“Demokrasi” için bu da zahir bir gelişme… Almanlar bundan böyle haşin ve otoriter bir “baba” değil; sükünet, istikrar telkin eden bir “ana” tarafından yönetilmek istiyorlar. Merkel’de buldukları“ana”ya, üçüncü dönem için ülkenin dizginlerini seve seve güvenle teslim ediyorlar. Alman seçimlerini Hıristiyan Demokratlar değil; Almanya’nın anası; namı diğer“Mutti Merkel” kazandı… Merkel’in zaferi öyle baş döndürücü ki, onu Rus çariçesi “Büyük Katerina”dan ilhamla, “Büyük Angela” sıfatıyla anan dahi […]
“Demokrasi” için bu da zahir bir gelişme…
Almanlar bundan böyle haşin ve otoriter bir “baba” değil; sükünet, istikrar telkin eden bir “ana” tarafından yönetilmek istiyorlar. Merkel’de buldukları“ana”ya, üçüncü dönem için ülkenin dizginlerini seve seve güvenle teslim ediyorlar.
Alman seçimlerini Hıristiyan Demokratlar değil; Almanya’nın anası; namı diğer“Mutti Merkel” kazandı…
Merkel’in zaferi öyle baş döndürücü ki, onu Rus çariçesi “Büyük Katerina”dan ilhamla, “Büyük Angela” sıfatıyla anan dahi çıkıyor…
Alman hegemonyası ve
Merkel çağı
“Büyük Katerina” giysileri/pozuyla Merkel’i kapak yapan “Der Spiegel” dergisi örneğin, “Hiçbir demokrat hükümet başkanının Almanya’da şimdiye değin, Merkel denli büyük bir gücü elinde toplamadığına” işaret ediyor.
Başka yayınlar Merkel’i, İngiltere’de 11 yıl iktidarda kalan Thatcher’a benzetiyorlar. Ve seçim gecesi alınan neticeyi; “Merkel Cumhuriyeti”, “Merkel Çağı” olarak tanımlıyorlar.
“Merkel Çağı”, sade Almanya değil, tüm Avrupa kıtası için Merkel hegemonyasının teyidi anlamına geliyor.
İtalya’da çıkan “Repubblica” gazetesinin Avrupa uzmanı Andrea Bonannimisal, “Eski Kıta” açısından tabloyu şöyle tanımlıyor:
“Şansölye (Merkel) yönetiminde Almanya, tartışmasız kıtanın hegemon gücüne dönüştü. Alman ulusunun 150 yıl boyunca katliam ve yıkımlar pahasına beyhude yere kovaladığı bu sonuç, AB’nin varlığı sayesinde barışçı yolla gerçekleşmiş oluyor…”
“Avro” krizi baskısı yaşayan ve Almanya’nın cömert davranmadığını hisseden Güney Avrupa ülkelerinin Alman seçimlerine bakışı bu.
Merkel’in sandıkta katmerlenmiş olan gücü, Berlin’in her halükârda ağırlığının artması şeklinde algılandığından; hangi hükümet koalisyonunun kurulacağı ikinci derecede önem taşıyor.
Merkel’le koalisyon yapan
yanıyor!
Yüzde 5 barajına gömülen liberallerin dışlanması sonucu, üç hükümet formülü konuşuluyor:
İlki, Merkel’in liderlik ettiği (yüzde 41.9 oy oranına sahip) CDU-CSU Hıristiyan Demokrat koalisyonun, azınlık hükümeti kurması.
Alman kültüründe yeri olmayan bu opsiyonun tercih olasılığı düşük.
İkinci olanak, yüzde 8.4 alan “Yeşiller”le masaya oturmak…
Gözlemciler, “Yeşiller”le kurulacak bir olası hükümet ortaklığının “vitrin yenilemek” ve Hıristiyan Demokratların “imajında modernleşme sağlamak”açısından avantajlı olabileceğini iddia ediyorlar.
Ancak “Yeşiller”in bundan sağlayabileceği bir avantaj yok. Hatta muhafazakârlarla ortaklığın, “Yeşiller”i bölünmeye götürmesi bile muhtemel.
Bu nedenle bu da güçlü olasılık değil.
Üçüncü ve son olasılık, 2005-2009 hükümetinde olduğu gibi (yüzde 25.7 oranında oy toplayan) “sosyal demokrat” SPD ile “büyük koalisyon”oluşturmak.
En çok konuşulan olasılık bu.
Ancak burada da tereddütler var. Çünkü Merkel’in Hıristiyan Demokratlarıyla koalisyona giren her parti, sandıkta bedel ödüyor ve ağır kayba uğruyor.
CDU-CSU’ya son dönemde koltuk değnekliği yapan liberal FDP yüzde 4.8’le örneğin parlamento eşiğinden geçemedi!
Bir önceki devrede gene, CDU-CSU ile hükümet sorumluluğunu paylaşan sosyal demokratlar da 2009 seçiminde ağır kayıp yaşayarak, yüzde 23 oyla tarihi yenilgi yaşadılar. O gün bugün bellerini doğrultamadılar. Pazar gecesi elde edilen sonuçta 2009’a göre 3 puanlık bir ilerleme kaydedilse de Sosyal Demokratları tatminden çok uzak.
SPD yeniden hükümete dönmek perspektifine, bu sebeple ihtiyatla yaklaşıyor.
Ya da… Güçlü iktidar ortakları tarafından ezilmemek ve kabinede mümkün olan en yüksek sayıda bakanlığı kapabilmek amacıyla naz yapıyor.
Her şartta… Hemen “evet” demeye istekli görünmüyor…
Solculuk Papa’ya kaldı
Adenauer, Kohl’dan sonra Almanya’nın en büyük, en etkili “şansölyeleri”arasına katılan Merkel’in tarihi zaferi, bu belirsizlikler nedeniyle bir miktar gölgeleniyor…
Merkel’in zaferinin büyüklüğü, Avrupa solu için çok ciddi referans olan Alman solunun zaaflarına tekabül ediyor.
Alman Sosyal Demokratları arzu edilen ilerlemeyi sağlayamazken, “Yeşiller”in yanı sıra yelpazenin sol ucundaki “Linke” partisi de yaklaşık 3.5 ve 2.5 puanlık gerileme gösteriyor.
Çünkü sol partiler, sol seçmene artık sola dair güçlü mesajlar veremiyor.
Solculuk Eski Kıta’da “Dünya para tanrısının putperestleri oldu!” diyenPapa’nın eline kalmış durumda.
Orta sınıf partisine dönüşen Sosyal Demokratlar; gençleri ve vahşi kapitalizmden etkilenen “dar gelirlileri” yanına çekemiyor. Marjinalleşen bu kesimler, hep daha çok popülizme kayan partilere yöneliyor. Alman seçimlerinde de olan bu. Ancak bu ayrı bir yazı konusu.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.