Hukuktan, çalışma yaşamına, eğitimden, anayasa değişikliklerine kadar bilumum her şey AKP hükümeti tarafından bir torbanın içine konuluyor. Torbadaki hangi konuya elinizi uzatsanız elinizi yakıyor. Eğitim adına torbadan 4+4+4 denen bir düzenleme çıktı. Bu 4+4+4 denilen düzenleme ile parası olan eğitim hizmetini en iyi şekilde satın alabilecek, parası olmayan sermayeye ucuz iş gücü olacak. Bir anlamda […]
Hukuktan, çalışma yaşamına, eğitimden, anayasa değişikliklerine kadar bilumum her şey AKP hükümeti tarafından bir torbanın içine konuluyor. Torbadaki hangi konuya elinizi uzatsanız elinizi yakıyor. Eğitim adına torbadan 4+4+4 denen bir düzenleme çıktı. Bu 4+4+4 denilen düzenleme ile parası olan eğitim hizmetini en iyi şekilde satın alabilecek, parası olmayan sermayeye ucuz iş gücü olacak. Bir anlamda eğitimin ticarileştirilmesinin, bilginin metalaşmasının önü açılıyor. Daha önceleri ağır aksak giden sürecin sistemleşmesi sağlanıyor.
Torbadaki 4+4+4’ün içinde ne var diye karıştırdığınızda Başbakanın tarihi adım dediği Kürtçenin seçmeli ders olarak öğretilmesi kararı ile karşılaşıyoruz.
Erdoğan 12 Haziran’da Meclis AK Parti grubu toplantısında “Öğrencilerimiz, ‘Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Kanun’ kapsamında, yaşayan diller ve lehçeler adı altında, yerel dil ve lehçeleri öğrenme imkânına kavuşuyorlar. Örneğin, yeterli sayıda öğrenci bir araya geldiğinde, Kürtçe bir seçmeli ders olarak alınabilecek, öğretilecek ve öğrenilecek” diyor.(* ) Erdoğan’ın açıklamasına göre öğrenim için yeterli sayı ön koşul. Yeterli sayıyı oluşturduğunuzda, haftada iki saat ve ancak ikinci dört yani orta öğretimde Kürtçe’yi öğrenmeye yönelik ders alabileceksiniz. Yani, Kürt çocukları anadillerini, Kürtçe’yi unutmasalar da, zorunlu olarak Türkçe yazmaya, okumaya, konuşmaya başladıktan sonra.
Böyle bir süreçten sonra Kürtçe öğretmeye çalışmak susuzluktan kurumuş bir ağaca damla damla su vermeye benzer. Oysa ağacın kurumadan önce suya ihtiyacı var. Elbette bu tümce Kürtçe öğretilmesin yargısına götürmemeli. Tümcenin götürmesi gereken yer, seçmeli Kürtçe öğretiminin hangi koşullarda olması gerektiğidir.
Bir dil sadece özel alanda değil kamusal alanda kullanıldığında, eğitim o dil ile yapıldığında, o dili öğrenmek anlamlıdır. Tabii ki hiçbir ön koşul olmadan, seçmeli değil zorunlu olarak öğrenmek koşuluyla… Bir dil ancak o zaman özgür olur, büyür, gelişir. O dili konuşan halklar da dil yaşadıkça, nefes aldıkça, özgürleştikçe nefes alır, gelişir, özgürleşirler. Yani Kürtçe’nin nefes alabilmesi, gelişebilmesi için özgür olması gerekir. Yaşamın her alanında kullanıldığı, özellikle eğitim dili olduğu zaman Kürtçe’yi daha iyi konuşmak, yazmak için öğrenmek ve bunu ders olarak almak gerekir.
Böyle bir ortamda, yani Kürtçe’nin eğitim dili olduğu durumda Kürt dilinin gramerini öğretmeye yönelik dersler seçmeli olmaktan öte bir zorunluluk olmalıdır. Peki, seçmeli olarak hangi çocuklara okutulabilir dendiğinde ise çok kültürlülük adına, başka bir deyişle ‘çok dil, çok fırsat anlayışı’ ile Türk, Laz, Çerkez çocuklarına seçmeli ders şeklinde Kürtçe öğretilebilir. Ya da İsveç gibi yaşamın çok dilli olduğu, anadilde eğitimin, çift dilli eğitimin esas olduğu koşullarda Kürtçe öğretmeye yönelik dersler anlamlı olabilir.
Oysa somut gerçeklik bu örneklerden oldukça uzak. Kürtçenin eğitim dili olmasının önünde devletin kırmızı çizgisi olan “resmi dil, eğitim dili Türkçe’dir” maddesi bulunuyor. Bu kırmızı çizgilerle daha önce yedi yaşında karşılaşan Kürt çocukları, 4+4+4 uygulaması ile daha erken yaşta, 5 yaşında karşılaşacaklar. Okul ile erken karşılaşma sürecine anasınıflarını da eklediğimizde bu yaş daha da küçülmüş olacak. Bir anlamda Kürt çocukları kırmızı çizgilerin uygulandığı eğitim sistemi ile üç ya da dört yaşlarında karşılaşmış olacaklar. Hal böyle olunca tarihi adım denilen seçmeli Kürtçe öğretim derslerinin anlamı ince asimilasyon politikalarından öte geçmemektedir.
AKP, ortadan kaldıramadığını içine alarak dejenere etme; algı yanılsaması yaratarak Kürtçe eğitimi, anadilde eğitimi görünmez kılmaya çalışma; zamana yayma, oyalama yöntemiyle eritme politikasını uygulamaya çalışmaktır.
Devletin seksen yıldır anlamamak için direndiği bir gerçeği tekrar etmek gerekiyor. Her dil gibi Kürtçe’nin de kökleri derindedir. Tüm dünyanın bildiği bir gerçek var. O da dil sadece iletişim aracı değildir, bir yaşam biçimidir. İnsanın geçmişinin, bugününün ve yarının ortak bileşenidir. Yaşama bağlayan ana damardır. Ürettiklerinin ve üreteceklerinin adıdır. Ortak akıl ile geliştirdikleri duygu, anlam ve sembollerin tümüdür. Ünlü dil bilimci Chomsky dünyadaki bütün bebeklerin doğduğu anda dünyadaki tüm dilleri konuşma potansiyelleri olduğunu, çevresinden gelen tepkilere göre çıkardığı bu sesleri bir araya getirdiğini, anlam içeren hecelere ve kelimelere dönüştürdüğünü söyler. Bebeğin doğduğunda var olan potansiyeli annesinden-babasından duyduğu seslere göre şekillenir. Bu süreç içinde şekillenen sadece sesler değildir. Hangi objeye hangi anlamı yükleyecek, nerede nasıl duygulanacak, hangi olaydan nasıl etkilenecek… Yani seslerle birlikte düşüncesi, kişiliği şekillenmektedir. Rüyaları-hayalleri o seslerle bir biçim almaktadır. Bireyin üyesi olduğu halk için tüm dünya o seslerle anlam kazanır.
Dil ile dünya arasındaki ilişkiyi Wittgenstein’ın şu tümcesiyle derinleştirebiliriz. “Dilimin sınırları dünyamın sınırlardır” (**) Biz buna “dilimin sınırları özgürlüğümün sınırlarıdır” da diyebiliriz. Özgürlüğümüzün sınırlarını genişletmek Kürtçe’nin sınırlarını genişletmekten geçiyor. Devletin-AKP’nin kırmızı çizgilerini gizleyen seçmeli derslerle yetinmemek, Kürtçe’yi yaşamın her alanına taşımak, eğitime, özellikle 0-6 yaş arası eğitime taşımak özgürlüğün sınırları için yaşamsal önem taşımaktadır. “Bu nasıl olacak” diye sorulabilir. Yaşam binlerce örneklerle dolu. Örnekleri keşfetmek, yaşamsal kılmak gerekiyor; yaşamın boşluk tanımayacağının farkında olarak, gecikmeden, zamana yaymadan. Hele okulların açılmasının yaklaştığı bir dönemde Kürtçe öğretimin ince asimilasyonu yerine, Kürtçe eğitim hakkını savunmayı atlamadan….
Mürüvvet Yılmaz
(*)http://www.aktifhaber.com/kurtce-konusunda-tarihi-adim-617214h.htm)
(**)Ludwig Wittgenstein, Tractatus,(çev.Oruç Aruoba İstanbul.s.127)