Abdullah, Ali… Abdullah Ali… diye seslenirken Ahmet’ti onların kalbiyle koşan. Ahmet… Ahmet… Abdullah’ın, Ali’nin bilincini kuşanan sen direnmenin delikanlı rüzgarı. Kızıla çalık isyan ağırlığı sakalının her telinde vatan sevgisiyle boylanmış inancın savrulmakta. Antakya, o haziran günlerinden beri evlere sığmamakta. Evine sığmayan Abdullah hiç durmadan fırtınayı avuçlamak için koşmakta… O, umudun kalesi yönünde bayrakla koşarken düştüğünde, […]
Abdullah, Ali… Abdullah Ali… diye seslenirken Ahmet’ti onların kalbiyle koşan. Ahmet… Ahmet… Abdullah’ın, Ali’nin bilincini kuşanan sen direnmenin delikanlı rüzgarı. Kızıla çalık isyan ağırlığı sakalının her telinde vatan sevgisiyle boylanmış inancın savrulmakta. Antakya, o haziran günlerinden beri evlere sığmamakta. Evine sığmayan Abdullah hiç durmadan fırtınayı avuçlamak için koşmakta…
O, umudun kalesi yönünde bayrakla koşarken düştüğünde, Ali İsmail devlet terörünün ipe sapa gelmez kaba ağında kendini kaybetmekte. Ve Ali onlarca gün, on binlerce nefeste direnişin inatçı dönüşsüz azmiyle yaşamı bırakmamakta. Yok, yok! Ali, Eskişehir’i bırakıp kabına sığmayan, barikatları yatak yapan Antakya toprağına omuzlarda inmekte. Abdullah’la ayaklanan Antakya haziran koşusunda hiç yorulmadan temmuzun sarı sıcağında Ali’yi sarıp sarmalamakta.
O kahpe pusuların gizlendiği yerlerde kentin alanları Ali’ye kenetlendi. Ali, yaşamı isyan çocuk, Ali umudun yeni fidanı, Ali düşleri devrim çocuk… Kaç kez, kaç bin, milyon kez Ali diye ünledik. Kaç milyon kez adımda Abdullah deyip onun yanına, Asi suyu yurduna ölümü öteleyen Ali’nin gülüşlerini koyduk.
Abdullah, Mehmet, Ethem, Ali, Medeni diye diye derine kümelenmiş direnişe nefesimizi üfledik. Yüreğimiz derinlerden gelen ahı, suskun günlerden damıtılmış isyanı kaldıramayacak denli dardı. Ankara, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Adana, Mersin; bin bir dertlerin bin bir canla yumaklaştığı kentimizin isyankarları alanlardan bitmedi.… Antakya alanlardan çekilmedi. Ahmet toprağında onuru ezdirmemek için alanlardan dönmedi. Bildi ki ucu kaçarsa halkanın karanlık onu yutar inançsız zamanlara gömerdi. Bildi ki Ahmet; Antakyalı Abdullah’ın, Ali İsmail’in yüreği alanın ortasında atmaktaydı.
Ahmet özgürlüğe aç, aydınlığa susamış insan selinin içinde kocaman bir damla olarak yarışı en önde bitirmek için hızlı koştu. Hızlı koştu Ahmet. Mehmet’in, Abdullah’ın, Ethem’in, Ali’nin Medeni’nin anasının acılarını, gözyaşlarını silip dindirmek; Asi suyuyla onların acısını yıkamak için.
Ahmet! Antakya’nın soluksuz gece direnişinin delikanlı yüreği! Zalim, bildiğin gibi korkak ve kaçak. Kanlı ellerini yeni bir çukura gizleme derdinde. Bizse senin düşe kaldığın yerde devrim yangını gözlerinin ışığıyla kentlerin karanlıklarında Ahmet, Ahmet diye yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Büyük hayallerin onurlu insanı. Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail’in anısının can yoldaşı… Antakya gecesinde yürüyüp geçtiğin alanlardan sana sesleniyoruz. Ahmet! Ahmet! Ahmet!
Geceye çakan yıldızın sönmesin Ahmet!…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.