Neredeyse yarım yüzyılı bulan okur yazarlığım boyunca bu kadar “hizaya geçmiş” bir basın görmedim. 12 Eylül’de bile “enformasyon tekeli” bu denli boğucu değildi Bir “ileri demokrasi hamlesi” daha geride kaldı. “Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırma”, “tutuklu milletvekilleri sorununu çözme” iddiasıyla gündeme getirilen 3. yargı paketi bu iddialarının hiçbirini karşılamadı. Paketten “faşist katillere özgürlük”, “işkencecilere ve AKP […]
Neredeyse yarım yüzyılı bulan okur yazarlığım boyunca bu kadar “hizaya geçmiş” bir basın görmedim. 12 Eylül’de bile “enformasyon tekeli” bu denli boğucu değildi
Bir “ileri demokrasi hamlesi” daha geride kaldı. “Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırma”, “tutuklu milletvekilleri sorununu çözme” iddiasıyla gündeme getirilen 3. yargı paketi bu iddialarının hiçbirini karşılamadı. Paketten “faşist katillere özgürlük”, “işkencecilere ve AKP adına suç işleyen bürokratlara dokunulmazlık” çıktı.
AKP iktidarı insanı konuştuğuna konuşacağına pişman ediyor. Tahammülfersa bir ikiyüzlülükle karşı karşıyayız. İktidar, en faşizan, en gerici düzenlemelerini, ilerici toplumsal muhalefetin taleplerine karşılık verirmiş gibi yaparak gündeme getiriyor.
AKP sözcüleri ağızlarına ne zaman ilerici toplumsal muhalefetin dile getirdiği bir sorunu alsalar, artık biliyoruz ki o sorun daha da beter hale getirilecek ama “sorun çözermiş gibi yapılarak” yobaz-faşist bir deve hamutuyla götürülecek.
“12 Eylül faşizmiyle hesaplaşma” numarasıyla yargıyı işgal et; “Eğitim reformu” mavalıyla bütün orta öğretimi imam-hatipleştir; “sendikal reform” uydurmasıyla bu alandaki devlet güdümü sistemini kendine göre ayarla… listeyi istediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
“AK” Parti değil “Akım deyip b.kunu çıkarma” Partisi…
Yakında “hak mücadeleleri” alanına el atarlarsa hiç şaşırmayın.
İktidar ve beslemeleri bu ikiyüzlülükle, barınma hakkını kentsel yağmanın, ulaşım hakkını “Üçüncü Köprü” ve “Kanal İstanbul”un, enerji hakkını nükleer santraller ve HES projelerinin kalkanı olarak karşımıza dikebilir.
Bu yöndeki ilk adımlardan biri “Taşeron Reformu”. “Taşeron sorunu”na “el atan” hükümetin paketi, güvencesiz işçilerin bugüne kadar mücadele ile elde ettikleri kazanımların altını boşaltmayı, taşeron sistemini “coşturmayı” hedef edinmiş. Ama bu paket, “kamuda güvencesiz çalışma sorununu çözecek” bir düzenleme olarak ayda bir, bir ucundan önümüze konuyor.
Taşeron işçilerinde, hele de örgütsüz olanlarında bir beklenti, bir umut ki sormayın… Ama fukaranın umudundan ne olacak… “Sözleşmeli olacak mışız, doğru mu” diye soruyorlar. Yani “kadrolu” olmak değil beklentileri. 4-C’li, 4-D’li, 4-E’li, 4 bişeyli ama “asıl işveren işçisi” olmak yetecek onlara. Örgütlü olanlara işin aslı, kapıda bekleyen tehlike anlatılabiliyor ama örgütsüz olan büyük çoğunluğu, medya makinesinde imal edilen “büyük yalanın” esaretinden çıkarabilmek mümkün değil.
AKP’nin “Rabbena hep bana” sisteminin en önemli dayanaklarından biri “yalana mahkumiyet” duygusu. AKP iktidarı karşısındaki “çaresizlik duygusu”nun kurucu unsurlarından biri de “yalana mahkum” olduğumuzu bilmek.
Bir gazete standının önüne geçtiğinizde veya televizyon kumandasını elinize aldığınızda siz ne hissediyorsunuz bilmiyorum ama ben kendimi fena halde “çaresiz” hissediyorum. Elimi attığım her gazete, kumandanın her tuşu elimi yakıyor, hepsinde aynı haberi okuyacağımı, izleyeceğimi biliyorum. (Bu sözüm tabii ki, Birgün’e, Evrensel’e, Gündem’e, Hayat TV’ye, Nuçe’ye değil).
Neredeyse yarım yüzyılı bulan okur yazarlığım boyunca bu kadar “hizaya geçmiş” bir basın görmedim. 12 Eylül’de bile “enformasyon tekeli” bu denli boğucu değildi. Birkaç gazete ve mizah dergisiyle “büyük yalana karşı halk direnişi” somutluk kazanabiliyordu. “Haber”, cuntanın “hiza ve istikamete” soktuğu “yazı işleri”nin önünden arkasından dolanıyor ve okuyucuya ulaşacak yolu buluyordu.
Enformasyon alanındaki bu muazzam denetim ve tek merkezden yönetildiği besbelli olan bu yalan makinesi, “yeni tip kontrgerilla” organizasyonunun önemli bir bileşeni.
Ama şu halimize bir bakın: AKP medyasının dışında kalan “en etkili mecralar”, “asparagasın duayeni” Ertuğrul Akbay’ın Sözcü’sü ve “ihbarcı-iftiracılığıyla maruf” Doğu Perinçek’in Aydınlık’ı.
AKP’nin ırkçı-yobaz yalanına karşı ırkçı-militarist yalan!
Neo-liberalizme karşı halk direnişinin en önemli bileşenlerinden biri de “dezenformasyona karşı direniş” alanı. İktidarın yalanlarına karşı “sabık iktidar”ın yalanlarıyla değil, halk direnişlerinin ışığıyla beslenecek gerçeklerle direnebilmemiz gerekiyor.