4. yargı paketi, vicdani ret için boş çıktı. Fakat Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun bizi götürdüğü bir yer var
4. yargı paketi, vicdani ret için boş çıktı. Fakat Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvurunun bizi götürdüğü bir yer var.
Vicdani ret hakkıyla ilgili (artık) bir yasal düzenlemenin yakında olduğunu düşünmeye yol açacak alametler belirmişti. Bir,2000’lerin ortasından beri Avrupa Konseyi’nin dilinde tüy bitmiş, geriye düzenleme yapmamış sadece Türkiye ve Azerbaycan kalmıştı. İki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne gelen mevzuyla ilgili her davada Türkiye’yi haksız bularak tazminat
ödemeye mahkûm ediyordu. Sonra ne oldu? Malum, 4. yargı paketi içinden sadece ‘askerlikten soğutma’ suçunu düzenleyen TCK’nın 318. maddesi için ‘kozmetik’ bir değişiklik çıktı. ‘Halkı askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara…’ gitti, yerine ‘Askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunanlara…’ geldi.
‘Askerlikten soğutmak’, başka dile tercüme etmesi, ‘dışarı’ anlatması zor bir fiildi. Türkiye hakikatlerine uzak birinin yüzünde ‘Nasıl yani?’ türünden şaşkın bir bakış belirebiliyordu duyunca. Kim, kimi nasıl soğutuyor? Soğutmak ne? İşte lüzumlu tadilat yapıldı, fiilin adı değişti. Fakat eskisinden daha muğlak, vicdani retçilerin ve konu hakkında fikir beyan edenlerin aleyhine işletilebilecek bir tarif geldi. Hakiki vicdani ret düzenlemesi ne oldu?
Nasıl bir kamu hizmeti?
Bu arada zihin açıcı bir detaydan Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ar. Gör. Serkan Köybaşı sayesinde haberdar oldum. Köybaşı, kimi zaman dinleyici olarak katıldığı panellerden notlar aktardığı sitesinde
(www.anayasagundemi.com), 5 Nisan’da Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen ‘Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru’ panelindeki tanıklığını yazmıştı. Kimi yargıç, kimi raportör tüm konuşmacıların Anayasa
Mahkemesi’nden olduğu bir buluşma söz ettiğimiz.
Genel olarak bireysel başvurunun şartları, yarattığı iş yükü, başvuruların aslında çok azının kriterlere uyuyor oluşu gibi başlıkların ardından, sadece bir noktada Anayasa Mahkemesi Araştırma ve İçtihat Başraportörü Yrd. Doç. Dr. Musa Sağlam vicdani ret meselesine değiniyor. Serkan Köybaşı, Sağlam’ın netleşmeyen bir-iki cümlesini, daha sonra açmasını rica ediyor ve ortaya şu çıkıyor:
Anayasanın, “Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetler’de veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya Getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir” diyen 72. maddesi zaten kamu hizmetine açık kapı bırakıyor. Sorun kamu hizmetinin düzenlenmemiş olması. Bu durum AİHM’nin vicdani reddi hak olarak tarif eden kararlarıyla birleşince, (Askerlik Kanunu’na rağmen) Musa Sağlam önlerine bir vicdani retçinin bireysel başvurusu geldiğinde haklı bulabileceklerini söylüyor. Bu da yasaların uygulanmasından doğan bu sorunu gidermek, yani kamu hizmetini (artık)
düzenlemek demek. Yargı kararı 23 Eylül 2012’den sonra olan bir vicdani retçinin başvurusu ve bunun sonuçlanması yetecek yani.
Bu da şunu akla getiriyor: Muhtemelen bu tamlamaya alerji yüzünden içinde ‘vicdani ret’ geçen bir düzenleme belki de hiç olmayacak. Peki, bu yetecek mi? O kamu hizmeti neye benzeyecek? Kamu hizmetine de ilkesel olarak karşı olan vicdani retçiler ne olacak?
Ya alıştığımız üzere itinayla top çevrilir, ya da hiç değilse AİHM’nin kabul ettiği düzeye çıkılır. Göreceğiz.