“Ustalık dönemi” politikaları kısa dönemli olarak AKP iktidarını güvence altına almış olsa da, Kürt ulusal özgürlük hareketi bu politikalar karşısında izlediği çizgiyle bu süreçten hem taktik hem de stratejik bakımdan güçlenerek çıkmayı başarmış görünüyor Olacak olan oldu. Güney Kürdistan’dan sonra, Batı Kürdistan’da da Kürt yönetimi oluştu. Böylece Öcalan’a bir yıldır uygulanan tecridin ve Türkiye’de Kürt’lere […]
“Ustalık dönemi” politikaları kısa dönemli olarak AKP iktidarını güvence altına almış olsa da, Kürt ulusal özgürlük hareketi bu politikalar karşısında izlediği çizgiyle bu süreçten hem taktik hem de stratejik bakımdan güçlenerek çıkmayı başarmış görünüyor
Olacak olan oldu. Güney Kürdistan’dan sonra, Batı Kürdistan’da da Kürt yönetimi oluştu. Böylece Öcalan’a bir yıldır uygulanan tecridin ve Türkiye’de Kürt’lere yöneltilen siyasi şiddetin arkasında yatan stratejik gerekçe açığa çıktı.
Ankara’nın, Suriye’de çıkartılan iç savaşın ister istemez Batı Kürdistan’da Kürt özerkliğinin kapısını açacağını hesap ettiği ve Kuzey’deki Kürt siyasetini felç etmek için Türkiye’deki Kürtlere yönelik bir sıkıyönetim rejimine yöneldiği anlaşıldı.
Türkiye’nin “Kürt Konferansı”nı engellemek için yürüttüğü çalışmaların da “genel” bir politika olmadığı görülüyor. 4 devlete yayılan Kürt sorununun yerel sınırlar içinde kalması için sarf edilen bu çabanın, Batı Kürdistan’daki olası gelişmelerin Suriye dışına çıkarılmadan kontrol edilebilmesini amaçladığı anlaşılıyor.
Ama bütün bu süreçte Kürtlerin de eli armut toplamadı.
Tutulabildi mi bilmiyoruz ama Abdullah Öcalan’ın işitilen son sözleri, “Esat yönetimi ile ayrı barış sürecinin işletilmesi” ve bu bağlamda “Suriye’ye 1000 kişilik bir gerilla gücünün kaydırılması” olmuştu. Bu önerinin gelişen konjonktürün çok isabetli bir okumasına dayandığı son gelişmelerle ortaya çıktı. Zaten, anlaşılan Öcalan bunun için aniden susturuldu. Ancak Öcalan’ın susturulması işe yaramadı. Kürt ulusal özgürlük hareketinin siyasi liderliği Öcalan’ın mesajını aldı ve ABD’nin Suriye kuşatması karşısında Kürtlerin siyasi çıkarlarına odaklanan bir siyaset izledi. PYD milisinin, Batı Kürdistan’da ortaya çıkan özerklik sürecinin merkezine oturması bu siyasetin başarısını gösteriyor.
Diğer yandan Türkiye’deki Kürt siyaseti, uygulanan tüm sıkıyönetim tedbirlerine karşın etkisiz hale getirilemedi. Türkiye’deki Kürt siyaseti hem varlığını ve etkinliğini sürdürmeyi başardı, hem de Ortadoğu’daki Kürt siyasi sürecinin belirleyici bir unsuru olma yolunda ilerledi.
PYD ile Güney Kürdistan yönetimi arasındaki mesafe, Suriye’deki iç savaş sürecinin derinleşmesine bağlı olarak kapandı. ABD güdümlü “Suriye Muhalefeti”nin (muhtemelen Türkiye bağlantılı) Kürt düşmanlığını açığa çıkaran Kahire toplantısı, PKK ile Güney yönetimi arasına kurulmak istenen duvarları çatlattı. Batı Kürdistan’daki Kürt özerkliği süreci bugün gördüğümüz büyük sıçramasını, PYD ile Güney Kürdistan yönetimi arasında yapılan mutabakatın ardından yaptı. Bu saatten sonra Batı Kürdistan’a yapılacak bir müdahale karşısında sadece PKK’yi değil, Güney Kürdistan yönetimini de bulacak.
Suriye’deki gelişmelerle birlikte, Kürt siyasi süreci Ortadoğu çapında bir sürece dönüştü ve Kürt Konferansı yapılsın ya da yapılmasın, PKK bu sürecin artık temel bir bileşeni haline geldi.
Yine de bu gelişmelere bakarak AKP’nin Suriye siyasetinin battığını söylemek kolay değil.
Çünkü AKP’nin Suriye siyaseti, öncelikle Türkiye’deki iktidarını sağlama alma siyasetidir. Bu siyaset başlıca iki eksene sahip: Türkiye’de “sağın birliği”nin partisi olmak, Ortadoğu’da yeni “Amerikancı İslam” şebekesinin Türkiye ayağını oluşturmak. AKP bu yolla ABD ve müttefikleri açısından vazgeçilmez bir konuma ulaşmayı hedefliyor.
AKP’nin içerde Kürtlere (ve demokratik muhalefete) vurmayı, dışarıda ise uluslararası Amerikancı siyasi İslam güçleri ile birlikte Esat’a vurmayı esas alan siyaseti halen bu amaçlar açısından etkinliğini sürdürüyor.
Ancak AKP’nin bu iki temel siyasetinin bugünkü biçimiyle sürdürülmesi halinde Türkiye’deki Kürt iç savaşını kaçınılmaz bir biçimde derinleşeceğini görmek gerekir. Batı Kürdistan’daki Kürt özerkliği sürecinin kalıcılaşması halinde bu iç savaşın AKP iktidarını tehdit edecek boyutlara gelmesi de ciddi bir olasılıktır. Dolayısıyla AKP iktidarı için Kürt iç savaşına tamam mı devam mı sorusu yeniden gündeme gelmektedir. AKP’nin devirdiği müzakere masasına yeniden oturması halinde de, iç savaşı derinleştirmeye yönelmesi halinde de, eskisinden çok daha güçlü bir Kürt siyasi öznesiyle karşı karşıya geleceği ise aşikar.
Kısacası “ustalık dönemi” politikaları kısa dönemli olarak AKP iktidarını güvence altına almış olsa da, Kürt ulusal özgürlük hareketi bu politikalar karşısında izlediği çizgiyle bu süreçten hem taktik hem de stratejik bakımdan güçlenerek çıkmayı başarmış görünüyor. Daha da ötesi, “Kuzey” bileşeni, Kürt siyasi sürecini Ortadoğu’da Amerikancı ve diğer gerici politikalara alternatif bir demokratik siyasi sürecin kurucu dinamiklerinden biri haline getirme fırsatını ilk kez bu denli güçlü bir biçimde yakalıyor.