Bugünlerde yaşadığımız her şey AKP’nin büyük siyasi projesinin parçası. Kürt hareketinin tasfiyesi, etkisizleştirilmesi ve Türkiye solunun en genel haliyle etkisizleştirme projesi
Bu, AKP’nin asla Kürt hareketine idari-yönetsel tavizler ve anadilde eğitim gibi hiçbir temel konuda taviz vermeyeceği anlamına gelir. Sıkça duyduğumuz “milli birlik ve beraberlik projesi”, “terör sorunu” sözlerinin samimiyeti anlamına gelir. Bu işin sonu büyük kavga kıyamet anlamına gelir
Açılım sahtekarlığının ardından Süreç başlayalı neredeyse dört ay oldu. Hızlı ilerliyormuş gibi bir görüntü mevcut. Dağ ile ada arasında mektupların biri gidiyor biri geliyor. Akil insanlar heyeti oluşturuluyor. Heyet Anadolu’ya darı gibi dağılıp “süreci” anlatıyor. Meclis’te araştırma komisyonu oluşturulması karara bağlanıyor.
Toplumda öyle bir algı oluşturuldu ki: “Terör sorunu” bitiyor, PKK yarın öbür gün silahları bırakıyor, otuz yıldır akan kan son buluyor.
Peki gerçek hakikatten böyle mi?
Bugünlerde yaşadığımız her şey AKP’nin büyük siyasi projesinin parçası. Kürt hareketinin tasfiyesi, etkisizleştirilmesi ve Türkiye solunun en genel haliyle etkisizleştirme projesi.
AKP’nin Süreç’i başlatmasının altında yatan düşünce, kamuoyundaki (özellikle sol kamuoyundaki) genel kanının aksine, yenilgi, tıkanma ve anayasa değişiklikleri için zorunlu olarak BDP’ye duyduğu ihtiyaç vb. nedenler değil.
Tersine AKP, PKK’yi kıstırdığına inanarak bu süreci başlattı. Kıstırdığı örgütten tavizler koparabileceğine ve geri adım attıracağına inanıyor. Mevcut konjonktürde “terör sorunu”nu çözebileceğini ve bu başarının verdiği güçle yerel seçimlerde yine büyük başarı sağlayabileceğini ve başkanlık seçimlerine girebileceğini düşünüyor. Buna da öyle inanmışlar ki, “süreç”te CHP’nin etkili bir rol almasını bile istemediler.
Öcalan’ın tarihi Newroz açıklamasının ardından Recep Tayyip Erdoğan’ın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, CNN Türk’te yayınlanan Ankara Günlüğü programında Hande Fırat’ın sorularını yanıtlarken özet olarak aşağıda aktarılanları söyledi:
“BDP Habur tavrıyla, PKK-HPG Silvan saldırısıyla, DTK demokratik özerklik ilanıyla Oslo sürecini bozmuş. Hep beraber Öcalan’ı İmralı’ya gömmüşler.1 Devlet, Devrimci Halk Savaşı girişimini ve ‘alan hakimiyeti’ kurma stratejisini de boşa çıkarmış. Şimdi artık İmralı’ya gömülmeye çalışılan ‘demokratik özerklik’ bile talep etmeyen Öcalan ile devlet el ele vermiş yeni bir süreç başlatıyor. Üstelik Suriye’de de ‘Esed’in sonu yaklaşıyor ve işbirlikçisi PYD-YPG’nin sonu demek bu durum.” (Bize bütün bunlar gerçeğin baş aşağı duruşu gibi geliyor ama onlar böyle düşünüyorlar.)
Başka ne deselerdi, “yenildik, durumumuz kötü, Ortadoğu konjonktürü de aleyhimize, zaman kazanmak için top çeviriyoruz mu deselerdi. Masada ellerini güçlü kılmak için elbette böyle diyecekler” diye düşünüyor olabilirsiniz. Hayır, bütün bunlara gerçekten inanıyorlar. Bu neyi mi değiştirir?
Bu AKP’nin asla Kürt hareketine idari-yönetsel tavizler ve anadilde eğitim gibi hiçbir temel konuda taviz vermeyeceği anlamına gelir. Sıkça duyduğumuz “milli birlik ve beraberlik projesi”, “terör sorunu” sözlerinin samimiyeti anlamına gelir. Bu işin sonu büyük kavga kıyamet anlamına gelir.
Peki ama hal böyle ise “akil insanlar” ne işe yarayacak?
AKP Kürt sorununa demokratik bir çözüm öngörmüyor. Demokratik bir çözüm biçiminde akil insanlar, Kürtlerin bir halk olduğunu ve haklarının olduğunu anlatmakla görevli olur. Peki, akil insanlar gittikleri kentlerde kitlelere ne anlatıyor? Güneydoğu Anadolu Akil İnsanlar Komitesi dışında hepsi, “süreç”in terör sorunun bitirilmesi için bir şans olduğunu anlatıyor ve halkın buna destek vermesini sağlamaya çalışıyor.
Demokratik bir çözüm girişiminde, otuz yıllık savaş sürecinde Türk halkı içinde geliş(tiril)miş şoven milliyetçi düşünce ve davranışların “Türk sorunu”nun kırılması hedeflenir. Çünkü Türklerdeki şoven-milliyetçi algı kırılmadan demokratik bir çözümün üretilmesi imkansızdır. Ben böyle yapıyorum diyen de yalan söylüyordur. Ancak bu şoven milliyetçi duygu ve düşüncelerin kırılması sadece akil insanlarla olmaz. Tüm bir devlet cihazının, medyanın, kitle örgütlerinin, sendikaların seferber olmasını gerektirir. Bu kir başka türlü atılamaz. Hani BDP’lilerin Sinop’tan kovulma nedeni vardı ya. İşte o’dur anlatmaya çalıştığım.
Kürt sorununun sistem içinde kısmi demokratik çözümü demek, ülkemizde sömürge tipi faşizmin hem kitle temelinde hem de devlet yapısında görece geriletilmesi anlamına gelir.2
Ancak bizim başbakan sorunu “terör sorunu” olarak kavrıyor. Ve yapılacak esas işi de “terör örgütü”ne silah bıraktırmak olarak belirliyor.
Bırakın demokratik çözümü, “terör sorunu”nun bitirilerek “milli birliğin” yeniden sağlanması süreci bile karşı tarafla aleni görüşmeleri, kimi anlaşmaları gerektirir. Bunların sonucunda toplumda oluşan ve muhalefet partilerince de kullanılacak milliyetçi-şoven reaksiyonların AKP’ye rahatsızlık vermeyecek düzeye indirilmesi gerekir. Bu da Orhan Baba ile Kadir Abi’nin görevi. “76 milyonun özeti” olan akil insanların iki aylık naçizane görevi budur.
Tayyip Erdoğan “liste 76 milyonun özeti” derken, bunun gerçekten bütün ülkeyi temsil etmediğini iyi biliyor. Ağırlıkla sağcı ve İslamcı kişilikleri tartışmasız olan bu akil’lerle “sürece” gelen tepkilerin nötralize edilmesi hedefleniyor. CHP’lileri ikna edemeyeceğini biliyor. Onları gözeten bir liste oluşturmuyor. Akiller içinde Kürtler üç kişiyle temsil ediliyor, tabii Kürt sorununu çözecekseniz Kürtlerin ikna edilmeye ihtiyaçları yok zaten! Onlar aldatılmaya çalışılacaklar kategorisinde.
Batı yakası projesi de tamam
AKP projesinin bir de batı ayağı var. Yani Türkiye solunu etkisizleştirme operasyonu. Büyükşehir yasasında yapılan değişiklik ile otuz ilde3 mahalleye dönüştürülmüş olan köyler büyükşehir belediyelerine oy atacak. AKP, bu değişiklikleri yaparken 2011 genel seçimleri sonuçlarını baz almış. 2011 seçim sonuçlarına göre yeni yasayla, önümüzdeki yerel seçimlerde Tekirdağ, Muğla ve İzmir dışında CHP’ye ait büyükşehir belediyesi kalmaz. İl belediyesi olarak Trakya’daki iki il ile Tunceli’yi alır. MHP ise hiçbir il ve büyükşehir belediyesini alamaz. (Yasanın AKP aleyhine tek istinası AKP’li Mardin Belediyesi. Mardin kırsal oyların gücüyle BDP’ye geçer.)
CHP türü burjuva muhalefet partilerinin birçok yönden nefes aldıkları ve merkezi iktidara hazırlandıkları, solun değişik renklerinin, kimi sendikaların bir şekilde bu zeminden güç aldıkları belediyelerin AKP’nin eline geçmiş olmasının yaratacağı psiko-politik depremi varın siz düşünün.
Batıda büyükşehir ve il belediyelerinin AKP’nin eline geçtiği, “terör sorununu çözerek milli birlik ve beraberliği” sağlayan artık Kürtlerin de büyük çoğunlukla oylarına sahip Tayyip Erdoğan’ın başkanlık seçimlerine rakipsiz bir aday olarak girdiği büyük siyasi proje bu. Yerel seçimlere kadar PKK’nın Türkiye sınırları içindeki silahlı güçlerinin yurt dışına çıkışının tamamlanmış olması gerekli. Bu gerçekleşmeli ki AKP’nin “terör sorununu” çözme projesi inandırıcı bir şey olsun.
Kürt hareketi aldatılabilir mi?
Sanılanın aksine, bütün veriler, Kürtlerin sürecin inisiyatifini ele aldığını gösteriyor. İlk Öcalan görüşmesinin kasıtlı olarak, Murat Karayılan’ın her şey şeffaf yaşanmalı görüşüne uygun olarak sızdırılması AKP’yi zorda bıraktı. Devlet baskısından uzak, rahat bir şekilde organize edilen Diyarbakır Newroz’un da Öcalan’ın milyonlara hitabı ve Öcalan’ın doğum günü kutlamalarındaki kitlesellik ve coşkunun ilk yerel seçimlerde büyük bir sinerjiye dönüşeceğini söylemek kahinlik midir? Mardin’in yanına Ağrı, Siirt ve Bitlis’in eklenebileceğini iddia etmek abesle iştigal midir?
Tayyip Erdoğan’ın “içerdeki teröristler sınır dışına çıkmadan hiçbir müzakere olamaz” görüşüne uygun olarak, Öcalan’ın, madem öyle gel böyle babından silahlı güçlerin bir an önce ülke dışına çıkarılmasını sağlamaya çalışmasına ne demeli.4 Seçimden dokuz ay önce hadi bakalım oturalım müzakereye denildiğinde ne olacak? Kürtler yerel seçim öncesinde hak taleplerini masaya yatırdığında ne olacak?
Karşı tarafın eline esir düşmüş bir komutanla-liderle barış-ateşkes-teslim müzakereleri yürütülmesi kural olarak doğru değil ve o ordunun-hareketin yenilgisi-imhası ile sonuçlanacak bir sürece yol açabilir. Ancak söz konusu olan Öcalan ve PKK ise AKP’nin kırk kere düşünmesi gerekirdi.
Kürt hareketinin içinde her zaman olduğu gibi “çatışmasızlık” dönemlerinde, hareketin daha çok görünürdeki ve sağ tutum sahipleri pozisyon alır. Bu sefer de kural bozulmadı. Ancak görüntü hızla değişti. Süreç KCK merkezinin, Öcalan’ın, hareketin mücadeleci ve sol unsurlarının da hızla müdahil olduğu başkaca bir duruma evrildi. Ortak dil hızla sağlanıyor ve bu sürecin mücadele süreci olduğu fikri genel kanaat haline gelmiş durumda. Kürt hareketi bütün hedefini baskısız rahat bir ortamda girecekleri yerel seçimlerde, elde edecekleri büyük başarıya endekslemiş durumda. Geri çekilmenin mücadele olarak adlandırılmasının pratik aktüel anlamı bu.
Oyunun sonu
Batı yakasında ise “Türk sorunu”nun akil insanlar aracılığıyla etkisiz hale getirilmesi başarılamazsa; bu sürecin getirdiği tepkilerin batıda belediye alma-verme işine ne kadar etki eder bilinmez ama oy düşüşlerine yol açacağı açık değil mi?
Kürt hareketinin olası seçim başarısı, batıda CHP ve MHP’ye kaptırılan oylar ve belediyelerini koruma ihtimali. Dolayısıyla AKP’nin oylarında ciddi bir düşüşle birlikte; Anayasa, başkanlık-cumhurbaşkanlığı hepsi güme gitmez mi? Bu tablo içinde Abdullah Gül’ün başkanlık sistemi için “olmazsa olmaz değildir” demesini nasıl okumak gerekli?
AKP bunu görmeye başlayınca, tabloyu hızla tersine çevirmek için, seçimlerden önce büyük KCK operasyonları ve dağdakilere yönelik askeri operasyonlar, yandaş medya kuvvetleri eşliğinde karşı milliyetçi hamle ile birleştirilerek oylar toparlanmaya çalışılır.
Peki sonra ne mi olur?..
Dipnotlar:
1 Akdoğan Kürtlerin liderini teslim aldığı zannıyla zafer sarhoşluğuna kendini öyle bir kaptırmış ki, Karayılan’a sen kimsin diyor. Akdoğan, “Kandil’den birileri açıklama yapıyor. Karayılan bu sıralarda çok konuşuyor. Kendi pozisyonunu gündeme getirme, rol çalma gibi yaklaşımlar. Aslında Öcalan’ın iradesine de gölge düşürecek açıklamalar” bile diyebiliyor.
2 Kürt sorununun düzeni içi çözümünün olanaklı olup olmadığı, Faşizmin geriletilmesi sorunu ise başka bir tartışma ve yazının konusudur.
3 Yasa ilk çıktığında büyükşehir-bütünşehir sayısı 29’du. Sonradan CHP’li Ordu belediyesi de nüfus taşımayla 750 bini geçirtilerek büyükşehir yapıldı. Ordu il merkezinde CHP güçlü ancak, kent genelinde AKP önde.
4 Silahlı güçlerin yurt dışına çıkarılması hakkında, KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “bunu mücadeleden geri çekilme değil de, bir mücadele hamlesi olarak değerlendiriyoruz” diyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.