AKP ve Erdoğan çok açık olarak ifade ediyor: “Tek vatan, tek bayrak, tek millet.” Ayrıca sık sık tekrarlıyor: “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır. Biz terörü bitireceğiz.” Bunun dışında ortaya konulan bir proje var mı? Bir karar var mı? Atılan somut bir adım var mı? Yok. Veya atılacak bir adım olacak mı? AKP, ne Kürt […]
AKP ve Erdoğan çok açık olarak ifade ediyor: “Tek vatan, tek bayrak, tek millet.” Ayrıca sık sık tekrarlıyor: “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır. Biz terörü bitireceğiz.” Bunun dışında ortaya konulan bir proje var mı? Bir karar var mı? Atılan somut bir adım var mı? Yok. Veya atılacak bir adım olacak mı? AKP, ne Kürt sorunun çözümünü savunuyor, ne de Türkiye’nin demokratikleştirilmesini. Öyle bir derdi ve iddiası var mı? İkisi de yok
Görkemli Amed Newroz’unda Öcalan adına okunan mesajın yankıları tahmin edilenden çok açık daha fazla bir etki yaptı. Uluslararası alanda kamuoyunda yapılan açıklamalar hem PKK’yi hem de AKP’ye yükümlülük altına soktu. Sürece pozitif yaklaşanların politik bakış açısında önemli farklılıklar olmakla birlikte özellikle Öcalan’ın “silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor” söylemi ön plana çıkartıldı. Uluslararası güçler, çok açık ki devletten çok PKK’nin politik tutumunu ve pratik yansımalarını esas alacaklardır. PKK’nin silahlı mücadeleyi “koşulsuz” bırakması, uluslararası güçlerin temel stratejisidir. Bunu bir başka yazıda ele alacağım. Ancak esas sorun, bu konu Türkiye’nin iç denkleminde nasıl gelişiyor. Devletin nasıl bir politik yönelimi vardır?
AKP’nin, Öcalan’ın yapmış olduğu konuşmanın kendi beklentilerine yanıt verdiğini ve bundan memnuniyetini dile getirmesine rağmen, ilginçtir politik-pratik olarak sorunun çözümünde ciddi ve çözüm sürecini geliştirici somut adımlar atacağına dair bir perspektifi bulunmuyor. Öcalan’ın “Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik” değerlendirmesinin pratik yansımaları nasıl olacak? Hükümetten buna dair henüz ciddi bir yaklaşım söz konusu değil.
Ateşkes karşılıklı olmazsa, hayata geçmez
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan, gazeteci yazar Hasan Cemal ile yaptığı röportajda süreci çok net olarak ortaya koymuş: “Ateşkes karşılıklı olmazsa, hayata geçmez. Ama ben umuyorum ki, ateşkes karşılıklı olacak. Bu gerçeği herkes biliyor, görüyor. Sürecin pratikleşmesi, yani uygulanması için hükümetin ve Meclis’in yapması gerekenler vardır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin de olumlu yaklaşması durumunda, biz de Türkiye’de sorunların çözümünde silahı devre dışı kılabiliriz.”
Peki, Erdoğan’ın buna yanıtı nedir? “Meclise gerek yok, bunun sorumluluğu hükümettedir.” Yani Meclis’ten karar çıkartılmasına yaklaşmıyor. Çünkü böylesi bir kararla PKK’nin resmiyet kazanacağını biliyor. KCK’nin bu istemi, Türk devletinden yanıt bulmuyor.
Karayılan, şöyle diyor: “Bu konuyu (geri çekilme) ele alırken, geçmiş tecrübelerden ders almak zorundayız. Tam sekiz kez ateşkes ilan ettik. Ve 1999’daki geri çekilmeyi yaşadık… Bunlar çok acı tecrübelerdi. O yüzden geri çekilme konusunu olgunlaştırmak gerekiyor. Bunun en başında da yasal zemini oluşturmak lazım. Ta Karadeniz’den, Erzurum’dan, Dersim’den insanlar, silahlı unsurlar çekilecek. Kolay değil. Hükümetin ve Meclis’in kararı lazım. Böyle bir karar güvencedir, güçlerimizin selamet içinde can kaybına uğramadan çekilmeleri için bir güvence.” Erdoğan’ın yanıtı çok net: “Böyle bir kararı meclis almaz, hükümet olarak söz veriyoruz. Hiçbir saldırı vs olmayacak.” Yani “resmiyet yok, hukuksal bir zemin yok. Siz bize güvenin.” Bu kadar.
Karayılan özellikle meclisin kararına vurgu yapıyor ve tarihten örnek veriyor: “TBMM kararına ihtiyaç vardır. 1921 Koçgiri isyanında da TBMM karar aldı ve bir komisyon kurdu, isyan böylece sona erdirildi. Tabii bugün koşullar farklı, ama 30 yıldır süren bir isyan var; sona erdirilmesi konusunda sadece idare değil, parlamentonun yasal kararlarına da ihtiyaç var. Ciddiysek ve samimiysek bu adımların atılması lazım.”
Erdoğan çok açık bir şekilde gündemlerinde böyle bir konu olmadığını söyledi. AKP’nin böylesi bir karar alacağını da sanmıyorum. KCK de böyle bir karara göre hareket edecekse beklemesin. Devlet böyle bir karar almaz ve adım atmaz.
AKP’nin öyle bir derdi yok
KCK’nin diğer çok önemli bir talebi de Öcalan’ın konumuyla ilgilidir: “Bu sürecin mimarı başkan Apo’dur. Çekilme sürecinin sağlıklı yürümesi için başkan Apo’nun sürece bir biçimde doğrudan müdahil olması gerekir. Bu konuda açıklamasını yaptı, ama bu geniş bir çerçeveyi öngörüyor. Şimdi geri çekilme konusunda bütün güçlerin ikna edilmesi başlı başına bir sorundur. Bu açıdan mesela İmralı-Kandil hattının daha açık, daha çabuk çalışması büyük önem taşır.” Öcalan bu sürecin merkezinde duruyorsa, doğal olarak çözümün bütünlüklü olarak örgütlenmesinde ve yürütülmesinde de aktif rol alması gerekir. Bunun için Öcalan’ın mevcut koşullarının bütünlüklü olarak değiştirilmesi gerekiyor. AKP bunun için somut adımlar atacak mı ve gerekli yasal düzenlemeleri yapacak mı? İlk adım olarak söz konusu edilen Akil Adamlar grubunun Öcalan ile görüşmesi sağlanabilir. Adalet Bakanlığı bunun için hemen somut adım atabilir. Peki, atar mı? Sorun bu. Adım atmaz çünkü AKP’nin böylesi bir sürece başlatmak gibi bir derdi yok.
Ayrıca Karayılan’ın belirttiği gibi KCK, birkaç yönetici grubu değil. En azından bugün savaşan güçlerin konumu hesaplandığında sorunun ne kadar zor ve önemli olduğunu vurguluyor: “Fakat sorun yönetim ekibinin içindeki birlikle bitmiyor. Özellikle orta komuta kademesi var. Bu kesimin yaşadığı çeşitli tereddütler söz konusu. Bu arkadaşları ikna etmemiz gerekir. Ben dün 250 kişi ile (savaşçı kesim ve orta kademeden oluşan) konuştum. İkna sürecinin bir parçası olarak konuştum. Bu toplantıda birçok arkadaş kaygılarını söyledi. Zor bir mesele… Diyor ki ‘Biz savaşmaya geldik. 10 yıldır savaşıyoruz. Sonuç alma noktasına geldik. Şimdi durun, diyorsunuz…’ Bu mütereddit ve endişe ifade eden sesler örgütün otorite zaafı değildir. İşte bu noktada önder Apo’nun ikna sürecinde devreye girmesinin önemi vardır.” AKP’nin, “Gerillalar, komutanlar ne demiş? İkna olmuş mu? Sürece dâhil olacaklar mı?” diye bir derdi yok ve umrunda değil. Hatta KCK içinde çatışma ve bölünmenin olmasını dört gözle bekliyorlar. Bölünme zaten onları başarılı kılar. Arka plan politikalarının en önemli yanı PKK’nin bölünmesini sağlamaktır. Strateji PKK’nin toplumsal, politik ve askeri olarak zayıflatılması ve Öcalan’ın süreç içinde etkisizleştirilmesidir. Bunun dışında düşündükleri bir nokta yok.
Kürtler somut adım bekliyor
Karayılan silahların devreden çıkartılması için somut adımların atılması gerektiğini söylüyor. Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin esas aldığını belirtiyor. Bu sürecin sağlıklı yürümesi için acilen yapılması gerekenleri sıralıyor: “Örneğin KCK tutukluları çözüm sürecine sokulmuş bir hançerdir. Önce bu hançerin çekilmesi gerekir. Şimdi Başbakan Erdoğan diyor ki, silahları ayaklarınız altına alın ve gelin siyaset yapın. İyi güzel de siyaset yapanlar bugün hapisteler, yargılanıyorlar, ceza yiyorlar. Hâlbuki onların şiddetle hiçbir ilgileri yoktu. Bir yasayla bu sorunu çözmek gerekir. Yine yüzde 10 seçim barajı, Terörle Mücadele Yasası, Siyasi Partiler Yasası, bütün bu konularda bir yol temizliği yapılması gerekiyor öncelikle. Madem toplumsa uzlaşma, diyoruz, o zaman var olan kirleri niye temizlemiyoruz? Mesela faili meçhuller bir çözüme kavuşmalı. Geçmiş katliamlar ve mezar yerleri bilinmeyenler… Roboski olayı… Bu konuda TBMM’nin çıkardığı Uludere raporu tam bir utanç belgesidir.” Peki, AKP’nin bütün bu sorunların aşılmasına dair bir planı var mı? Yok. Türkiye’nin demokratikleştirilmesinin temel konusu olan ‘demokratik bir Anayasa için somut bir adım attığı var mı?” Yok. Böyle bir niyeti ve çabası yok. Seçim barajının düşürülmesi veya Siyasi Partiler Kanunu’nun değiştirilmesi bir yasayla olur. Bütün partiler de bunun üzerinde anlaşır. Böyle bir yasanın yasallaşması bir saati tutmaz. Sormak gerek, AKP, bu yasayı neden çıkarmıyor. Çünkü BDP, parlamentonun en güçlü partilerinden biri olur ve AKP’de en az 50 milletvekilini kaybeder. Ayrıca KCK’liler de serbest bırakabilirler, örneğin hukuksuz bir şekilde rehin tutulan milletvekilleri hemen serbest bırakılır. Ama demokratikleşme AKP’nin umurundan değil. Erdoğan’ın tek bir hedefi var: İktidarını çok daha fazla güçlendirmek. Sürece kendi lehine kullanmak.
Erdoğan’ın kendisi ateşkesin önünde engel
Karayılan, Bonn’daki Newroz kutlamasına gönderdiği mesajda da “KCK, PKK ve HPG olarak resmi ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz. Özgür Kürdistan gerillaları hiçbir askeri eylem yapmayacaklardır. Türkiye sınırlarında olan askeri faaliyetleri, ateşkes çerçevesinde planlanacaktır.” Öcalan’ın Newroz’da yaptığı açıklamaya bir yanıt vermiş oldu. Böylelikle Öcalan’ın başlattığı sürecin arkasında olduklarını bir kez daha teyit etti. Bu açıklamayı yaparken de, önemli bir başka noktanın altını çizdi: “Ama eğer güçlerimize saldırı olursa, elbette güçlerimiz bu saldırılar karşısında kendilerini koruyacaklardır. Bir kere daha saldırılara karşı misilleme hakkımız olacaktır. Ama eğer, güçlerimize karşı saldırılar olursa, o zaman gerilla güçlerimiz kendilerini koruyacaklardır. Bu dünyevi bir haktır, meşru bir haktır. Uluslararası yasalarda da bu var. Yok, eğer kimse güçlerimize saldırmazsa güçlerimizde hiçbir askeri eylem yapmayacaktır. Şimdilik kesinleşen kararımız budur.”
Şu soru gündeme geliyor. Türk devleti operasyonlara son verecek mi? Gerilla mevzilerine yönelik saldırılarını durduracak mı? Erdoğan’ın “terörle mücadele” söylemi çok açık ki, tek taraflı ateşkesi anlamsız kılıyor. Ordu resmi ve fiili bir karar alarak operasyon alanlarından çekilecek mi? Bunlar olmazsa tek taraflı ateşkesin başarılı olma şansının sıfır olduğunu herkes biliyor. Süreç karşılıklıdır ve iki güç birlikte müdahil olmadığı zaman işlemez. Yarın askeri güçler operasyona başlarsa ve PKK gerillaları da buna yanıt verirse, ne olur? Kim sorumlu olacak, kim süreci boşa çıkarmış olacak? Çok açık ki devlet. Bunu çok açık olarak ifade etmek gerek Ama şimdi “barışçı” geçinen bu medya başta olmak üzere hep birlikte basarlar yaygarayı: PKK süreci sabote etti.
AKP, ne çözümü savunuyor ne de demokratikleşmeyi
AKP çok ayrı bir telden çalıyor. Müzakere vs konulara pek kafayı taktığı yok. Bilindik söylemlerden ısrar ediyor. “Çekilme ne zaman başlar?” sorusuna Erdoğan’ın yanıtı açık: “Karşınızda eninde sonunda bir terör örgütü var. Bu terör örgütüyle böyle bir süreci yaşayacaksınız. Çözüm sürecinde çok açık net bazı sözlerim var. Hiçbir eyleme bulaşmamış olanlar. Zaten ana ocaklarına dönmek isteyenlere kapı açık. Çok rahat çözülmüş olur, diğerlerinin durumu da zaten çözümün yolunu gayet iyi biliyorlar.” Kim ve kimler neyi gayet iyi biliyor. Birilerine söylenen bir söz mü var? Ya da KCK yöneticilerine gönderdiği bir haber mi var? Buyurun açıklasın. Kastettiği şu; elinde üst ve orta düzeyde 250 kişilik bir PKK’li listesi varmış. Geri çekilmeden sonra, bunları da dünyanın değişik bölgelerine gönderip tamamen işlevsizleştirmek veya en iyi haliyle Güney Kürdistan’da günlük yaşamlarını idame edecek konumda tutmak. PKK böyle bir şeyi kabul eder mi? Kesinlikle etmeyeceğini düşünüyorum.
Pişmanlık yasası dışında yeni bir yasal düzenleme düşünüyor musunuz? “O yasa zaten çok verimli, güzel bir yasa. Bazıları Meclis diyor, ama zaten var.” Cemil Çiçek de çok açık söyledi: “Teröristlerin sınır dışına çıkması yetmez. Süratle dağıtılmalıdırlar.” Yani itirafçılık çözümün esasını oluşturuyor. Öyle ki tasfiye Kandil’de de devam edecek. Bunun politik anlamı budur.
AKP’nin çözüm projesi budur. AKP ve Erdoğan çok açık olarak ifade ediyor: “Tek vatan, tek bayrak, tek millet.” Ayrıca sık sık tekrarlıyor: “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır. Biz terörü bitireceğiz.” Bunun dışında ortaya konulan bir proje var mı? Bir karar var mı? Atılan somut bir adım var mı? Yok. Veya atılacak bir adım olacak mı? AKP, ne Kürt sorunun çözümünü savunuyor, ne de Türkiye’nin demokratikleştirilmesini. Öyle bir derdi ve iddiası var mı? İkisi de yok.
KCK şimdi ne yapacak
KCK çok net açıklama yaptı. Çözüm sürecinin sağlıklı ve sonuç alıcı bir şekilde yürüyebilmesi için esasen Türkiye’nin de demokratikleşmesi için yapılması gerekenleri sıraladı. AKP’nin de yanıtı çok açık. Böyle olmaz. Benim dediğim olacak: Yani çözüm dediklerinin altında çözümsüzlük ve tasfiye.
Şimdi KCK ne yapacak merak ediyorum.
Murat Karayılan, Duran Kalkan, Mustafa Karasu gibi KCK’nin Konseyi Üyeleri, bir ay önceye kadar çok açık olarak ifade ediyorlardı: “Tek taraflı ateşkes olmaz, Sınır dışına çekilmek kesinlikle söz konusu değildir.” Hatta Karayılan, Erdoğan’a verdiği bir yanıtta şöyle demişti: “Kimi kimin ülkesinde kovuyorsun. Gidecek olan sensin.” Ayrıca KCK, daha önce de tutuklularının serbest bırakılması gibi bir kısım ön şart da ileri söylüyorlardı. Devletten tek bir adım gelmeden, “Tek taraflı ateşkes yapıldı, sınır dışına çekilme de gündemde, En azında prensip olarak benimsendi” dedi. Yani bir ay önce çok kararlı bir şekilde söylenenler, şimdi eskimiş oldu. Hangi gerekçeyle belirlenen net politika değişti. Tabii ki bu önemli bir nokta.
KCK adına konuşan Karayılan, sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için çok haklı olarak yeni bir kısım şartlar ileri söylüyor: Geri çekilme için “Parlamentonun karar alması ve bir komisyonun kurulması. Bu olmadan geri çekilme olmaz. Yasa dışı çekilme olmaz. Yasal olmalıdır” diyor. AKP ve Erdoğan’da buna gerek yok diyor. Böyle bir şey olmayacak. Kafasındaki tek plan, ‘akil’ insanlardan bir komisyon kurmak. Bu komisyonun işlevi, rolü dahi bilinmiyor. Sanırım işlevi gerillanın çıkışını kontrol edecek.
Devlet karar almıyorsa gerilla neden çekilsin!
Doğal olarak akıllara şu soru geliyor: KCK, bu kez de söz konusu şartlarından vazgeçer mi? Yoksa haklı olarak bu kararın arkasında durur mu? Bir ay sonra, bütün bunları yok sayarak parlamento kararı olmadan geri çekilir mi? Çekilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Devlet karar almıyorsa gerilla neden çekilsin!
PKK, bölgenin en güçlü hareketidir. Gücünün farkındaysa ileri sürülen koşulları başarma potansiyeline sahiptir. Yeter ki, politikalarında ısrarcı ve kararlı davransın. Süreç hızlı ilerliyor. Politik gelişmeleri anlık okumak son derece önemli. PKK barışta ve demokratik siyasette ısrarlı. Bunun için masada duruyor ve kalkmak istemiyor. PKK demokratik çözümün, bütün halklara bir katkı sunacağına inanıyor. Peki, karşı tarafta bu var mı? Yok.
Ayrıca çözüm kiminle ve nasıl yapılacak. Kürtler tek taraflı adımları atmaya devam mı edecek? Nereye kadar böyle sürecek? Sınırları nereye kadar olacak? Bilinmeli ki belirsizlik Kürtlere kaybettirir. Ayrıca tek taraflı atılan her geri adım, yeni bir geri adımı koşullar. Her taviz yeni bir tavize zemin hazırlar. Bunun asla unutulmaması gerekir.
Karşılıklı çözümde ısrar edilmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.