AKP hükümetinin demokrasiden anladığı dört yılda bir seçim yapılması ve Türkiye’yi yönetecek iktidarın belirlenmesidir. İktidar seçildikten sonra herkes bir padişahın ağzına bakar gibi bu hükümetin ağzına bakacaktır. Bu anlayışa göre toplum herhangi bir talebini yürüyüşle ortaya koyamaz; hükümetin herhangi bir icraatını protesto edemez. İşte demokrasi anlayışı bu olduğu için her yürüyüşü polis ile dağıtıyor. Türkiye’nin […]
AKP hükümetinin demokrasiden anladığı dört yılda bir seçim yapılması ve Türkiye’yi yönetecek iktidarın belirlenmesidir. İktidar seçildikten sonra herkes bir padişahın ağzına bakar gibi bu hükümetin ağzına bakacaktır. Bu anlayışa göre toplum herhangi bir talebini yürüyüşle ortaya koyamaz; hükümetin herhangi bir icraatını protesto edemez. İşte demokrasi anlayışı bu olduğu için her yürüyüşü polis ile dağıtıyor. Türkiye’nin dünyanın en büyük polis teşkilatına sahip olması ve bir ordu gibi kendini donatması bu iktidar anlayışının sonucudur.
Halk, Kürt Halk Önderi’nin başlattığı demokratik çözüm hamlesini sahipleniyor ve ciddiye alıyor. Bu nedenle bu süreci sabote edecek girişimlere tepki gösteriyor. Yeni karakollar ve üs bölgelerinin yapılmasını istemiyor. Güvenlik amaçlı orman kesimlerini istemiyor. Baraj yapımlarının hızlandırmasına karşı çıkıyor. Demokratik tepkilerini ortaya koyuyor. Buna karşı askerler Lice’de halka saldırıyor, bir Kürt gencini katlediyor; ikisi ağır on protestocu yaralanıyor. Bu saldırı sürecin ruhuna aykırı olduğu gibi, bu süreci Kürt halkının taleplerini dikkate almadan “ben istediğim gibi yürütürüm” anlamına geliyor.
AKP hükümetinin bu yaklaşımına karşı BDP “hükümet adım at” sloganı adı altında bir demokratik eylem kampanyası başlattı. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi birinci aşamada üzerine düşeni yerine getirdiği ve kalıcı bir çatışmasızlık yarattığı halde hükümet hiçbir adım atmıyor. Adım atmadığı gibi gerillanın boşalttığı alanları karakol ve tahkim edilmiş tepelerle dolduruyor. Bu nedenle halk sürece sahiplenmek ve hükümete adım attırmak için demokratik eylemler yapıyor. Bu demokratik eylemler fikir, ideoloji ve demokratik siyaset döneminin gereğidir.
Demokratik eylemlere tahammül edilmediği yerde demokratik siyasetten söz edilemez. Demokratik eylemler demokrasinin dilidir. AKP hükümeti demokratik eylemlere saldırarak demokrasi anlayışını ortaya koyuyor; dilsiz demokrasi istiyor. Süleyman Demirel daha 1960’lı yıllarda “yollar yürümekle aşınmaz” diyordu. Yürüyüşlere biraz tahammül gösteren bir anlayışı ortaya koyuyordu. Demirel demokratik bir siyasetçi değildi, ama yürüyüşlere bugünkü düzeyde saldırgan bir yaklaşım içinde de değildi.
AKP hükümeti BDP’nin “hükümet adım at” yürüyüşlerinin ilkine saldırdı. Adım atacağına gaz bombası ve mermiler yağdırdı. Bu demokratik eylemlere izin veremeyeceğini ortaya koydu. “Kimse benden bir şey isteyemez, bir şey vereceksem ben veririm” anlayışındadır. Bu nedenle hükümete birinci aşama bitti, ikinci aşamadaki sorumluluklarını yerine getir hatırlatması yapılınca buna tahammül edemiyor ve polisleri vahşice halkın üzerine sürüyor. Bu süreçte halkın örgütlenmesine ve taleplerinin dile getirilmesine izin verilmeyeceğini ve bastırma kararında olduğunu gösteriyor. Kürt sorununu çözmek isteyen Kürt halkına böyle saldırır mı? Sorun bu halkla çözülmeyecek mi? Bu halkla barışılmayacak mı? Bu süreç esas olarak bu halkı ilgilendirmiyor mu? Eğer böyleyse bu halka yaklaşımın değişmesi gerekmez mi?
AKP hükümetinin halka yaklaşımı bu süreç öncesi yaklaşımı gibidir. Halbuki hükümetin ilk önce halka yaklaşımda değişiklik yapması gerekir. Tarz, üslup ve tutumunu sürece uygun hale getirmesi gerekir. Bu değişiklik olmazsa bu süreç nasıl yürütülür? Halk suskun ve tepkisiz olursa tabii ki sessizlik olur. Çözüm süreci böyle anlaşılamaz. Halkın her demokratik eylemini çözüm sürecine karşıtlık olarak değerlendirmek ne çözüm sürecinden ne de demokrasiden bir şey anlamaktır.
Halkın demokratik eylemliliği demokratik siyasetin devreye girmesidir ya da demokratik siyasetin devreye girmesinin gereğidir. Halk süreci sabote edecek girişimlere karşı eylem yapıyor. Demokratik siyasete sahiplenmek için tepkilerini demokratik örgütlülük ve eylemlilikle ortaya koyuyor. AKP hükümeti ancak bunlara tahammül ederse süreç gelişir; Türkiye fikir, ideolojik ve demokratik siyasetin devreye girdiği bir ülke haline gelir. Bu açıdan bu halk eylemliliklerine karşı tavır, AKP’nin verdiği bir sınavdır. Ancak AKP bu sınavdan sınıfta kalmıştır.
Sivas’taki Madımak Katliamı’nı yazacaktık, ancak Amed’de halka saldırı olunca böyle bir yazı yazmayı uygun gördük. Çünkü bu sürecin gelişimi sadece Kürt halkını değil, en başta da inancı büyük bir zulüm altında olan Alevi toplumu olmak üzere Türkiye’nin tüm halklarını, inanç topluluklarını ve toplumsal kesimleri ilgilendirmektedir. Bu süreç başarılı olursa Aleviler de tam inanç özgürlüğüne kavuşacaklardır. Çünkü Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülemez. Türkiye demokratikleştiğinde de sadece Kürtler değil, tüm toplumlar özgür ve demokratik yaşama büyük adımlar atacaktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.