Neoliberalizm, dünyada iflasını yaşarken, Türkiye’de AKP iktidarı egemenliğini sertleşerek devam ettirmeye çalışıyor. Neoliberal politikaların dünyanın geri kalanına göre daha önce uygulandığı Latin Amerika’da bu programlara karşı tepkiler ve mücadeleler sonucu sosyalizan partiler iş başına geldi. (İktidara geldiklerinden beri uyguladıkları programlar ayrıca bir tartışma konusu olarak önümüzde duruyor.) Fransa’da emekçilerin AB Anayasası’na “hayır” deyişi de kıta […]
Neoliberalizm, dünyada iflasını yaşarken, Türkiye’de AKP iktidarı egemenliğini sertleşerek devam ettirmeye çalışıyor.
Neoliberal politikaların dünyanın geri kalanına göre daha önce uygulandığı Latin Amerika’da bu programlara karşı tepkiler ve mücadeleler sonucu sosyalizan partiler iş başına geldi. (İktidara geldiklerinden beri uyguladıkları programlar ayrıca bir tartışma konusu olarak önümüzde duruyor.) Fransa’da emekçilerin AB Anayasası’na “hayır” deyişi de kıta Avrupa’sındaki neoliberal politikalara itirazın bir ürünüydü. Merkez kapitalist ülkelerde 2008 yılında başlayan ekonomik kriz özünde neoliberal politikaların en derin krizidir. Diğer yandan neoliberalizm kendi krizini yaşarken, içinde sosyalizan talepli eğilimlerin de bulunduğu toplumsal muhalefetler, özellikle Latin Amerika’da iktidara geldikten sonra kapitalist sistemden kopmadığı-kopamadığı gerçeği karşımıza çıkıyor. Neoliberalizm kendi krizine sosyalist bir müdahale olmadan devamlılığını evrim geçirerek devam ettireceği bilinen bir gerçek. Örte yandan, sistemin mevcut haliyle devam edemeyeceği emperyalist merkezler tarafından da tartışılıyor. “Nasıl bir kapitalizm?” tartışmasının emperyalist merkezlerde yürütülmesinin temel nedeni, dünya halklarının neoliberal politikalara çeşitli düzeylerde karşı çıkıyor ve bu deli gömleğini giymeyi reddediyor olmasıdır. Sistem ciddi olarak meşruiyet sorunu yaşıyor. Obama’nın danışmanlarından Z.Brzezinski ‘İkinci Şans’ adlı kitabında gerileyen ABD hegemonyasının “nasıl tekrar inşa edilmesi gerektiği”nden bahsederek özünde ABD merkezli neoliberal politikaların revize edilerek devamlılığının nasıl sağlanacağını tartışıyor.
Sermaye AKP’ye muhtaç
AKP iktidarının sistem içinde gerçek bir muhalefeti yok. Sermayenin birincil ve başat partisi olmaya belli bir süre daha devam edecek. Her ne kadar sermayenin, AKP’ye mecburiyetten” rahatsız olduğu yazılsa da başka bir alternatif yaratmaya hevesli olmadığı görülüyor. Ergenekon süreciyle de hızlanan, sermaye birikimine dair kapışmada sermaye franksiyonlarının (TÜSİAD-MÜSİAD) birbirini tamamen tasfiye edemeyecekleri bir durum ortaya çıktı. Yer yer birbirleriyle kapışmaya devam etseler de AKP üstyapısında zorunlu uzlaşı halleri devam edecek.
Bu ilişkinin farkında olan AKP, ülkeyi fütursuzca yönetmeye devam ediyor. Şampiyonluk kupasının nerede verileceğinden tiyatroya yapılan gerici saldırıya, kadın düşmanlığından 4+4+4 garabetine The Wall Street Journal’ın namert ilan edilmesine kadar akıl dışılıkta cihana meydan okuyor. Burada AKP iktidarı sermayenin çıkarlarına dokunmadığı müddetçe sermaye sınıfı da bu gidişata dur demeyecektir. 4+4+4 uygulamasıyla yalnızca toplumu gericileştirmeyi hedeflemiyor, sermayeye ucuz işgücü sağlıyor, özel okulları teşvik ediyor, gerici kuşatmadan bireysel kurtuluşa yönelen kentli orta sınıfa da özel okulları işaret edilerek sermayeye yeni bir rant alanı daha açıyor.
Bu akıldışlığın sınırı, devrimci bir müdahale olmadan çizilmeyecektir. Devrimciler bu noktada AKP saldırılarına karşı sosyalist bir alternatif yaratmadan bu toplum bu deli gömleğine mahkûm olacaktır.
AKP iktidarının sistem dışı muhalifleri
Sistem içi ciddi hiçbir muhalefetle karşı karşıya olmayan AKP iktidarının sistem dışı iki muhalefet odağı var; birincisi Kürt özgürlük hareketi, diğeri ise hak mücadeleleri. Kürt özgürlük hareketinin yönelimi ayrı bir yazı konusu olmakla beraber sistem dışı muhalefetin en güçlü hareketi durumunda olduğunu belirtmeliyiz.
Çeşitli başlıklarda yürütülen hak mücadeleleri barınma hakkı başta olmak üzere en başta devrimcilere geleneksel sol mahalleler (çoğunlukla Alevi mahalleleri) dışında geniş halk kitleleri ile buluşma olanağı yarattı. Televizyondan adını sıkça duyduğumuz o çok güçlü uluslararası şirketlerin programları hak mücadeleleri sonucu bazı yerlerde rafa kalktı. Çokuluslu şirketler ve yerli işbirlikçilerinin tekerine Hopa’da, Çamlıhemşin’de, Mamak’ta, Dikmen Vadisi’nde, Balcalı’da çomak sokuldu.
Bu mücadelelerdeki karar alma süreçlerinde demokratik ortam halk demokrasisisin en yalın örneğini yaşattırıyor bizlere. Örneğin devrimci öznenin niyetinden bağımsız olarak, alınacak bütün kararlar mücadele yürüten halk kesimleri ile beraber alınıyor. İsim bazen işyeri meclisi bazen yürütülen mücadelenin adına uygun bir başka meclis oluyor. Sonuç değişmiyor, mücadele yürütenler kendi kararlarını kendi alıyor. Kritik olan da tam bu: “Söz, yetki, karar, iktidar halka” gerçek anlamını buluyor.
Yürütülen mücadelelerin yanında demokrasi mücadelesi de bunu bütünleyen bir mücadele çizgisi olarak sürdürülüyor. AKP burjuvazinin çıkarları uğruna hak mücadelelerine pervasızca saldırarak, örneğin Gerze’de termik santrale karşı direnen köylülere saldırırken, taşeronlaşmaya karşı insan ihale ile çalıştırılamaz diyen sağlık emekçilerine 27 yıl hapis cezası isterken ya da barınma hakkı yürütenlere onlarca yıllık cezalar isterken demokrasi mücadelesinin bir başka alanını gösteriyor bizlere. 1980 sonrası solun genellikle işkence ve cezaevindeki uygulamalar benzeri hak ihlallerine karşı yürüttüğü demokrasi mücadelesinin de sınırlarını gösteriyor.
Hak mücadelelerinin militanlığı ise başlı başına bir deneyim havuzu. Geleneksel solla kopuşu, arkadaşlarımın paylaştığı bir örneği anlatarak somutlayalım. Hopa’da çayda kota uygulamasını protesto eden çay üreticileri uluslararası kara yolunu trafiğe kapatıp kotanın kaldırılmasını talep ederler. Basının da ilgisi yoğundur. Hopa’nın bilinen devrimcilerinden birisi bir süre sonra “Arkadaşlar sesimizi duyurduk, artık gidelim” dediği zaman, köylüler “Biz sesimizi duyurmak için gelmedik ki, çayımızı almaları için buradayız. Almadan da bir yere gitmeyiz” cevabını verir. Sorunun çözümüne odaklı bu bakış açısı sosyalist harekete uzun zamandır zuhur eden protestocu bakış açısına da verilmiş devrimci bir cevaptır aslında.
Hak mücadelelerinin eksik bıraktığım birçok yanının olduğunun farkındayım. Özetlemek gerekirse demokratik, çözüm odaklı, militan ve neoliberalizme doğrudan darbe vuran hareketlerdir hak mücadeleleri.
Eksikler, dezavantajlar, ileri hedefler…
Bu zeminin örgütçüleri olarak az yaptığımız ya da hiç yapmadığımız yanlarına da bir göz atalım. Mücadele örgütlerinin sürekliliğini sağlamada ciddi eksikliklerimiz var. Mücadelenin “sorun” yaratan ilk talepleri karşılanınca ya da bastırılınca örgütsel süreklilik de sağlanamıyor. Eğitim alanında bin bir emekle bütün mahalleyi örgütleyip parasız kayıt yaptırdığımız okul sayısı hiç de az değildir ya da gece gündüz demeden dere başlarında HES’çi şirketleri kovmak için nöbet tutmak ve şirketleri kovmak başarı hanemize çokça yazdırdığımız işlerdendir.
Örnekler çoğaltılabilir ama burada bütün bunların sınıf mücadelesinin güncel biçimleri olduğunu her bir mücadelenin bütünün bir parçası olduğunu unutmamalıyız. Parasız kayıt yaptırırken de, HES’çileri kovarken de, barınma hakkı için barikat kurarken de sınıf mücadelesinin sadece o anki eylemini değil stratejik olarak sınıf mücadelesinin en ileri örgütünü yaratmanın mücadelesini de yürütüyoruz.
En gelişkin hak başlıklarından biri olan barınma hakkı mücadeleleri başta Dikmen Vadisi olmak üzere çeşitli düzeyde derinleşseler de başka hak mücadeleleri ilişkilendirilmesinde yaşanan sorunlar barınma hakkında da mevcut. Bu ilişki sistematiğinin bir poli
tik aidiyet şeklinde kendini ifade etmesi ise yok denecek kadar az.
Şimdilik tekil sorunlar çevresinde yürütüyoruz bu mücadeleleri; ancak barınmacıyı aynı zamanda sağlık hakkı mücadelesine katma ya da güvencesizliğe karşı mücadele edenleri eğitim hakkı mücadelesinin bir parçası haline getirmek, başka örgütsel deneyim ve zenginlik isteyen çabalardır. Unutmayalım ki devrimciler olanla değil olması gerekenle ilgilenirler.
Nihai amaç…
Lenin, Menşeviklerle, 1905 yenilgisiyle ve yer yer Bolşevikler içindeki farklı eğilimlerle uğraştı. Rus devrimcilerinin bunlarını hiçbirine saplanıp kalmasına müsaade etmedi, amaç işçi sınıfı iktidarı için Çarlığı yıkmaktı. Bu amaç etrafında partiyi şekillendirdi bazı burjuva ideologlarının Kışlık Saray baskınına hala darbe demesine karşın tarihin en ileri işçi sınıfı devleti deneyimini kurdu. Nihai amaçtan hiç ödün vermeden hem tartışıp hem de devrimi yaptılar.
Bir diğer örnekte Kürt hareketi için verilebilir. Batı Kürdistan’da (Kuzey Suriye)** sürecin olgunlaşmasını beklediler ve zamanı gelince hazır örgütlü yapılarıyla kendi yönetimlerini kurdular.
Bizler de böyle süreçlere hazır olmalıyız. Tarihimiz hep sübjektif şartlar uygun değilken burjuvazinin davetini kabul ettiğimizi yazmamalı, burjuvazi için sübjektif şartlar uygun değilken hamle yapmamız için bütün mücadelelerin amacının işçi sınıfı partisini yaratmak ve sosyalizmi kurmak olduğunu unutmadan engebeli dolambaçlı sarp yolları yürümeliyiz.
YOLUMUZ AÇIK OLSUN.
Dipnotlar
* Halil Rıfat Paşa
** Konuyla ilgili sendika.org’da Kutay Meriç ve Ferda Koç’un yazıları bir de bu gözle okunmalı.