2020 itibariyle belki, 2030 itibariyle kesinlikle, ABD dış politikası ABD’nin her şeye gücü yeten tek süpergüç olmadığı, jeopolitik gücün birkaç odağından sadece biri olduğu gerçeğini sindirmeye başlayacaktır ABD [başkanlık] seçimleri yaklaştıkça, ABD dış politikası da usulca tartışma konu haline geldi. Son elli yıldır, ABD dış politikasının uzun vadeli bir tutarlılık içinde olduğu sır değil. En […]
2020 itibariyle belki, 2030 itibariyle kesinlikle, ABD dış politikası ABD’nin her şeye gücü yeten tek süpergüç olmadığı, jeopolitik gücün birkaç odağından sadece biri olduğu gerçeğini sindirmeye başlayacaktır
ABD [başkanlık] seçimleri yaklaştıkça, ABD dış politikası da usulca tartışma konu haline geldi. Son elli yıldır, ABD dış politikasının uzun vadeli bir tutarlılık içinde olduğu sır değil. En keskin iç değişimler George W. Bush’un başkanlık koltuğuna oturup, dünya üzerindeki ABD hakimiyetini yeniden tesis etmek için Afganistan ve Irak’ın istila edilmesiyle süper-maço ve kasten tek taraflı bir girişim başlatmasıyla yaşandı.
Bush ve neo-con’lar, ABD askeri gücünü ABD hükümeti tarafından hasım addedilen rejimleri değiştirmek için kullanarak dünya etrafındaki herkesin gözünü korkutacaklarını umdular. Bugün net bir şekilde görüldüğü gibi, neo-con siyaseti kendi hedefine ulaşma noktasında başarısız oldu. Herkesin gözünü korkutacağı yerde, söz konusu siyaset ABD gücündeki yavaş düşüşü tepetaklak bir düşüşe dönüştürdü. Obama 2008’de bu politikayı değiştirmeye dayalı bir platform üzerinden hareket etti ve 2012’de sözünü tuttuğunu ve böylece neo-con’ların yol açtığı zarardan geri döndüğünü iddia ediyor.
Peki zarardan geri döndü mü? Zarardan geri dönebilir miydi? Emin değilim. Ancak benim buradaki amacım ABD dış politikasının ne kadar başarılı olup olamadığını tartışmak değil. Daha çok Amerikan halkının bu konuda ne düşündüğünü tartışmak istiyorum.
ABD kamuoyu açısından ABD dış politikasına dair en önemli sorun bir netliğin ve şeffaflığın olmayışıdır. Son kamuoyu araştırmaları, ilk kez Amerikan halkının çoğunluğunun Bush tarafından Ortadoğu’da başlatılan askeri müdahalelerin bir hata olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Bu insanlara olumsuz görünen şey, sonuç olarak ortada ABD’ye can kaybı ve parasal maliyet şeklinde yansıyan yüklü bir fatura bulunmasıdır.
Irak hükümetinin duygusal ve politik açıdan İran hükümetine daha yakın olduğunu görüyorlar. Birlikte çalıştıkları ABD askerlerine ateş edebilecek ölçüde Taliban sempatizanlarının sızdığı bir orduyla Afgan hükümetinin ne kadar zayıf bir temele sahip olduğunu görüyorlar. ABD birliklerinin vaat edildiği gibi 2014’te Afganistan’ı terk etmesini istiyorlar. Ancak birlikler geri çekildiğinde iktidarda bırakılacak hükümetin, istikrarlı ve ABD dostu bir iktidar olacağına da inanmıyorlar.
İki başkan yardımcısı adayı arasındaki tartışmada Demokrat Joe Biden’ın, ABD birliklerinin İran’a gönderilmemesi gerektiği konusunda ısrar etmesi manidardır. Bununla birlikte, Cumhuriyetçi Paul Ryan da kendi safında hiç kimsenin asker gönderme niyetinde olmadığını söylemiştir. Her ikisi de kendi tavırları ile ilgili olarak belki dürüsttür, belki de değildir. Farkına varılması gereken şey, her ikisinin de asker gönderme konusunda kendi taraflarının bir tehdit olarak algılanması durumunda bunun seçmen nezdinde oy kaybettirici bir etki yaratabileceğini düşünmesidir.
Peki öyleyse ne olacak? Bu bütünüyle belirsizdir. ABD müdahalelerinin bir hata olduğunu söyleyen aynı insanlar, ABD’nin askeri güçlerinin hacmini korumayı, hatta genişletmeyi sürdürmemesi gerektiği fikrini kabul etmeye henüz hazır değildir. ABD Kongresi, Pentagon’un istediğinden dahi yüksek Pentagon bütçelerine oy vermeyi sürdürüyor. Bu kısmen, parlamenterlerin, silahlı kuvvetlerle bağlantılı çalışma alanlarının olduğu bölgelerdeki istihdamı koruma beklentisinden kaynaklanmaktadır. Ama bu hemen hemen herkesin payına hala çok kuvvetli bir duygusallık bağlılık olan ABD süpergücü mitinden kaynaklanmaktadır.
Yavaş yavaş ilerleyen bir izolasyonizm ihtimal dahilinde mi? Bir noktaya kadar şüphesiz öyle. Aslında, dünyanın geri kalanında ABD’nin askeri faaliyetini azaltmanın gerekli ve arzu edilen bir şey olduğunu daha vurgulu bir şekilde savunmaya başlayan daha soldan ve daha sağdan adaylar da var. Ancak ben bunun en azından şimdilik önemli bir güç olmadığını düşünüyorum.
Daha çok, Amerikalıların müttefikleri ile ilişkileri konusunda ne hissettiklerine dair yavaş ve sessiz ama her şeye rağmen çok önemli bir değişim bekleyebiliriz. Avrupa’dan (Avrupa her nasıl tanımlanırsa tanımlansın) uzaklaşma uzun süredir devam eden bir süreç. Avrupa, ABD’nin onlar için son yetmiş yıldır gerek ekonomik açıdan gerek askeri açıdan yaptıklarına “nankörlük” etmiş sayılıyor. Avrupa, pek çok ABD yurttaşına ABD politikalarını desteklemeye niyetsiz görünüyor. ABD askeri birlikleri şu anda Almanya ve diğer yerlerden çekilmekte.
Elbette, Avrupa büyük bir kategoridir. Sıradan Amerikalı doğu Avrupa (eski Sovyet uyduları) hakkında farklı görüşlere sahip midir? Ya da ABD’nin “özel bir ilişki” içinde olduğu varsayılan Büyük Britanya hakkında? Bu “özel ilişki” Amerikalılarınkinden çok Britanyalıların mantrasıdır.* ABD, Büyük Britanya’yı çizgiden saptığında değil çizgiye uyduğunda ödüllendirmektedir. Sıradan Amerikalı da bu jeopolitik bağın pek de farkında görünmemektedir.
Doğu Avrupa farklıdır. Her iki taraftan da yakın bir ilişki kurmaya yönelik gerçek basınçlar olmuştur. ABD tarafında, hükümetlerin çıkarı doğu Avrupa bağlantısını batı Avrupa’daki bağımsız hareket etme eğilimlerine karşı koymak için kullanmak yönünde olmuştur. Bunun yanında, bu ülkelerden gelen göçmenlerin altsoyları da bağlantıların genişletilmesine yönelik bir basınç uygulamaktadır. Ama doğu Avrupa, ABD askeri varlığının zayıfladığını ve o nedenle güvenilmez olduğunu hissetmeye başlamıştır. Ayrıca, batı Avrupa ile, özellikle de Almanya ile ekonomik bağlantıların kendileri açısından daha hayati olduğunu hissetmeye başlamıştır.
Kağıtsız göçmenlerden dolayı Meksika ile yaşanan husumet ABD politikasında önemli bir rol oynamaya başladı ve Meksika ile teorik olarak yakın ekonomik bağlantıların altını oyuyor. Latin Amerika’nın geri kalanı için olduğu gibi, Meksika’nın da bağımsız jeopolitik tutumundaki büyüme, ABD kamuoyu açısından ABD hükümetine yönelik bir hayal kırıklığı ve tahammülsüzlük kaynağıdır.
Asya’da, sözde Çin-hücumu, Demokratıyla Cumhuriyetçisiyle ABD hükümetlerinin bütün engelleme çabalarına rağmen giderek popülerleşen bir oyun haline gelmektedir. Çinli firmalara ABD, Büyük Britanya’nın bile ev sahipliği yaptığı, bazı yatırım alanlarında yasaklamalar koymaktadır.
Son olarak, ABD çıkarlarının merkezi bir alanı olarak Ortadoğu bulunmaktadır. Mevcut durumda, odak noktası İran’dır. Latin Amerika’da olduğu gibi, hükümet seçeneklerin sınırlılığı dolayısıyla hüsrana uğramış görünmektedir. Her ne kadar “daha fazla” ile tam olarak ne kastedildiğini kimse bilmese de, İsrail sürekli olarak ABD’nin İran’a karşı daha fazla harekete geçmesi için bastırmaktadır.
En azından 1967’den bu yana, İsrail’i mümkün olan her yoldan desteklemek ABD dış politikasının köşetaşlarından biri oldu. Bu duruma tek tük meydan okuma var. Ama bu “tek tük” girişimler, İsrail’in politikasının ABD askeri çıkarları açısından tehlikeli olduğunu düşünen askeri figürlerden daha açık destek almaya başlıyor.
Yaygın İsrail desteği önümüzdeki on ya da yirmi yıl içinde azalmadan sürecek mi? Şüpheliyim. İsrail ABD’nin silinecek en son duygusal bağlılığı olabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi hemen hemen kesindir.
2020 itibariyle belki, 2030 itibariyle kesinlikle, ABD dış politikası ABD’nin her şeye gücü yeten tek süpergüç olmadığı,
jeopolitik gücün birkaç odağından sadece biri olduğu gerçeğini sindirmeye başlayacaktır. Manzaradaki değişim, sınırların ötesindeki sorunlardan çok kendi ekonomik refahlarıyla ilgilenen sıradan Amerikalıların evrim geçiren görüşlerinin itkisiyle gerçekleşecektir. “Amerikan rüyası” Amerikalı olmayanlar açısından daha az cezbedici bir şey haline geldikçe, bu ABD’nin içindeki ruh haline de yansıyor.
* Mantra: Sürekli tekrarlandığında ruhani güçlerin uyandırılmasını sağlayan kutsal söz. (ç.n)
15 Ekim 2012
[binghamton.edu’daki İngilizce orijinalinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]