Edip Cansever “Dökümcü Niko ve Arkadaşları” şiirinde Hizmetçi Firdevs’ten bahseder. Firdevs kendini şairinin dilinden ‘ben koca götlü bir kadınım alt tarafı, cam bölmeleri siliyorum’ diye tarif eder. Arkasından da sorar “binlerce cam bölmeyi siliyorum, ‘neden hiç bitmiyor’a kadar” diye. Firdevs ile birlikte tüm gündelikçi kadınlar dile gelir. Ankara Çankaya’da lüks evlerle çevrili bir gecekondu mahallesi […]
Edip Cansever “Dökümcü Niko ve Arkadaşları” şiirinde Hizmetçi Firdevs’ten bahseder. Firdevs kendini şairinin dilinden ‘ben koca götlü bir kadınım alt tarafı, cam bölmeleri siliyorum’ diye tarif eder. Arkasından da sorar “binlerce cam bölmeyi siliyorum, ‘neden hiç bitmiyor’a kadar” diye. Firdevs ile birlikte tüm gündelikçi kadınlar dile gelir.
Ankara Çankaya’da lüks evlerle çevrili bir gecekondu mahallesi Yukarı Dikmen Vadisi. ‘Kentsel Dönüşüm’ adı altında yıkım sürecini yaşayan en önemli örneklerden birisi. İki yamaca kurulmuş bir mahalle olan Yukarı Dikmen’de, genellikle tek maaşla yaşam mücadelesi verilen, geçim sıkıntısının yaşandığı mahallede kadınlar, diğer tüm kadınlar gibi kadın olmanın ‘olağan’ dertlerini üstlerinde taşıyorlar. Bütçeye “katkı” mahiyetinde gündelikçilik yaparak hayatlarını devam ettirmeye çalışan bu kadınlar, barınma hakkı için evlerini korurken, ekmek parası için lüks konutları temizliyorlar. Bu anlamda ev geçimine ‘yardım’ olsun, çocukları daha iyi koşullarda okusun diye uğraşıp didinen bu kadınlar farkında olarak ya da olmayarak da güvencesizliğin önemli bir halkasını oluşturuyorlar.
Firdevs ya da hâsılı bir kadın daha ‘olağan sıkıntı’, ‘katkı’, ‘yardım’ ve ‘görünmez emek’ ile çarpışmaya sürekli devam ediyor.
Farklı deneyimlere sahip kadınlar olarak sorunlarımızdan konuşmak ve hayat deneyimlerimizi paylaşmak üzere barınma hakkı mücadelesi yürüten bu dirençli kadınların erkek egemenliği nedeniyle yaşadıklarına kulak verdik, Bediha’nın evine konuk olduk. Çabamız hem Firdevs’in hem Bediha’nın hem de diğer kadınların sarf ettikleri emeklerinin görünür olmasına katkı sunmak, onların deneyimlerini açığa çıkarmak.
Kısaca kendini tanıtır mısın?
Kars’tan Ankara’ya 1971 yılında geldim. 1954 doğumluyum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Okumam yazmam yoktu. Eşim bina görevlisiydi ve biz de kapıcı dairesinde yaşıyorduk. 18 yaşındaydım, 3 tane çocukla geldim kapıcı dairesine. Benim için yapılacak tek iş buydu. Neyle geçineceğiz, işte gidiyoruz gündeliğe mecburuz. 42 yıldır çalışıyorum, hâlâ da çalışıyorum. Eşim emekli. Eşimin emekli maaşı, bir de ben haftada iki, üç temizliğe gidiyorum. Elektrik, su, şudur, budur derken geçiniyoruz işte. Başka da bir gelirimiz yok.
Eşimin bir aylığı yeter mi? Yetmiyor. O zamanlar daha da az bir şeydi. Şimdi bile bir emekli maaşıyla iki kişi zor geçiniyoruz. Zor… Sabahtan bir başlıyoruz akşama kadar. Hakikaten zor yani. 2003 yılına kadar kapıcı dairesinde kaldık, sonra kendi evimize geldik. O da böyle oldu. Evimiz tehlikede.
Daha çok hangi semtlerde çalışıyorsun.
Ben Aşağı Ayrancı’ya gidiyorum. 37 sene Ayrancı’da oturduk. Eşim emekli olduğu zaman buraya taşındık. Ancak ben hala o evlere gidiyorum. Önceden haftanın her günü gidiyordum şimdi ise haftada iki, üç bazen dört gidiyorum. Gitmek zorundayım. Torunlarım okuyor. Ben de torunlarıma yardım ediyorum.
Gittiğin bir evde kaç saat çalışıyorsun?
Sabah 9’da gidiyorum akşam 5, bazen 5 buçuğa kadar devam ediyorum. Bazen 6’ya kadar sürdüğü de oluyor, ne zaman iş biterse. Bu iş başka bir iş gibi değil. Başka bir işte o iş biterse hemen gelirsin ama bu iş öyle değil.
İlk başta gidersin camdır, kapıdır, halıdır, banyodur, mutfaktır hepsini elden geçirirsin. İşte mutfağın toplanması dâhil evin tüm işlerini yapıyordum, bazen ütü oluyor bazen de ekstra işler çıkıyor. Bir evde ev hanımı ne yapıyorsa bizde aynen o işi yapıyoruz onlara.
Gün içinde mola veriyor musun?
Sabah gidiyorsun öğlen yemeğini yiyorsun sadece. O da yarım saat. O masayı hazırlıyor. Bazıları akşam 5’te de çay molası veriyor, ‘gel bir çay içelim, kek yiyelim’ diye. Kimisinde var kimisinde yok işte.
Evler çok pis oluyor muydu?
Evi pis olanlar daha iyidir biliyor musun? Onlar ‘ay canım gel bir sigara içelim’, ‘abla bu iş nasıl bitecek’ diyorlar. Böylece sen de rahatlıyorsun biraz olsun.
Ne kadar ücret alıyorsun?
75-80 lira arasında değişiyor. Ücretler günlük oluyor. Her gün başka yere gittiğimiz için, o akşam işimizi bitirdiğimizde paramızı alıyorduk. Ekmek alıyorsun, çay alıyorsun o para da hemen bitiyor.
Kazandığın parayı ne yapıyorsun?
Yıllarca kocama verdim. Kocam da eve harcıyordu. Şimdi vermiyorum gerçi.
Evine gittiğin kadınlarla ilişkilerin nasıldı? Olumsuz bir şeyle karşılaştın mı?
Çok güzeldi. Biz aynı binada yıllardır hiç öyle kötü bir şey yaşamadık. Ama bazen oluyor ya ‘şu bardak hiç kırılmasın kolum kırılsın’ diyorsun. Riskli iş. Düşün şu bardak üç kuruştur ama onların gözünde senin kolundan daha kıymetlidir. Olur ya diyelim kırıldı, o parçayı tümüyle atmayacaksın, tezgâhın üstüne koyacaksın, o gelip onu orada görecek. Adımız fakir ya kapıcıyız ya sanki bir bardağa tenezzül edeceğiz. Aynen böyle durum. Bak şimdi dolu bardak (vitrini işaret ederek), ev bardaktan geçilmiyor. İlişkilerimiz genel olarak iyi ama bazen hissettiriyorlar işte. Mesela şu eşya yerinde değil. ‘Sen onu niye oynattın, senin onunla ne işin vardı?’ diye sorarlar. Benim için çok büyük sıkıntıdır. Sanki ben bir şey anlamıyorum da ‘ne anladın da onu elledin’ yapıyor. Mesela duvar siliyorsun işte tepedesin. Başında oluyorlar sen bu işleri yaparken. Hatta bazen bir şeyin gölgesi geliyor cama ona da ‘Bedihacığım burada bir şey kaldı, burayı iyi silememişsin’ diyorlar. Oysaki o kir değil, leke değil, bardağın gölgesi. Bunları yaşadık.
Kapıcı dairesinde otururken herhangi bir sıkıntınız oldu mu?
Çocuklar gürültü yaptığında sıkıntı yaratıyorlardı, televizyonun sesini kıstırıyorlardı. Fazla misafir gelince rahatsız oluyorlardı. Misafir gelince ‘yok çok su gitti’, ‘yok çok elektrik gitti’ diye hayıflanıyorlardu. Su, elektrik bedava ya. Onun için kimse sana gelmeyecek. Kısıtlamalar getirildi, sıkıntı yaratıldı. Mesela bir halı yıkayacaksın, onun parası var yıkatmaya gönderiyor, oysaki ben kendim yıkamak zorundayım. Ancak bir kovayla bir avuç su alır yıkarım kimsenin haberi olmasın diye. Çünkü laf duyuyorsun, söz işitiyorsun. Hiç normal şeyler değil bunlar. İnsan olduğunuzu unutuyorsunuz.
Tehlikeli işler de yapıyorsunuz…
Yaptık. Duvar sildik. Camlar kocaman, cama çıkıyorduk dışarı kolunu uzat uzatabildiğin kadar. Bir ayağın dışarıda.
Sen temizlikteyken çocuklara kim bakıyordu?
Eşim ve kaynanam baktı. Arkasına iki tane daha doğurdum. Onlara da kızım baktı. Çocuğu götürmek sıkıntıydı. Çocuğunu evinde bırakacaksın, sabahleyin işine gideceksin ama bazen tabii ki ‘abla gideyim çocuğa meme vereyim geleyim’ demek bile sorun oluyordu. Ben o an kadının gözüne bakarım ‘bana izin verir mi’ diye, ben anlarım onu da. Olumsuz şeyler de oldu tabi. ‘Çocuğuna bakacaksan niye çalışıyorsun, çalışma’, ‘doğurduysan niye çalışıyorsun’ ya da ‘niye doğuruyorsun’ diyorlardı.
Sigortanız var mıydı?
O tamamıyla benim eşimin hatası. ‘Sana sigorta yaparsam, sen kaçar gidersin’ derdi. Hiçbir şeye izin vermedi.
Kendi evinizdeki işleri kim yapıyordu?
Kendi evimin işlerini gece yapıyordum. Saat 4, 5, 6 bazen 7 oluyordu geliyordum eve, çorba koyuyordum, çay demliyordum. O arada orayı topla, burayı topla. Zaten bir odanın içindeydi benim yerim. Bir oda bir de camı olmayan bir yer vardı. Yıllarca orada yattık.
Çalıştığın bir günün nasıl geçiyor?
Sabah kalkıyorsun çocuğunu okula gönderiyorsun, eşinin kahvaltısını veriyorsun, yatağını, yorganını topluyorsun, ondan sonra çıkıyorsun. Akşam gelince yine aynı telâşe. Çocuğun okuldan geliyor, gene çorba pişireceksin, gene dağınıklığı toplayacaksın. Robotlaştık işte böyle. Başkalarının evini temizledikten sonra da kendi evimi temizliyordum.
Eşin paylaşıyor muydu ev işlerini?
Hayır. o ‘taşfırın’dır. Hâlâ da öyledir. Ben sevmem öyle ‘pısırık’ kocayı. Yani kadının sofrasını toplayıp, çay koyan erkeği (gülüyor). Ben yapıyorum bunları, bunlar benim görevim. Eşimin mizacında yok. Kötülüğünden değil beceremiyor. Öyledir napalım. Kadınlık fedakârlıktır her zaman.
Hem kendi hem de başkalarının evini temizliyor olmaktan dolayı ne hissediyorsun?
Hep bir hayalim vardı. Ayrancı gibi bir yerde, perdesi, halısı ayrı güzel. Kendine diyorsun işte ‘benim de öyle bir evim olacak’. O evle kendi evimi karşılaştırıyordum. İşte ola ola gecekondum oldu, ondan da şimdi çıkın diyorlar.
Peki, sende öyle bir evde yaşasan ev işlerini başka bir kadına yaptırır mıydın?
Yok kıyamazdım. Hayal de olsa, bir gün oldu ya, çok zengin olursam yaptırırdım, o zaman da onu evde bırakıp giderdim. İnsan o da değil mi?
Aynı zamanda barınma hakkı mücadelesi yürütüyorsunuz, bir kadın olarak hayatınızda bir şeyler değiştirdi mi bu mücadele?
Değiştirdi tabii ki. Çok şey değişti hayatımda. Devletin bana bu kadar şey yapabileceğini hiç düşünmemiştim. Bu evi yaptık ama rantının bu kadar yüksek olabileceğini düşünmemiştim. Gerçekten düşünmemiştim. Aklımın ucundan geçmiyordu. O zaman da arsa mafyası vardı, biz para vererek aldık burayı. Şimdi rantı yükseldi. Kuru çöldü, ben bağ bahçe yaptım buraya.
Sen evin için mücadele ederken kocan bir şey dedi mi sana?
Önceleri diyordu ama ben hiç takmadım. Eğer bu evde ben yaşıyorsam, ben gidiyorum eylemlere. Telefon ediyordum kocama da ‘ben filan yerde yürüyüşteyim, oradayım buradayım’ diye. Evim için nereye olsa giderim. Bir çatım var daha neyim var ki. Eşim hiç gelmedi eylemlere. Büroya geliyor akşam toplantılarına cumartesi günleri falan ama o kadar. Benim ruhuma işledi, mücadeleye benliğimi bağladım.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Sizin için anlamı nedir?
Nedir benim için biliyor musun? Eğer ben kadınsam, eşsem, anneysem, benim başımı sokacağım bir evim var ve devlet de benden onu almak istiyor. Neyin nesi bu? Kadına şiddet diyorlar. Devletin bana uyguladığı bu şey şiddet değil mi? Bence şiddettir. Ben dileseydim evimde tavanımı yaptırırdım, bak baca akmış hiçbir şey yaptıramıyorum. Ya yıkılırsa ne yaparım diyorum. Bu yıkım derdi olmasa evimi güzel yaptırırdım ben. Eğer ben bir kadınsam diğer kadınların evine gidiyorsam benim evim niye böyle olsun.
Kadınlar 8 Mart’ta talepleriyle sokakta oluyorlar. Senin taleplerin nelerdir?
İşte tek hayalim, talebim evim. Hep acaba olur mu diyorum. Bekliyoruz işte. Ben de bir gün insanlar arasına girer miyim diyorum. Onlar gibi olur muyum? Ben ne lüks araba ne de Çankaya’da ev istiyorum. Sadece huzur istiyorum.
Bir kadın olarak taleplerin nelerdir?
Bir kadın olarak ayrımcılığa uğradığımı bazen düşünüyorum. Birçok yere eyleme gittik, meclise gittik, milletvekillerinin yanına gittik. Çok şey öğrendim. Ben ömrümde meclise gitmemiştim, limon satmamıştım, Cumhurbaşkanlığı köşkünün oraya gitmemiştim. Hiç gitmediğim yerler gördüm. Önceleri hayalimde sadece evim ve temizliğe gittiğim evim vardı. Oysa şimdi polisle çatıştım, meclise gittim. Geçen sene 8 Mart’a da vadi için katıldım. Unutmuyorum elime bir gül verdiler. ‘Ben meşhur oldum herhalde’ dedim kendi kendime.
Çok uzun zamandır başka evlere de temizliğe gidiyorsun. Bununla ilgili talebin var mı?
‘Şu camdan düşsem beni kim kurtarır’ dedim. Hakikaten hiçbir şey yok. Burada insanlar yıllarca eliyle su taşıdı, çamaşır yıkadı. Eğer bilseydim buranın böyle olacağını burada hiç ev yapmazdım.
Sendika.Org/Fatma Genç/ Tuğba Kaya