Al-Borai, Al-Akhbar’a öngördüğü devrimin “her şeyi ve herkesi yok edebileceğini” açıklıyordu. Al-Borai kamuoyunun yaygın toplumsal protestolar ve grevlerin yarattığı tehdide karşı ve devrimden önceki hükümet yetkililerince derdine düşülen senaryonun halen işlemekte olduğu konusunda uyanık olmasını istiyordu Sağlık çalışanları grevlerde öne çıkan kesimler arasında yer alıyor. Carlos Latuff, üstteki karikatüründe Mısır’ın yeni lideri Mursi’nin sağlık yerine […]
Al-Borai, Al-Akhbar’a öngördüğü devrimin “her şeyi ve herkesi yok edebileceğini” açıklıyordu. Al-Borai kamuoyunun yaygın toplumsal protestolar ve grevlerin yarattığı tehdide karşı ve devrimden önceki hükümet yetkililerince derdine düşülen senaryonun halen işlemekte olduğu konusunda uyanık olmasını istiyordu
Açıklamada “Yatırımcılara oyunun kurallarının eşit fırsatlar sağlamayı garanti altına almaya yetecek derecede değiştiğine ilişkin açıkça uyarıda bulunmak ve Mısırlılara artık bütün fırsatların azınlık değil çoğunluk tarafından erişilebilir hale getirileceğini ispatlamak muazzam derecede önemlidir” sözleri sarf ediliyordu. Ancak bu açıklama, merkez-sol bir partinin tasarısı değil, Dünya Bankası’nın internet sitesinde yayınlanan bir açıklamanın bir kısmıdır.
Bu bakış açısı, Ulusal Rekabet Konseyi’nin (ENCC) birkaç gün önce toplanan konferansı boyunca yankı bulacaktı. ENCC “Mısır Ekonomisi’nin rekabetçiliğini destekleme arzusunda olan” işadamları ve akademisyenler tarafından kurulmuş bir sivil toplum örgütüdür.
ENCC, Mübarek ailesine yakın siyasetçiler, işadamları ve akademisyenlerce başı çekilen neo-liberal politikalarla geçen bir yılı takiben 2004 yılı yazında ilk raporunu yayımlamıştı.
Sokak Mübarek gibi mevcut iktidarı da tehdit ediyor
Ahmed Hassan al-Borai, Hukuk Fakültesi’nde sosyal mevzuat üzerine uzmanlaşmış bir profesör, önde gelen bir şirket avukatı ve eski Çalışma Bakanı’dır. Birkaç gün önceki ENCC konferansında, al-Borai, dakikalar süren konuşmasında bir toplumsal devrimin an meselesi olduğunu söylediğinde, hali vakti yerinde dinleyicilerini şok etti. Al-Borai, Al-Akhbar’a öngördüğü devrimin “her şeyi ve herkesi yok edebileceğini” açıklıyordu. Al-Borai kamuoyunun yaygın toplumsal protestolar ve grevlerin yarattığı tehdide karşı ve devrimden önceki hükümet yetkililerince derdine düşülen senaryonun halen işlemekte olduğu konusunda uyanık olmasını istiyordu.
“Ben o zamanlar grevdeki işçilere karşı zor kullanılarak bastırılan toplumsal huzursuzluğun, bir gün önü alınamayacak bir yangının fitilini ateşleyebileceğini söylemiştim” diyordu al-Borai.
Al-Borai, devrim süresince dillendirilen ekonomik adaletsizlik sloganlarının benimsenmesinin, yaklaşan ayaklanmanın bir kanıtı olduğuna dikkat çekiyordu.
Ekim’in ilk yarısında 300 işçi eylemi
Al-Borai’nin belli belirsiz bir toplumsal devrimin işaretleri hakkındaki görüşlerini, Mısır Ekonomik ve Toplumsal Haklar Merkezi’nin (CESR) düzenli olarak yayımladığı toplumsal protesto istatistikleri de kanıtlarla desteklemektedir. Merkezin yayınladığı son rapor, Ekim ayının ilk yarısında, merkezin toplumsal hareketler üzerine aylık raporlar yayımlamaya başladığı yılın başından bu yana kayda geçirilmiş en yüksek sayı olacak biçimde, 300 protesto gerçekleştiğini belirtiyordu. Rapora göre bu protestoların çoğu “daha iyi yaşam ve çalışma koşulları, uzun süreli sözleşmeler ve işler talep ediyordu.”
Rapor, bunun ardından bu protestoların toplumsal karakterini analiz ederek şu sözlere yer veriyordu: “İlk sırada 93 tane halk protestosu bulunmaktadır, bunu sırasıyla fabrika işçileri ve şirket çalışanlarının (61); öğretmenlerin (41); memurların (38); üniversite öğretim üyeleri ve çalışanlarının (15); şoförlerin (11); doktorlar, hemşireler ve teknisyenleri içeren sağlık çalışanlarının (19); öğrencilerin (6); işadamları, resmi görevliler, tedarikçiler ve tur rehberlerinin (3’er); polisler, kapıcılar, havaalanı taşıyıcıları ve cami imamların (2) ve avukatlar, eczacılar, hostesler, balıkçılar ve meclis çalışanlarının (1) izlediği görülmektedir.” CESR bir noktayı gözden kaçırmıştır. Ekonominin geniş kısmına ordunun sahip olması ya da onun tarafından denetlenmesi nedeniyle, bu sektörlerideki grevler orduya karşı doğrudan bir meydan okuma olarak görülebilir.
Nasr Şirketi, ordunun sahip olduğu Ulusal Hizmet Proje Organizasyonu’nun (NSPO) alt kuruluşlarından biridir. Mısır ordusunun ekonomik projelerinden sorumludur olan bu yapı, 25 Ocak isyanı sonrasında, halk ve parlamento denetimine bağlı kılınması ve Savunma Bakanlığı’ndan ayrılması talebiyle pek çok anlaşmazlığa konu haline gelmiştir.
Nasr Şirketi’nin Ara Kimyasallar birimindeki sivil işçiler, şirketin yedi fabrikasının hepsinde greve gitmişler ve yönetim merkezinin önünde bir oturma eylemi yapmışlardı.
Mısır tarihinde bir ilk olarak işçiler, NSPO’nun yöneticisi Tümgeneral Mounir Labib’in işine son verilmesi çağrısında bulunmuşlardı. İşçiler tarafından yapılan bir açıklamaya göre, Labib’in konumu “25 Ocak İsyanı’nın ruhuna uygun değildi.” İşçiler aynı zamanda bütün yetkililerin görevden alınması ve her bir sektör için ordu kökenli yöneticilerin sayısının sınırlanması çağrısında bulunmuşlardı.
Mursi’nin işçileri uyutma planı tutmadı
Dahası, emek hareketi bu zirveye, Genel İşçi Sendikası’nın Mısır devlet başkanı Muhammed Mursi’yle yaptığı bir toplantı sırasında grevleri bir yıl süresince durdurma taahhüdünde bulunmasına karşın ulaşmıştı.
Üstelik bu anlaşma, resmi sendika olarak kabul edilen ve otoritelerin emek kolu olarak hareket etmek karşılığında hükümet desteğinden faydalanmayı düşüncesiyle hareket eden İşçi Sendikası’nın, 1957 yılındaki kuruluşundan bu yana iki istisna dışında grevlere hiç katılmamış olduğu gerçeğine rağmen yapılmıştı.
25 Ocak devrimini takiben, bir mahkeme İşçi Sendikası seçimlerinin geçersiz olduğuna hükmetti. Bu noktaya kadar İşçi Sendikası’nın otoritelere sadakati, 2010 yılında devrik başkan Hüsnü Mübarek’in o zamanlar yaşadığı hastalığı atlatmasına kadar Uluslararası İşçi Günü kutlamalarını ertelemesi gibi bir noktaya ulaşmıştı.
Sendika Geçici Yönetim Kurulu üyelerinden Naji Rashad, Al-Akhbar’a sendikanın mevcut genel başkanı Ahmed Abdul-Zaher’in Mursi’yle yaptığı toplantı boyunca hiçbir “taahhütte” bulunmadığını açıkladı. Rashad, Abdul-Zaher’in bunun yerine, işçilerin geçici işçilerin kalıcı istihdam edilmesi ve işten atılanların işlerine geri dönmeleri gibi acil taleplerini karşılayacak bir plan karşılığında grevleri durdurmak üzere “bir girişim” önerdiğini belirtti.
Rashad “Medya bu girişimin sadece, başkanlığın süregiden grevleri anlaşmanın ikinci kısmını yerine getirmemekte bir bahane olarak kullanmasına yardımcı olacak biçimde (grevleri durdurmakla ilgili) ilk kısmına vurgu yaptı” diyordu.
25 Ocak protestoları ilk başladığında, merkezi güvenliğe bağlı toplumsal olaylara müdahale birliklerinin kolayca altedip bastıracağı küçük aktivist gruplarının katılımı görülüyordu. İsyana bir kez işçi hareketi dahil olduğundaysa, sokaktakilerin sayısı milyonları buldu ve Mübarek’in geri adım atması da uzun sürmedi.
İşçi isyanları
2006 yılı Aralık ayında, al-Mahalla al-Kubra şehrindeki devlet işletmesi Mısır İplik ve Dokuma Şirketi’nden yaklaşık 24 bin işçi mükemmel bir greve imza atacaktı. O andan itibaren hareket, işçilerin halkın tarafına geçmekte ve eylemlilik sergilemekte ön plana çıkmasıyla giderek hız kaz
andı.
Eylül 2007’de Mısır İplik ve Dokuma Şirketi’nde bir grev daha patlak verdi. Aynı yılın Ocak ayında emlak vergisi tahsilatçıları da, hükümet yanlısı Genel İşçi Birliği’nin 1950 tarihindeki kuruluşundan bu yana Mısır’ın ilk bağımsız sendikasının kurulmasına ön ayak olacak biçimde greve gittiler.
Bunu takiben, 2008 Nisanı’nda al-Mahalla’da, İçişleri Bakanlığı’nın şirketin işçilerinin yapacağı herhangi bir grevin derhal durdurulacağına ilişkin tehditlerini takiben bir isyan patlak verdi. Bu protestolar sırasında, işçilerin fabrikalarına kilit vurulmasını protesto etmek üzere parlamento binasına saldırmasından önce, ilk defa Hüsnü Mübarek posterleri söküldü. Bundan aylar sonra Mısır’ın dört bir yanından işçiler, üç gün içinde ülke tarihinde olmayan sayıda grev örgütlediler. Bütün bu olanlar Mübarek yönetiminin son günleri olduğuna işaret ediyordu. İnsanların işlerine güçlerine geri dönmesini sağlayarak rejimi canlandırmaya çalışmak adına sokağa çıkma yasağı hafifledikçe, işçiler de Mübarek’in düşmesi için çağrıda bulunmaya başladılar.
24 Eylül 2012
[Al Akhbar’daki İngilizcesinden Soner Torlak tarafından 5deniz (Sendika.Org) için çevrilmiştir]