goristan** Yüreklerimiz adaletsizlik ve acılarla daima hemhal, yaşamanın en kabahatlisi, gülmelerin bir saniye sonrasından en şüphelisidir bize düşen. Bir kanımız, bir canımız var daima ecelsiz tecelliye kaynayan, hep itilen, hep yok sayılan, hep kaybedilen, katledilen, ezilen, hep engellenen, hep sükuta emzirilen bir çığlığımız var. İhanete uğramaya soysuz bir alışkanlığı taşıyoruz göz bebeklerimizde, “onların dünyası”na fazla […]
goristan**
Yüreklerimiz adaletsizlik ve acılarla daima hemhal, yaşamanın en kabahatlisi, gülmelerin bir saniye sonrasından en şüphelisidir bize düşen. Bir kanımız, bir canımız var daima ecelsiz tecelliye kaynayan, hep itilen, hep yok sayılan, hep kaybedilen, katledilen, ezilen, hep engellenen, hep sükuta emzirilen bir çığlığımız var. İhanete uğramaya soysuz bir alışkanlığı taşıyoruz göz bebeklerimizde, “onların dünyası”na fazla gelmelerimizi teşhir ediyoruz her gün, boynumuzu kıran yağlı urganda, kesilmiş başımızda, bahanesi bol tokatlara alışkın siyah önlüklerimizde… Ne söylersek ağrıyor dilimiz, acıyor. Ne ana ne de dil huzurla heveslenebiliyor taze sabaha, ne Senuben’de viran bir gecekonduda, ne de Oramar’da sarp bir yükseltide bakarken dağ, dağ ve dağ olan ufka, bitmez gibi bir zemherinin güneşe hırsında.
Yüreklerimiz adaletsizlik ve acılarla daima hemhal, baksana bu Kürdistan, boylu boyunca bir kederdir. Tütün ve kenevir dumanları yükselir kaç bin yıldır ağlamaklı, yaşamın kendisine öfkeli, zalim çizmesinde inler ha inler kerpiç damlardan.
Ne büyük, genç ve kadim bir isyanı yüklenmiş ki bu bulutlar, dinlemeden Jor, Jer ve de dinmeden Rojhilat’ta ve Rojava’da yağar bu çorağa. Çekilecek ne çok derdi varmış ki tarih, soluksuz taşıyıp eski hikayeleri, uyarır yokluklar ülkesindeki korkuyu, “ötesi yok iki gözüm!” der çapraz fişekliklere.
Baksana, Kürdistan baştan ayağa lanetli bir nisyan gibi duruyor yeryüzünün ar damarında, utanç olup yapışmıştır riyakarlığa. Bu upuzun mazlum gecesi, bu mumsuz karanlık ve bu durmadan uzayan şafak nöbeti…
Ne zaman ve nerede biter alnındaki karayazgı hep bir büyüğünün daha eskittiği yamalı giysileri, elinde yavan bir tandır ekmeği, ruhunda yakıp duran bir özlemekle bir sürgünden başka bir sürgüne yorulsa da koşturulan çocukların?
Rojistan***
Kürt’ün kaderi “hep bir olanaksız”a ipotek edilmemeli, ki kanlı vahşet rölyefleriyle ne de çok menfi şerh düşüyor geçmiş, yorgunluğa ve temennilere. Allah biliyor, onura karargah dağları ve boyun eğmez çiğdemleri var Kürdistan’ın. Gözler görüyor, dağarcık susmuyor, hep iki ateş arasında yakılmak mı kalmış Kürt’e!
Mazisi ve felsefesi derin topraklarımızın birkaç adımda çölleştirilen anına ve bilincine ne çok unutulmuşu hatırlattı Kürtler, ne kadar da fazla “yok dersek yok olur”culuğa acımasız ve adil hançerini sapladı isyan. “Berxwedan”ı kim öğretti, “serhildan”ı? Şimdi ummak mı payına düşmüş yani Kürt’ün, üstelik Leviathan yeni ve daha bir rezil “tepeleme tenkili”nin siperlerini ha babam kazadururken?
Yok!
Halklar ayaktadır, hafıza, direnç, uykusuzluk ayakta, adalet tam kapı eşiğinde çağrılmasını beklemekte. Tüm dünyanın ayıplarını, günahlarını temize çekebilir Kürt’ün özgürlüğü, Kürt’e yasak edilen her şeye bir bahar kazandırmak güçlendirir elini beşerin tüm yoksullarının.
Yok…
Yoksun…
Yoksul…
Tek bir “var”dan yoksun yoksulluğumuzla “yok”larımızı silah edineceğiz. Mühimmatımız bol, acılarımız var; şiirimiz direngen, tarihimiz yaşıyor. Görmüyor musunuz Kürdistan ayağa kalkmış çobanyıldızıdır! En arka odalarında bıraktığın orak ve çekici paslanmaya durduğu yerden kaldır, bileyle ve ışığa tut, bak yıldızın hazır.
Kanma bir daha, hayıflanma, ağlama, Allah’a da yalvarma zira çok işi var!
Kürt, Laz, Arap, Ermeni, Türk… Ve Sünni ve Alevi, Ortodoks, Ezidi, Allahsız…
“Sekter”, “reformcu” ya da “kafası karışık”…
“Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız!”
“Bizleri kurtaracak kendi güçlü kollarımız!”
Zamanın bizi nasıl ve ne için bir şiiri ilk kez kurmaya kışkırttığının farkında mısınız?!
* Yüzyılın isyanı için
** mezarlık
*** “güneş ülkesi”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.