Ortadoğu’da, emperyalistlerin ve Arap gericiliğinin İran’ın Şii eksenine karşı (AKP’nin de dahil olduğu) Sünni eksen kurma politikası, talih kuşunu bir kez daha Barzani’nin başına kondurdu. Ama AKP’nin devleti, “elindeki” son kırmızı çizgisi Kerkük’ü de Ortadoğu masasında kaybedecek Suriye’de, Kürtlerin-PYD’nin özyönetimler kurmak için yaptığı atak sonrası Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Irak Kürdistan bölgesine yaptığı ziyaret ve […]
Ortadoğu’da, emperyalistlerin ve Arap gericiliğinin İran’ın Şii eksenine karşı (AKP’nin de dahil olduğu) Sünni eksen kurma politikası, talih kuşunu bir kez daha Barzani’nin başına kondurdu. Ama AKP’nin devleti, “elindeki” son kırmızı çizgisi Kerkük’ü de Ortadoğu masasında kaybedecek
Suriye’de, Kürtlerin-PYD’nin özyönetimler kurmak için yaptığı atak sonrası Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Irak Kürdistan bölgesine yaptığı ziyaret ve ardından Kerkük’e gidişi, aktif taşeron AKP’nin Ortadoğu politikasının açmazlarını göstermesi açısından önemli.
2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ve 1 Mart tezkeresinin TBMM’de kabul edilmeyişi sonrasında Türkiye, Irak politikasında neredeyse devre dışı kalmıştı. Ortaya çıkan yeni dengelerde talih kuşu Mesut Barzani’nin başına konmuştu.[1] Türkiye tarafından Irak’ın kuzeyindeki fiili durumun Federal Kürdistan Bölgesi’ne dönüşme eğilimlerine karşı çeşitli kırmızı çizgiler ilan edilmişti. Üç tane kalın kırmızı çizgi söz konusuydu: İlki, Kürdistan bölgesinin kendine ait bir ordusu olmayacaktı. İkincisi, petrol üzerinde bağımsız tasarruf hakları olmayacaktı. Bununla bağlantılı üçüncüsü ise petrol bölgesi olan Kerkük özel statülü olacak, asla Kürdistan bölgesine bağlanmayacaktı.
Kırmızı çizgilere ne oldu
AKP’nin 1 Mart tezkeresinin yol kazasına kurban gitmesinden sonra Türkiye, Irak’a asker göndermek için çok çırpındı. Yeni tezkereler çıkardıysa da bu tezkereleri ellerinde kaldı. ABD birlikleri Basra yönünden Bağdat’a ilerlerken, Kürt birlikleri de Kerkük’ü almıştı. Kürt birlikleri daha sonra çekilse de Kerkük, 2003’ten sonra Kürtlerin etki alanına girdi. ABD Irak’taki esas partnerini bulmuştu: Kürtler.
Sonrası malum, şu anda sadece kendi parasını basmayan, onun dışında devlet olmanın gereği her şeye sahip bir Kürdistan bölgesel yönetimi var. Irak merkezi hükümetinden bağımsız olarak Amerikan petrol devleriyle yapılan anlaşmaları da eklersek, kırmızı çizgilerden de geriye Türkmenler ve Kerkük kaldı.
AKP’li Türkiye devleti, Türkmenlerin Kerkük’te azınlık olduklarını gayet iyi biliyor. Yine de Kerkük Türkmen kentidir tezi hiç bırakılmadı. Irak’a müdahil olabilmek için kalan son koz Türkmen kartıydı, ama zaten zayıf olan bu kart, ne oyun kazandırabilir ne de blöf yaptırabilirdi. Çünkü zoraki partneri Barzani hükümetinin de Kerkük üzerinde hesabı vardı. Kerkük’ü Kürdistan’a bağlamak istiyorlardı. Amerikan askerleri Kerkük’te Türk özel harp gücüne ait askerleri yakalayıp başlarına çuvalı geçirince, Türkiye şunu kesinlikle anlamış oldu: Irak’ta söz sahibi olmak istiyorsak Kürdistan bölge yönetimi ile uyum içerisinde olmamız gerekir.
Savaş öncesi 800 bin olan nüfusun, şu anda 1 milyon 500 bine ulaştığı söyleniyor. Kerkük nüfusu Kürtlerin lehine arttı. Yeni Irak’ın kuruluş anayasasına eklenen ve Kerkük’ün geleceğinin ne olacağının referandumla belirlenmesini öngören 140. madde, Türkiye’nin de baskısıyla işletilmedi. Referandum yapılsaydı sonucu açıktı: Kürtler, Kerkük’ü Kürdistan bölgesel yönetimine katacaklardı.
Şii Maliki hükümeti de boş durmadı
140. maddenin işletilmemesi sadece Türkiye’nin baskısıyla olmadı. Şii güçleri de Kürtlerin eline bir petrol bölgesinin geçmesini istemiyorlardı. Çıkarları örtüşüyordu.
Irak parlamentosu geçtiğimiz 26 Temmuz’da Türkmenler ile ilgili tarihi kararlar aldı. Alınan bu kararlarla Irak devleti, Kerkük ve Türkmen sorununu Irak toprak bütünlüğü içerisinde çözebilecek adımlar atmıştı. Kararlar kısaca şöyleydi:
– Türkmenler, Irak’taki üçüncü kurucu millettir.
– Anadilde eğitim ve kültürel hakların sağlanması. Kamu ve özelde, kendi dili ve ona uygun harfleri kullanma hak ve özgürlüğüne sahip olması.
– Türkmen halkının yaşadığı bölgelerde demografik yapıyı değiştirecek kararların alınmaması ve uygulamaların engellenmesi.
– Sünni Türkmenlerin çoğunlukta olduğu ve iç savaştan çok zarar gören Telafer’e pozitif ayrımcılık yapılması.
– Devletin kurumları, Savunma, İç işleri, Güvenlik teşkilatları, bağımsız kurullar, bakanlıklar ve başbakanlıkta Türkmenlerin temsilinin sağlanması.
– Askeri ve polis okullarında Türkmen öğrencilere kontenjan ayrılması.[2]
Bu kararlar içinde yer alan benzeri birçok hak da Türkmenlere tanınmış oldu. Irak’ta Başbakan Nuri El Maliki hükümetinin Türkmen hamlesinin zamanlamasının kuşkusuz aktüel nedenleri var. Türkiye’nin bölgede bir Sünni ekseninin kurulması için koçbaşlığı yaptığı ve zoraki partneri Barzani aracılığıyla Irak’ın içişlerine karıştığı bir süreçte Maliki, Türkmen kartını Türkiye’nin elinden almak üzere bu hamleyi yaptı. Türkmenlerle ilgili alınan kararlar Türkmen toplumunda makul ve uygun bulundu.
Düşişleri Bakanı Kerkük’te
Tayyip Erdoğan, “Kuzey Suriye” krizi sonrasında apar topar Davutoğlu’nu Erbil’e yolcu etti. Erbil ziyaretinin sürprizi ise Davutoğlu’nun Kerkük’ü de ziyaret etmesi oldu. Erbil ziyaretinde konuşulanların ayrıntıları basına yansımadı. Barzani’ye, Batı Kürdistan ve PKK meselelerinde “sert mesaj”[3] verildiği söylendi.
Davutoğlu’nun Irak hükümetinin bilgisi ve onayı dışında yaptığı Kerkük ziyareti krize yol açtı. Ziyareti önemli kılan Irak parlamentosunun Türkmenlerle ilgili aldığı karardan bir hafta sonra gerçekleşmesiydi. AKP, Maliki’nin Kerkük hamlesine karşı eski “Kerkük belli bir etnik grubun egemenliği altına alınamaz. Kerkük özel bir statüye sahip olmalı” tezini yeniden ısıtıp gündeme koydu. AKP’nin Kerkük hamlesi, aynı zamanda Barzani’ye bir cevaptı.
AKP, Barzani’yi isteklerine ikna için elindeki son kırmızı çizgiyi de oyun masasına sürdü. Ancak bu masada AKP’nin kaybetmemesi mümkün mü? Ortadoğu’da Amerikan çıkarları gereği Maliki hükümeti ve İran’la çatışıp, Suudi-Katar parasıyla ayakta duran ve Sünni ekseni kurmaya çalışan AKP’nin, Barzani karşısında hangi şansı olabilir.
Barzani hükümeti Kürdistan Bölgesel Yönetimi adına Amerikan petrol devleriyle petrol çıkarma anlaşmaları yaparken ses çıkarılamazken, hatta bu petrolün Türkiye üzerinden batıya naklinin hesabı yapılırken bu masada oyun kazanılabilir mi? ABD’nin, Maliki’nin Türkmenleri ve Kerkük’ü Irak’a dolayısıyla Şii eksenine bağlama atağı karşısında tercihi ne olur? Türkiye’nin Kerkük’e özel statü talebinden yana mı tavır koyar? Yoksa 140.Maddenin uygulanmasından yana mı?
AKP, Peşmerge güçleri ile Irak ordusu arasında sınır koruma meselesinde meydana gelen gerilimde Irak ordusundan yana tavır koyabildi mi? Koyabilir mi?
Bugünlerde “Esad PKK’ya silah veriyor” propagandası, Tayyip Erdoğan’ın Irak hükümetini PKK’ya müsaade ettikleri için eleştirmeye başlamasıyla aynı anda gündeme getirildi.[4] Maliki hükümeti, buna Rabia sınır kapısı krizi sonrasında Peşmerge kuvvetleriyle “herkesin bulunduğu yerde Suriye sınırlarını koruyacağı”[5] anlaşması yaparak cevap verdi. Barzani, Irak-Türkiye sınır güvenliğinde Kandil Dağı’da dahil resmi olarak muhatap artık.
Ortadoğu’da, Emperyalistlerin ve Arap gericiliğinin İran’ın Şii eksenine karşı (AKP’nin de dahil olduğu) Sünni eksen kurma politikası, talih kuşunu bir kez daha Barzani’nin başına kondurdu. AKP’nin devleti, “elindeki” son kırmızı çizgisi Kerkük’ü de Ortadoğu masasında kaybedecek.
Dipnotlar:
[1]. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Irak sürecini piyangoya benzetmişti. 1 Mart tezkeresinin çıkmamas