Bu kentin estetiği ne postmodernizmin kalıplarına sığıyor ne oryantalist kavramlarca açıklanabiliyor, Romanesk, gotik de değil… Bu kent “3-5 çapulcunun kenti” hatta kısaltalım Çapulkent Taksim Gezi Parkı’na dozerlerin girmesiyle başlayan eylemler ülke çapında isyana dönüştü. Polisin yoğun saldırılarına rağmen eylemciler 1 Haziran’da Taksim Meydanı’na girdi. Toplumsal muhalefetin tüm renkleri 1 Haziran tarihinden itibaren Taksim Meydanı, Gezi […]
Bu kentin estetiği ne postmodernizmin kalıplarına sığıyor ne oryantalist kavramlarca açıklanabiliyor, Romanesk, gotik de değil… Bu kent “3-5 çapulcunun kenti” hatta kısaltalım Çapulkent
Taksim Gezi Parkı’na dozerlerin girmesiyle başlayan eylemler ülke çapında isyana dönüştü. Polisin yoğun saldırılarına rağmen eylemciler 1 Haziran’da Taksim Meydanı’na girdi. Toplumsal muhalefetin tüm renkleri 1 Haziran tarihinden itibaren Taksim Meydanı, Gezi Parkı’nı ve İstiklal Caddesi’ni ele geçirdi. Türkiye’nin birçok kentinde yasaklı meydanlar toplumsal muhalefetin oldu; kimilerinde de çatışmalar hala sürüyor.
Taksim’i yayalaştırma projesi ile başlayan, Topçu Kışlası AVM ile devam eden, ezilenleri kentten ekonomik dışlama projesi, polis saldırılarıyla görünür hale gelen siyasi dışlama projesiyle birleşince karşıtını yarattı. Bu karşıt, AKP iktidarının karşısına kent merkezlerinden sürülenlerin muhteşem dönüşü olarak dikiliverdi.
AKP’nin projesi hayata geçmiş olsaydı, yıllar boyu yorgunluk atmak için Taksim Gezi Parkı’nda bir banka oturarak dinlenme ve yenilenme ihtiyacını gideren işçi Ahmet, bu dinlenme için AVM’de mutlaka para harcamak zorunda olacaktı. Oysa işçi Ahmet bugün Gezi Parkı’na gittiğinde parktaki diğer insanlar gibi para vermeden dinlenebilir, yemek yiyebilir ve diğer insanlar için yemek temin edebiliyor.
Bu kentin estetiği de ne postmodernizmin kalıplarına sığıyor ne oryantalist kavramlarca açıklanabiliyor, Romanesk, gotik de değil… Bu kent “3-5 çapulcunun kenti” hatta kısaltalım Çapulkent.
Çapulkent, sermayenin kentinden ya da kent anlayışından başka bir kentin de nasıl olabileceğinin ipuçlarını ortaya koyuyor.
Çapulcuların kenti, haziranın ilk günlerinde İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na yürüyen ve dışarıdan bakan bir göze “alışık olmadığı” bir kent dokusu sunuyor. Oldukça “düzensiz”, asimetrik, bilinen herhangi bir burjuva tasarım ilkesiyle açıklanamayan ve yazılamalarla süslenmiş bir kent dokusu bu. Bu estetik, AKP iktidarının yarattığı tablonun yazılı belgesi adeta. AKP’nin yasakçı tutumu karşısında gelişen isyan, kentin her duvarını ve boş alanını panoya çeviriyor. Bu panolar, AKP’nin ifade özgürlüğüne yönelik saldırısının boyutlarını gözler önüne seriyor, Picasso’nun Guernica’sı gibi, gençler AKP’ye “Bu sizin eseriniz” demiş oluyor.
Çapulkent, polis araçlarını açık hava müzesinde sergilerken, metruk bir prefabrik konut da Devrim Müzesi haline getirilmiş. Bu müze klasik müze anlayışının dışına çıkıyor, bu müzede geleceğe notlar yazılıyor. Çapulkentin bostanı, kıraathanesi, ÇapulTV’si, marketi, reviri, kütüphanesi, ortak sofraları, mutfakları, sahneleri, konser alanları, kürsüsü, koordinasyon masası var. Çocuklar için “Tayipsiz Saha” oluşturulmuş durumda. Burada sanatçılar çocuklarla birlikte resim yapıyor, çocuklar üretimlerini kendilerine has biçimlerde sergiliyor.
Çapulkent’in belki de en önemli özelliğine gelelim. Bu kentte polis yok. Polis’in kent anlamına geldiğini hatırlatarak polissiz kentin “özgürlük” anlamına geldiğini Çapulkent’te görmek mümkün.
TOMA’ya taş atan “Kafası kıyak gençler” birbirlerine karşı son derece saygılı. Üstelik AKP iktidarının “hassas dengeler” diyerek mitleştirdiği yıllarca vaat ettiği “kardeşlik” bu kentte doğallığında sağlanmış durumda. AKP iktidarının “kötü” deyip yasaklamaya çalıştığı birçok şey burada yapılıyor: içki içiliyor, sevgililer öpüşebiliyor, el ele tutuşabiliyor, resim yapılabiliyor, kitap okunabiliyor, karikatür yapılabiliyor, gazetecilik yapılabiliyor, kadınlar geceleri geç saatlere kadar özgürce dolaşabiliyor. Kısacası mülkiyet yok, hırsızlık yok…
Çapulkentin önemli özelliklerinden biri de temizlik elbirliğiyle yapılması. Hatta belediyenin çöpçüleri ile temizlik yapanlar şakalaşıyor. Çöpçü, temizlik yapan kadınların fotoğrafını çekiyor.
Elime fotoğraf makinesini alıp gezerken çekemediğim bir fotoğraf bu kentteki bir arada yaşama kültürü hakkında biraz da olsa bilgi verir diye düşünüyorum. Zafer işareti yaparak “Hıldin ala sor, berxwedan jiyan” diyerek gerilla marşı okuyan Kürt gençlere, başında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” yazılı bant olan iki kadın da zafer işareti yaprak eşlik ediyor. Sadece bu değil İslamcısından Alevisine, Kürdünden Türküne, solcusundan sağcısına, Galatasaraylıdan Fenerbahçelisine, Beşiktaşlısından Trabzonsporlusuna, heteroseksüelinden trans bireyine bu kentte herkes bir arada.
Çapulkent’in kuruluşunda da diğer kentlerdeki gibi beton, taş, parke, demir ve tahta kullanıldı. Bu araçlar ev yapmak için değil TOMA’ları uzaklaştırmak ve barikat kurmak içindi. Tahta, taş, demirle kazanılan kentin konutları çadırlarla kuruldu. Bu kentin kurucularıysa inşaat işçileri değildi. Ağırlıklı üniversite ve lise öğrencileri ile proleterleşen orta sınıfın iç içe girdiği kentin kurucu bileşimin ortak noktası ise geleceklerinin güvence altında olmaması ve hayat tarzlarına yapılan müdahaleye karşı biriken öfkeyle harekete geçmesiydi.
Çapulkent’in benzerleri Antalya Cumhuriyet Meydanı’nda, Eskişehir Espark’ta, İzmir’de ve birçok yerde oluşmaya başladı bile…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.