde önemli bir yer tutmaya devam ediyor. Bu nedenledir ki 21.yüzyılda da kimlik mücadeleleri önemini korumaktadır. Çeşitli kimlikler baskı altına alınması ve egemen (kılınmış) kimlik mensuplarının eşitsizliği normal karşılamasını sağlamak sömürünün arttırılması, sürdürülmesinin önemli bir dinamiği halini almıştır. Bu yöntem egemen sınıfların kadim bir geleneğidir. Kapitalizm bu eski çağlara uzanan geleneği […]
Kimliklerin ezilmesi toplumu güdüp-yönetme siyasetinde önemli bir yer tutmaya devam ediyor. Bu nedenledir ki 21.yüzyılda da kimlik mücadeleleri önemini korumaktadır. Çeşitli kimlikler baskı altına alınması ve egemen (kılınmış) kimlik mensuplarının eşitsizliği normal karşılamasını sağlamak sömürünün arttırılması, sürdürülmesinin önemli bir dinamiği halini almıştır. Bu yöntem egemen sınıfların kadim bir geleneğidir.
Kapitalizm bu eski çağlara uzanan geleneği başarılı bir şekilde kullana gelmiştir. Egemen ulustan, dinden, mezhepten, cinsten olmayanların sömürülme oranlarının daha yüksek olduğunun çok sayıda örneğiyle her gün karşılaşıyoruz. Kadınlara daha düşük ücret verilmesi, ‘Batı’da Asyalıların daha ağır işlerde daha ucuza çalıştırılması, göçmenlerin çalışma ve yaşama koşulları, ezilen dinden veya mezhepten olanlar için ayrımcılığın yarattığı iş bulamazlık veya iş yapamazlık halinin yarattığı sorunlar vs vs. Aslında ezilen kimliklerin sömürüsü proleterleştirme mekanizmalarıyla doğrudan bağlantılıdır, bu nedenle mücadele süreçleri de ya doğrudan sınıf mücadelesi programına dahil olmakta ya da yakın etkileşimlerle iç içe gelişmektedir.
Egemen kimliği durmadan yeniden üretme ihtiyacının başka (öncekiyle sıkı sıkıya bağlı) bir nedeni ise, bunun iktidarın kitle desteğinin enstrümanı olarak da kullanılmasıdır. AKP de (kendinden önceki iktidarları aşan bir başarıyla) egemen-ezilen kimlikler sorununu on yıl boyunca başarılı sayılabilecek tarzda manüple etmeyi başardı. Bunun pratikteki adı da ‘açılım’lar oldu (konumuz itibarıyla burada Kürt Açılımına girmeyeceğiz). Alevi açılımı söylemleri yıllardır hiçbir gerçek ‘ilerlemeye’ yol açmadan evelenip gevelendi.
AKP’lilerin zihin dünyası tüm diğer ezilen kimliklerde olduğu gibi Alevilik’tede herhangi bir eşitlikçi adım atmasına uygun değil. Uygun omak bir yana AKP bu sorunu Sünni kitleleri manüple etmekte önemli bir araç olarak kullanmaktadır. Başta Başbakan olmak üzere diğer etkili-yetkili AKP’lilerin bu konudaki sözlerine bakmak yeterli olacaktır. Tabana doğru inildikçe durum çok daha vahim hal almaktadır. Özellikle yargıdaki dönüşümle başlayan Alevi tehlikesine işaret etme taktiği, Suriye sorunundan ve Reyhanlı’da ki patlamadan sonra had safhaya ulaşmış durumdadır. Haziran İsyanı sürecinde ‘camide içki içtiler, türbanlı kadına saldırdılar’ gibi ispatlanmış yalanlar, halk isyanına kapılıp gitmemeleri için Sünni kimliği pekiştirme, kendi arkasında saflaştırma telaşının ürünüdür.
Tam bu esnada Fetullah Gülen’le İzzetin Doğan’ın ortak “fikri” olarak cami ve cemevinin aynı binada yapılması projesi ortaya atıldı ve ilkinin inşaatı Mamak’ta başlatıldı. Kıyamet de burada koptu. Alevi gençlerin polis şiddetiyle ezildiği bir törenin ardından projenin açılışı yapıldı. Belli ki bu proje ancak başladığı gibi devam ettirilebilecektir.
Fetullah Gülen, yeterince bilinen bir şahsiyet olduğu için anlatmaya gerek yok ama İzzettin Doğan kimdir? Babası Alevi partisi Birlik Partisi’nin sonunu getirmiş, kendisi sağ siyasetçilerle haşır neşir, Kenan Evren’in Turgut Sunalp’e kurdurduğu MDP’nin kurucuları arasında yer almış kısacası kendisinin de babasının da ilginç misyonları olmuş bir zat (bkz http://www.cafrande.org/?p=27076). Şimdi de Fetullah Gülen’le ortak projelere kalkışmış. Yani ailecek ‘iyi’ Alevi. Hep olur ya: iyi zenci, uğradığı tüm insanlık dışı muameleye karşın beyazları anlar, biat eder; iyi kadın uğradığı erkek baskısına karşı kendini dövdürmek yerine ‘sevdirir’; iyi Kürt, kendi dilinin işe yaramadığını, o nedenle Türkçe eğitim görmek gerektiğini söyler vs. aslında hepsinin de misyonu ezen-ezilen denkleminin meşruiyetini korumaktan, kurulu nizamın sürmesine hizmetten ve bu hizmetin karşılığını almaktan başka bir şey değildir. Zaten Fetullah’ın örgütünün adı da kendi tanımlamalarıyla ‘Hizmet Hareketi’ değil mi?
Gelelim aynı binada, bahçe içinde cami ile cemevi inşa edilmesine. Cemevi, egemen dini elit tarafından ibadethane olarak kabul edilmiyor. Hatta Alevilik de (en hafif tabiriyle) meşru bir inanç olarak görülmüyor. Devlet etme erkini elinde bulunduran AKP’de cemevlerine ibadethane statüsü tanımamaya devam ediyor. Tam burada Fetullah Gülen devreye giriyor. Tıpkı üniversite kapılarına gelip de bir yurda yerleştirilmeyen öğrenciler durumunda devreye girdiği gibi. İzzettin Doğan’la bir proje yapıyorlar. Ne diyorlar? ‘Cemevi İbadethane olarak kabul edilmiyor ama cami ile aynı yapı içerisinde çözebiliriz’. Yani cemevine caminin eklentisi statüsü kazandıracak (yoksa mevut statüsünü kayıp ettirecek?). Alevilik meselesi de böylece çözülmüş olacak. Artık Alevi köylerine cami değil, cemevli cami yapılacak ve imamları da Diyanetin Alevilik kursundan sertifikalı olacak. Alevilik de Sünni yoruma göre yenilenecek.[1]
Mamak’ta ki İzzettin-Fetullah projesine duyulan tepki budur. Egemen Sünni-Türk kimliğinin diğer kimlikleri kendi eklentisi haline dönüştürme operasyonuna verilen tepkidir. Erdoğan’ın ve teşkilatının nasıl ibadet edeceğimize, nasıl içki içeceğimize, kaç çocuk doğuracağımıza[2] kimi sevip kimi sevmeyeceğimize, çocuklarımızı hangi okula göndereceğimize, nasıl soru soracağımıza, nerede ibadet edeceğimize, derslerde hangi din ve mezhebi öğreneceğimize vs vs… dair egemen tarzını dayatmasına karşıdır. Halkların kardeşliği yerine asimilasyon dayatmasınadır. Başka zamanlarda bu tür şeyler oluyor da neden ilk kez şimdi bu şiddette tepki gösteriliyor diye ‘niyetli’ soru soranlara da verilecek cevap “bu halk artık eskisi gibi değil”dir. Kendisini ilgilendiren her şeye burnunu sokuyor. Bize soracaksın diyor.
[1] “Alevilik, Sünnilik ne demek ya. Alevilik Hz. Ali’yi sevmek değil mi? Alevi Müslüman değil mi? Sünni de Müslüman Eğer Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse, ben dört dörtlük bir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum. Ben onu nasıl sevmem. O nasıl yaşıyorsa, ben de onun gibi yaşamaya gayret ediyorum. Ama Aleviyim diye ortaya çıkıp, Hz Ali’nin yaşam şeklinden uzak olanlara da söyleyecek hiçbir şeyim yok” demişti ya Tayyip Erdoğan, Aleviler benim gibi yaşarsa, benim gibi inanır, benim gibi ibadet ederse mesele yok demeye getirmişti.
[2] Kadın sorununu da aile içine yerleştirerek “çözmüşlerdi”
*Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.