Sermaye sınıfı açısından son dönemlerin en sağlam kazanımı Ekonomi Bakanlığı tarafından 6 Nisan 2012 tarihinde “Yeni Teşvik Sistemi: Yatırımlarda Devlet Yardımları” başlığı ile yayınlanan teşvik paketi olmuştur. Önceki teşvik paketlerine göre daha fazla destekleyici hüküm içeren bu yeni teşvik paketi, son on yıldır açık bir şekilde hız kazanan ve fütursuzlaşan sermayeyi palazlama harekatının en kritik […]
Sermaye sınıfı açısından son dönemlerin en sağlam kazanımı Ekonomi Bakanlığı tarafından 6 Nisan 2012 tarihinde “Yeni Teşvik Sistemi: Yatırımlarda Devlet Yardımları” başlığı ile yayınlanan teşvik paketi olmuştur. Önceki teşvik paketlerine göre daha fazla destekleyici hüküm içeren bu yeni teşvik paketi, son on yıldır açık bir şekilde hız kazanan ve fütursuzlaşan sermayeyi palazlama harekatının en kritik dönemeçlerinden birisini oluşturmaktadır. Ancak paketin içeriğini daha sağlıklı tahlil edebilmek ve asıl hedeflerini saptayabilmek için paketle birlikte tartışılması gereken diğer hususları da gözden kaçırmamak, konuyu bütüncül bir bakış açısıyla ele almak gerekmektedir.
Paket tek başına bir hiçtir. Özellikle, 2000 sonrası işçi sınıfının tüm kazanımlarına ve örgütlü mücadelesine yönelik neo-liberal saldırılar ile orta ve uzun vadede ucuz ve itaatkar bir işgücünü garantiye almak adına eğitim sisteminin revize edilmesi suretiyle 4+4+4 gibi bir felaketin hayata geçirilmesinden bağımsız olarak düşünülemez. Bu üç parça büyük bir bütünün, önceden planlanmış ve son zamanlarda, 4+4+4’te olduğu gibi tüm emekçi kesimlerin, özellikle işçi sınıfının yüzüne her an tokat gibi çarpan neo-liberal projenin şeytan üçgeni, fütursuz bir yapbozun olmazsa olmazlarıdır.
Yapbozun parçalarını doğru noktalara yerleştirebilmek için son on yılı şöyle kısaca bir gözden geçirmek bile yeterli olabilir. Öncelikle, 2012 tarihli teşvik paketi ilk olmamakla birlikte son yılların en gelişmiş teşvik paketidir. 2004 ve 2006 yıllarında hayata geçirilen teşvik paketlerinde 3 destek aracı kullanılırken; bu sayı 2009’da 5’e ve 2012’de 8’e yükseltilmiştir.(1) Demek ki, Hükümet sermaye sınıfının ihtiyaçlarına göre her yeni teşvik paketinde yeni destek araçları kullanmakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Kısaca açıklamak gerekirse, paket dört temel uygulamayı içermektedir. Bunlar sırasıyla; genel teşvik uygulamaları, bölgesel teşvik uygulamaları, büyük ölçekli yatırımlar ve stratejik yatırımlardır. Sermaye sınıfı açısından her biri ayrı önem taşıyan bu uygulamalar içerisinde sermaye-devlet/hükümet arasındaki girift ilişkilerin teşhiri açısından, dikkati en fazla çeken ise farklı bölgelere farklı teşvik olanakları sunan bölgesel teşvik uygulamalarıdır. Yeni bir bölgesel harita-il bazlı bölgesel teşvik sistemine geçiş, destek unsurlarında değişen süreler ve oranlar, desteklenecek sektörlerin güncellenmesi, sosyo-ekonomik açıdan görece az gelişmiş bölgeye cazip destekler olmak üzere dört temel; altıncı bölge için gelir vergisi stopajı desteği ve sigorta primi işçi hissesi desteği (prim desteklerinin kaynağı işsizlik fonu) olarak da iki ek maddeden oluşan bölgesel teşvik uygulamalarında tüm iller en gelişmişten en az gelişmişe doğru altı kategori altında toplanmıştır. Birinci kategoride; Ankara, Antalya, Bursa, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Muğla gibi gelişmiş iller bulunurken, altıncı, yani en az gelişmişler kategorisinde Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Iğdır, Kars, Mardin, Muş, Urfa, Van, Şırnak, Siirt, Mardin gibi sosyo-ekonomik açıdan görece oldukça olumsuz bir tablo çizen Doğu ve Güneydoğu illeri bulunmaktadır. Bölgesel teşvik uygulamalarına göre birinci bölgede yatırıma katkı oranı %15, vergi indirim oranı %50, sigorta primi işveren hissesi desteği 2 yıl iken, altıncı bölgede yatırıma katkı oranı %50, vergi indirim oranı %90, sigorta primi işveren hissesi desteği 10 yıldır. 5 milyonluk yatırım yapıp 40 kişiyi istihdam eden işverene toplam devlet desteği birinci bölgede 1.349 bin lira iken (destek yoğunluğu %27) altıncı bölgede 5.797 lira (destek yoğunluğu %116) olacaktır. Aynı zamanda altıncı bölge kapsamındaki illerde gerçekleşecek yatırımlarla sağlanan istihdam için asgari ücret üzerinden hesaplanacak gelir vergisi stopajı ve sigorta primi işçi hissesi 10 yıl süreyle silinecektir.(2)
2012 tarihli teşvik paketinin önemi hiç kuşkusuz her biri ayrı önem taşıyan tüm destek uygulamalarının ve unsurlarının bir bütün olarak okunmasında yatmaktadır. Tüm destek uygulamaları ve unsurları birbirleriyle ilişkilidir. Ancak bu yazıda, konuyu daha anlaşılır kılmak ve yapbozu daha iyi görebilmek adına, özellikle ve kalın puntolarla vurgulanmak istenen yukarıda da belirtildiği gibi bölgesel teşvik uygulamaları, daha da özelinde “bölgesel harita-il bazlı bölgesel teşvik sistemine geçiş” ve “sosyo-ekonomik açıdan görece az gelişmiş bölgeye cazip destekler” başlıklarıyla tanımlanan düzenlemelerdir. Çünkü bu düzenlemeler altıncı bölgeye dahil illerden herhangi birinde yatırım yapmak isteyen sermayedarın yükünün önemli bir ölçüde azalmasını sağlayacak, kapitalist sermaye birikimini kolaylaştırıp bölgede yeni ve muhtemelen yandaş bir zengin grup yaratacaktır. Bu anlamda, sermaye sınıfının geleceğe yönelik planları açısından altıncı bölge oldukça stratejiktir. Bu bölge yoksulluğun, işsizliğin, kayıtdışı istihdamın yüksek düzeylerde olduğu bir bölgedir. Ayrıca, demografik yapısının sağladığı avantaj, yani sahip olduğu genç nüfus, gerek orta gerekse uzun vadede sermayenin ihtiyaç duyacağı dinamik ve ucuz işgücünün de güvencesidir (bu güvencenin diğer bir boyutu da aşağıda ele alınacağı gibi 4+4+4’tür). Son paketle birlikte Hükümet Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kapılarını sermayeye sonuna kadar açmış, ona adeta ucuz bir işgücü havuzu vaat etmiştir. Bu uğurda tüm varlığıyla mücadele ederken de takiyyenin tüm incelikleri, sanat icra edercesine, büyük bir ustalıkla kullanmıştır. Takiyyenin konuya ilişkin en önemli söylemi ise, bu tarz düzenlemelerin istihdamı ve refahı arttıracağı, dolayısıyla bölgesel farklılıkları da ortadan kaldıracağıdır. Gerçekten de sermayenin önündeki engeller kalktığında, teşviklerle önü açıldığında yatırımların artacağı ve bu suretle istihdamın ve toplumsal refahın yükseleceği öngörüsü zırvadan ibarettir. Bu tarz teşviklerin sermaye birikimini hızlandırdığı kesindir ancak birikimin hızlanması işçi sınıfının refahının artacağı anlamına gelmez.(3) Dolayısıyla bu paketten beklenen işsiz bireylerin yaşamlarını sürdürebilmek ve belki de başka bölgelere göç etmemek adına en kötü koşullarda çalışmak zorunda bırakılması; düşük ücrete (bölgesel asgari ücret tartışmalarını hatırlayalım), örgütsüzlüğe, güvencesizliğe mahkum kılınmasıdır. Hatta paketle birlikte Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde (yani altıncı bölgede!) artması öngörülen yatırımlar sonucu istihdam edilecek işçilerin kayıtlı çalıştırılacağı bile şüpheli. Altıncı bölge mevcut haliyle, yani sosyo-ekonomik açıdan sergilediği olumsuz niteliklerinden dolayı, bu kirli planlar için biçilmiş kaftandır. Bu nedenle, en fazla desteğin oraya verilmesi bir iyi niyet ifadesi değil, devletin milyonlarca insanın yaşadığı bir bölgeyi ucuz işgücü havuzuna çevirerek gözden çıkardığının, ayrımcılık yaptığının göstergesidir!
Teşvik paketleriyle sermayenin tüm taleplerini ivedi bir biçimde hayata geçiren ve gerektiği takdirde destek oranlarını arttırtmakta da hiçbir sakınca görmeyen devlet/hükümetin işçi sınıfına karşı tavrı maalesef bu kadar yumuşak olmamıştır, olamaz da. Çünkü sermaye sadece teşvik paketleriyle palazlanamaz, aynı zamanda işçi sınıfının, kapitalist sistemde daima asgari düzeyde kalmaya mahkum, tüm kazanımlarının bozguna uğratılması gerekmektedir. Yapbozun ikinci parçası bu bozgundur. Yapbozun ikinci parçası emek piyasasının esnekleştirilmesi, taşeron cennetine çevrilmesidir.
Yapbozun ikinci parçası sendikalara ve işçi sınıfının örgütlü mücadelesine karşı savaş açılmasıdır. Kıdem tazminatı gibi hayati önem taşıyan bir hakkın, fon kurulmak suretiyle talan edilmesi ve finans sermayenin emrine sunulması yönünde planlar yapılmasıdır. Yapbozun ikinci parçası sağlık ve eğitim sistemlerinin piyasalaştırılmasıdır, özelleştirmelerdir. 4857, 2821, 2822 gibi hali hazırda yetersiz olan kanunların tamamen sermaye birikiminin gereklerine göre yeniden düzenlenmek istenmesidir. Artan çocuk işçiliğidir, işsizliktir, her ne kadar TÜİK’e göre azalıyor gibi görünse de kayıtdışı istihdamı arttıran düzenlemelere imza atan neo-liberal zihniyettir! Zaten sermayenin teşvik paketleriyle ödüllendirilirken emeğin cezalandırılması, servetin toplumun tabanından tavanına aktarılması neo-liberalizmin yapısal bir sonucudur. Gelir dağılımı tablosunun tepesinde yer alan yüzde yirminin içinde olanlar neo-liberalizmden kazançlı çıkarken, merdivenin üstlerine tırmandıkça kazançları da aynı oranda artacaktır. Tabandaki yüzde seksenin içinde yer alanlar ise yarışı baştan kaybedenler(4) emekçi kesimlerdir.
Neo-liberal palazlama harekatının, büyük yapbozun birinci parçasını teşvik paketleri, ikinci parçasını emek piyasalarının bozguna uğratılması oluştururken, üçüncü parçasını eğitim sisteminin revize edilmesi oluşturmaktadır. Sermayenin orta ve uzun vadede ihtiyaç duyacağı ucuz ve genç/çocuk işgücü nasıl unutulabilirdi ki? Bu nedenle, 11 Nisan 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, daha önceki yazımızda detaylarını verdiğimiz, 6287 Sayılı Kanun bu kritik ihtiyaca cevap niteliği taşımakta ve yaşadığımız ülkeyi çocuk işçiler cehennemine çevirmenin reçetesini sunmaktadır. Son ve en önemli parça da böylece doğru yere yerleştirildi. Bu son hamleyle yapılmak istenen esnek bir emek piyasasını destekleyecek esnek bir eğitim sisteminin garantiye alınmasıdır ki bizzat Milli Eğitim Bakanı’nın kendisi bunu doğrulamıştır: ”Eğitimi kademeli hale getiriyoruz eğitim sisteminin esnekleşmesine, demokratikleşmesine ihtiyacımız var.”(5) Oysa ki, işçi sınıfı esnekleştirmenin ne olduğunu çok iyi bilir. Zira esnekleştirme işçileri işinden etmiş, taşeron, sözleşmeli çalıştırmaya, güvencesizliğe mahkum etmiş, yoksullaştırmıştır.(6) Ancak ne var ki, esnekleştirme olgusu artık sadece işçi sınıfının değil, henüz işçileşmemiş çocukların da düşmanıdır. Yıllardan beridir Türkiye’de emek piyasalarına ilişkin düzenlemelerin çok katı olduğu ve esnetilmesi gerektiğine dair vaazlar tekrarlanır durur. Bu vaazları tamamlayacak ikinci söylem de eğitim sistemindeki katılıkların giderilmesi gerektiğidir ki, şu günlerde yapılan da budur. Nitekim bu söylem esasında çok da yeni değildir. 4+4+4 gibi bir düzenleme bir anda gökten inmedi. Kanun’dan bir sene önce hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi’ne bir bakılırsa temellerin önceden atıldığı anlaşabilir. Stratejide belirlenen 4 temel politika ekseni vardır. Bunların ilk ikisi eğitim-istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi ile işgücü piyasasının esnekleştirilmesidir.
Aynı bağlamda altıncı bölge örneğine dönülecek olursa, yukarıda da belirtildiği gibi, yapbozun bu üç parçası hemen hemen her noktada birbiriyle ilişkilidir. Örneğin, yeni teşvik paketinde iller bazında yapılan kategorik ayrım ile 4+4+4’ün hayata geçirilmesi arasında sıkı bir ilişki vardır. Paket’le birlikte en fazla teşvik altıncı bölgeye, yani genç nüfusun en yoğun olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerine verilecektir. TÜİK’ten derlenen verilere göre birinci bölgedeki İstanbul’da toplam Nüfus 13.624.240 iken, 5-14 yaş arası nüfus ise 2.119.259’dur. Yani 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranı %15’tir. İkinci bölgede bulunan Tekirdağ-Kırklareli-Edirne’de toplam nüfus 1.569.388, 5-14 yaş arası nüfus 204.254, 5-14 yaş arası nüfusun toplam nüfusa oranı %13’tür. Aynı rakam ve oranlar birinci bölgede bulunan Muğla ve ikinci bölgede bulunan Denizli ve Aydın illeri için; 2.779.765, 395.589, %14 iken altıncı bölgede bulunan Van-Muş-Bitlis-Hakkari’de 2.046.027, 535.864, %26, Mardin-Batman-Şırnak-Siirt için; 2.056.997, 546.663, %26’dır.(7) Buna göre, bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacağı iddia edilen teşvik paketinin altıncı bölgede sermayeyi daha fazla destekleyici hükümler içermesi, tekrar vurgulamak gerekirse bölgesel kalkınmayı sağlamak için değildir. Teşvikler özellikle 4+4+4 ile birlikte düşünüldüğünde, çocuk işçi sayısını arttırıp, onları düşük ücretlerle çalıştırma ve bu yolla sermaye birikimini, belirli bir bölgede uzun vadede güvenceye alma amacına dönüktür. Batı’ya göç eden Doğulu işçiler ile diğer işçiler arasındaki sınıf dayanışmasını etnik farklılıklarını ön plana çıkararak baltalamaya çalışan ve Batı’da bu tarz ayak oyunlarından nemalanan kapitalist patronlar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise çocukların geleceğe dönük hayallerinden beslenmek, zihinlerini henüz hayatlarının başında ablukaya alarak sınıf bilinçlerinin oluşmasını engellemek niyetindedirler. Bu anlamda, son teşvik paketini bölgesel farklılıkları giderecek ve daha da ilginci Kürt sorununu çözecek (bölgeyi emek sömürüsünün odağına çevirecek bu tarz bir düzenlemenin Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunacağını düşünenler de var) bir düzenleme olarak tanımlamak imkansızdır. Bu paket gerçek bir negatif ayrımcılık örneğidir.
Aslında konuya dair söylenecek ve yazılacak çok şey var. Daha fazla uzatmadan, son kez vurgulamak istediğim temel nokta son teşvik paketini ve genel olarak tüm teşvik paketlerini, gerek ulusal gerekse bölgesel düzeyde, işçi sınıfına ve kazanılmış haklarına yönelik yıllardır süren neo-liberal saldırılardan ve özellikle 4+4+4’ten bağımsız düşünmenin ve yorumlamanın takiyyecilerin işi olduğudur. Bize düşen takiyyeyi, sanat icra edercesine en küçük ayrıntısına kadar kullanan, becerikli hilebaz zihniyete karşı diyalektik düşünceyi işlevsel kılmak ve aksi yönde düşünenlerin kafaları bulandırmasına izin vermeden sorunun bir sınıf mücadelesi sorunu olduğunu kabul etmektir.
Mihrican Zorlu
Araş. Gör., Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü.
Notlar:
(1) Ozan Acar, Esen Çağlar, “Yeni Teşvik Paketi Üzerine Bir Değerlendirme”, (Çevrimiçi) http://www.tepav.org.tr/upload/files/1334047274-0.Yeni_Tesvik_Paketi_Uzerine_Bir_Degerlendirme.pdf, 31.07.2012, s.2.
(2) Ekonomi Bakanlığı, Yeni Teşvik Sistemi: Yatırımlarda Devlet yardımı, (Çevrimiçi), http://www.ekonomi.gov.tr/upload/459D1E1B-AD17-FF9A-A40AC03569331A85/6_Nisan_Sunum_son.pdf, 10.08.2012.
(3) Gaye Yılmaz, “Teşviğin Faturasını Kim Ödeyecek”, (Çevrimiçi), http://www.evrensel.net/news.php?id=26680, 31.07.2012.
(4) Yüksel Akkaya, Yıkım Çağında Direniş, İstanbul: SAV, 2011, s.21
(5) (Çevrimiçi), http://www.timeturk.com/m/haber.asp?id=475066, 17.08.2012.
(6) Betül Öztürk Korkut, “Bir Kuşatma Harekatı Olarak 4+4+4”, (Çevrimiçi), http://www.halkevleri.org.tr/guncel/bir-kusatma-harekati-olarak-444-betul-ozturk-korkut, 17.08.2012.
(7) Mihrican Zorlu, “4+4+4=Çin:Bölgesel Bir Bakış”, (Çevrimiçi), http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=46563, 17.08.2012.
Kaynakça:
Acar, Ozan, Esen Çağlar, “Yeni Teşvik Paketi Üzerine Bir Değerlendirme”, (Çevrimiçi) http://www.tepav.org.tr/upload/files/1334047274-0.Yeni_Tesvik_Paketi_Uzerine_Bir_Degerlendirme.pdf, 31.07.2012.
Akkaya, Yüksel, Yıkım Çağında Direniş, İstanbul: SAV, 2011.
Ekonomi Bakanl