Türkiye Sosyalist Hareketi Haziran İsyanı ile birlikte 33 yıllık “makûs talihini” yenme şansını elde etmiştir.
11 Haziran direnişi ve Gezi Parkı’nın işgali, birlikte, Haziran isyanının gelişimini belirleyen iki önemli durağı oluşturuyor.
11 Haziran direnişi, Türkiye halkının onur ve özgürlük kavgasının polis terörüyle durdurulamayacağını kanıtladı. 20 saat boyunca Gezi Parkı ve çevresinde polis terörüne karşı direnen isyancılar, Recep Tayyip Erdoğan’ı direnişin meşru temsilcileri ile müzakere masasına oturttu.
Erdoğan, oturmak zorunda kaldığı müzakere masasında, Kürt özgürlük hareketine karşı kullandığı “halka en azını vermek, iktidarı için en çoğunu sağlamak” olarak bildiğimiz, müzakere ilkesini uygulamaya kalkıştı. Erdoğan ve kurmaylarının Haziran İsyanını Gezi Direnişine indirgeme, isyanın taleplerini “Gezi Direnişi”nin taleplerine sıkıştırma oyununu oynamayı denedi.
“Marjinaller/iyi niyetli çevreciler” söylemine sarılan iktidar, iyi niyetli çevrecileri “marjinallerin” yarattığı tehditten kurtarma vurgusuyla sosyalistleri direnişin ıslahçısı haline getirmeye kalkıştı. Taksim Dayanışması da isyan halindeki halk da bu oyuna gelmedi. Haziran isyanının simgesel merkezini oluşturan “Gezi Direnişi” Türkiye halkının özgürlük ve onur kavgasından kopmadı, Taksim Dayanışması, isyanın tüm taleplerini konu alan bir uzlaşmanın sağlanmasının zorunlu olduğunu vurgulayarak, “direnişi sürdürme” kararı aldı.
Erdoğan, Haziran isyanının konusunun “özgürlük ve saygı” olduğu gerçeğinin kabul edilmesinin, AKP faşizmi için yıkıcı bir süreci başlatacağını gördü ve büyük bir öfkeye kapıldı. Aynı gün Sincan’da milyonları sokağa dökme iddiasıyla yaptığı mitinge katılımın (en iyimser ifadeyle) 60-70 bin kişide kalması, Erdoğan’ın halk isyanını marjinalize etme politikasının iflas etme yolunda olduğunun bir başka göstergesiydi.
Bunun üzerine Erdoğan yeniden “isyanı bastırma” siyasetine yöneldi, Gezi Parkı’nı ve Taksim’i kimyasal silahlar kullanarak işgal etti.
Halk, müzakere masasına “oturmak”la halkın yaşadığı süreci kavrayışında gedik açabileceğini, isyanın enerjisini emebileceğini sanan Erdoğan’a 15 Haziran gecesi büyük bir ders verdi. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında halk yeniden ilk gündeki enerjisiyle sokaklara çıktı ve polisin karşısına dikildi.
Böylece “Haziran İsyanı”nın “polis devleti uygulamalarına, yaygın devlet terörüne son verilmesi, ifade özgürlüğünün tanınması ve tüm kimliklere saygı gösterilmesi” biçimde özetlenebilecek temel talepleri, Türkiye’deki siyasi iktidar-muhalefet ilişkisini belirleyen uzun süreli bir “omurga”ya dönüştü. Haziran isyanı, Türkiye’deki siyasi saflaşmanın, “Şeriatçılık/Laiklik”, “Cumhuriyetçilik/Osmanlıcılık”, “Devletçilik/Liberalizm” gibi kısır “azınlık didişmeleri”ni aşması için geniş bir kapı aralamış oldu.
Şu anda Türkiye’nin bütününü kaplamış olan isyanlar dalgası devlet terörünün aşılamamasının bir sonucu olarak “bir biçimde” geri çekilse bile, artık Türkiye’deki siyasi mücadele alanı Haziran İsyanı’nın öncesine döndürülemeyecektir. Türkiye’deki ilerici politik-toplumsal muhalefete yığınsallaşma yolunu açan bu Onur ve Özgülük hareketi için en olumsuz varsayım, hareketin atılımlar ve geri çekilmelerle karakterize olan uzun süreli bir militan kitle mücadelesi olarak sürmesi olacaktır.
Bu Türkiye Sosyalist Hareketi için tarihsel bir dönüm noktasıdır. Haziran isyanıyla birlikte Türkiye devrimci hareketi, kendisini yenileyecek muazzam bir yeni devrimciler kuşağını kazanmış ve yeni toplumun düşünce hayatında sosyalizmin ideolojik hegemonyasını yeniden kuracak bir devrimci “aydınlanma”yı başlatma imkanını yakalamıştır.
Türkiye Sosyalist Hareketi Haziran İsyanı ile birlikte 33 yıllık “makûs talihini” yenme şansını elde etmiştir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.