Batı dünyası şimdi Mursi’nin ateşkesten birkaç gün sonra ilan ettiği kararname ile zaferini boşa harcadığını düşünüyor. Doğru, Mursi ülkenin yarısının birleşmiş muhalefetiyle karşı karşıya Tüm dünya İsrail ve Filistin arasında en son çıkan şiddetli çatışmayı izledi. Herkes devam etmekte olan süreçte ateşkes simsarı Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi izlemek için nefesini tuttu. Ve zor görünen bu ateşkesin […]
Batı dünyası şimdi Mursi’nin ateşkesten birkaç gün sonra ilan ettiği kararname ile zaferini boşa harcadığını düşünüyor. Doğru, Mursi ülkenin yarısının birleşmiş muhalefetiyle karşı karşıya
Fakat bu ne anlama gelmekte? Bunu cevaplamak için başlıca dört aktörün her birinin neyi kazanmayı umduklarını kendimize sormamız gerekiyor. Meseleye dahil olan dört aktör İsrail Başbakanı Bibi Netanyahu, Başkan Obama, Cumhurbaşkanı Mursi ve Hamas liderliği. Her biri faklı şeyler istedi.
Netanyahu ile başlayalım. Netanyahu’nun önünde bir seçim var ve bu seçimi büyük bir üstünlükle kazanmak istiyor. Şimdilik İran’ı vuramaz, fakat dikkatlerin İran’a çevrilmesini ve Filistin’den uzaklaşmasını istiyor. Bu nedenle her zaman kullandığı iç milliyetçilik kozunu oynadı; “kahrolsun terörist Hamas. Ve ABD bizi yüzde yüz desteklerse iyi olur yoksa hemen şimdi İran’ı vurabiliriz.”
Netanyahu beklenmedik bir problemle karşı karşıya geldi. Hamas askeri anlamda geçmişte olduğundan bir nebze daha güçlü hale geldi. Onlar gerçekten bombalar ve roketlerle Tel Aviv ve Kudüs’ü vurabildi. Evet, bu roketler ABD’nin İsrail’e döşemiş olduğu yeni Demir Kubbe (füze savunma sistemi) tarafından başarılı bir şekilde püskürtüldü. Fakat bu gelecek için askeri bir uyarıydı. Buna ek olarak, dünya genelinde (fakat en önemlisi Batı Avrupa’da) bu en son karşılaşma nedeniyle Hamas değil, İsrail suçlandı. Haberler kötüydü ve daha da kötüleşecek gibi. Böylece Netanyahu geri adım attı ve daha önce İsrail’in söylemek için asla istekli olmadığı şeyler (en azından kağıt üzerinde) içeren bir ateşkesi kabul etti.
Peki Obama’dan ne haber? Onun ihtiyacı olan son şey bu çatışmaydı. Obama ABD’de büyük bir politik mücadelenin ortasında ve dışarıya yapılacak herhangi bir askeri taahhüt konusunda oldukça isteksiz. Fakat elbette İsrail’i Güvenlik Konseyi’nde desteklemek zorunda. Peki Obama ne yapmaya çalıştı? Çok basit; makul davranmaya çalıştı. Dışişleri Bakanı Clinton’ı Netanyahu ile kamu önünde el sıkışması için İsrail’e gönderdi. Hilary Clinton, Filistin Yönetimi Lideri Abbas’a ABD’nin hala iki devletli çözümü desteklediğini söylemek için Ramallah’a gitti. Fakat problem şu ki Abbas ve Filistin Yönetimi bu çatışmada oyun dışıydı. Ve tabii ki, Clinton ABD’nin Hamas’ı resmi olarak terorist bir örgüt sayması nedeniyle ateşkes inşa etmek için Gazze’ye gidemezdi. Dolayısıyla, Obama ve Clinton ABD’nin yalnızca vazgeçilmez olmadığını değil, aynı zamanda ilgili olmadığını da dünyaya göstermeyi başardı.
Olayların merkezi Mısır’a gelirsek. Mursi iki şey yapmak istedi. Öncelikle Mısır’ın vazgeçilmez ulus olduğunu, bunun en azından en azından Ortadoğu’da böyle olduğunu göstermek istedi. Ve ikinci olarak, dünyanın ilgisini İran ve Suriye’den Filistin’e çevirmek istedi. Birinci amacında tamamiyle başarılı oldu ve ikincisinde de büyük oranda başarılıydı. Bütün bunlar bir yana Sudi Arabistan’ın bu süreç boyunda ne kadar sessiz kaldığını görmek gerek. Onlar da gitgide daha az ilgili görünmeye başladı.
Batı dünyası şimdi Mursi’nin ateşkesten birkaç gün sonra ilan ettiği kararname ile zaferini boşa harcadığını düşünüyor. Doğru, Mursi ülkenin yarısının birleşmiş muhalefetiyle karşı karşıya. Fakat Mısır’ın yarısını oluşturan bu muhalifler kimler? Onlar farklı farklı genç insanların birleşimi, otoriteye karşı 1968 isyanlarının mirasçıları, piyasa merkezli geleneksel liberaller, Nasırcı milliyetçiler, politik sol, ve Mübarek rejiminden kalma gruplar.
Bütün bu grupların o veya bu şekilde batı dünyasının değerlerine bağlı olduklarını dikkate alın. Buna karşılık Mursi, Müslüman Kardeşlerin her zaman sahiplendikleri yerel Müslüman-Arap değerlerinden bahsediyor. Mursi uluslararası alanda yaptığı şeyleri ulus içinde tekrar ediyor. ABD değil, Mısır simsar olmak zorunda. Ve Mısır içinde şeriat (hafif seriat olsa da) hüküm sürecek. Bu geniş kabul gören bir pozisyon.
Hamas’a gelince, onlar kutlama yapıyor. İsrail onlarla müzakere etmek zorunda kaldı. Abbas’ı marjinalleştirdiler. Keza ABD de onlarla pazarlık etmeye başlamak zorunda kalacak. Yalnızca Hamas kendi geleceği için iyimser olabilir.
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Pınar Atalay tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]