31 Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye Latin Amerika’da 2000’li yıllarda Ekvador, Arjantin ve Bolivya’da; Ortadoğu’da Aralık 2010’dan sonra Tunus ve Mısır’da şahit olduğumuz halk ayaklanmalarının bir benzerine sahne oluyor. Halk “üç beş ağaç” gibi “basit” bir sorun için “birden” ayağa kalktı. İktidarın 11 yıldır tırmanan saldırıları ve ilerici muhalefet örgütlerinin yıllardır inatla sürdürdüğü direniş pratiklerinin toplumun […]
31 Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye Latin Amerika’da 2000’li yıllarda Ekvador, Arjantin ve Bolivya’da; Ortadoğu’da Aralık 2010’dan sonra Tunus ve Mısır’da şahit olduğumuz halk ayaklanmalarının bir benzerine sahne oluyor.
Halk “üç beş ağaç” gibi “basit” bir sorun için “birden” ayağa kalktı. İktidarın 11 yıldır tırmanan saldırıları ve ilerici muhalefet örgütlerinin yıllardır inatla sürdürdüğü direniş pratiklerinin toplumun kolektif hafızasında yarattığı birikim, bütün örgütlü güçlerin boyunu aşan bir halk isyanında kendini açığa vuruyor.
AKP’nin ABD işbirlikçisi savaş tezkeresini durduran 1 Mart 2003 savaş karşıtı mücadele sürecinin…
2004’ten bugüne her yıl sürerek polis gücünün alt edilebilir olduğunu gösteren, Tayyip’e tükürdüğünü yalatan, Taksim’i emekçilere açan ve 1 Mayıs’ın tatil günü olarak kazanılmasını sağlayan 1 Mayıs direnişlerinin…
Üniversitelerini AKP’ye teslim etmeyen yumurtacıların; kampüsleri tutuşturan ve AKP’yi polis ordularının arkasına gizlenmek zorunda bırakan üniversitelilerin…
Bu kent konutlarıyla, ağacıyla, metrobüsüyle, parkıyla, suyuyla, havasıyla halkındır diyen ve zamları, rant projelerini engelleyen halkın hak mücadelelerinin…
Yoksul mahallelerde faşizme karşı tükenmeyen öfkeleriyle polisin gaz stoklarını tüketen devrimci mahalle gençliğinin…
Bir kış boyunca Ankara merkezine kamp kuran on bin küsur Tekel işçisi gibi; çatılara çıkan, kapılara dayanan, yolları kesen taşeron enerji ve sağlık işçileri gibi; haklarını almak için bütün yasal yolları tıkanan ve dişe diş sokak mücadelelerine zorlanan güvencesiz işçilerin…
Bu devletten umudu artık bütünüyle kesilen Alevilerin…
Onurlu bir yaşam için ölümüne direnmekten başka şansı kalmayan Kürtlerin…
Hayatıma ilişkin kararı ben almalıyım diyen kadınların…
Halkın bastırılamayan bütün bu direnme eğilimlerinin aktığı alanda “kendiliğinden” bir halk isyanı tutuştu.
“Yetti artık” diyen kitleler “diktatör”e artık tahammülleri kalmadığını söyleyerek sokağa çıktı ve diktatör, sonunu gören bütün kader arkadaşları gibi “ben diktatör değilim”, “ben çok oy aldım” diyerek kolluk güçlerini halkın üstüne salıp koltuğunu kanla korumaya çalışıyor.
Ama nafile… Başkanlık sarayının içine giremese de kapısına dayanan bütün halk ayaklanmalarında olduğu gibi bugün de belki devrim olmayacak ama bu, Tayyip Erdoğan’ı diktatörlerin fırlatıldığı çöplükten kurtaramayacak.
Halk Tayyip Erdoğan’ı def ederken, iktidarda ya da muhalefette bu gerçeği ihmal eden bütün “sorumlular” sorumsuzluklarının bedelini ödeyecek…
Doğudaki, batıdaki bütün dostlarımıza ve yukarıdaki düşmanlarımıza, aşağıdaki bu isyanın içinden duyurulur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.