Suriye’nin en büyük coğrafi bölgesi olan Humus eyaleti şu anda mezhepçilik ve aşırılık sahnesinin en büyüğüne dönüşmüş durumda. Suriye rejimi, dinci aşırılıkçılar ve savaş ağaları, yani krizdeki bütün taraflar bu durumu körüklüyor Binlerce yıldır iç içe yaşayan yurttaşlarıyla bu kent şimdi mezhep ayrımları ile parçalanıyor. Gelişmeler kasvetli bir geleceğin işaretlerini veren bir dönüm noktasında olduğumuzu […]
Suriye’nin en büyük coğrafi bölgesi olan Humus eyaleti şu anda mezhepçilik ve aşırılık sahnesinin en büyüğüne dönüşmüş durumda. Suriye rejimi, dinci aşırılıkçılar ve savaş ağaları, yani krizdeki bütün taraflar bu durumu körüklüyor
Binlerce yıldır iç içe yaşayan yurttaşlarıyla bu kent şimdi mezhep ayrımları ile parçalanıyor.
Gelişmeler kasvetli bir geleceğin işaretlerini veren bir dönüm noktasında olduğumuzu gösteriyor. Birleşik bir Suriye halkına dair bütün analiz ve sloganlara rağmen, yaşanan gerçek bütünüyle farklı.
Humus’ta dökülen kana göre ayrılan kent sakinleri kentin coğrafi dağılımını ve farklı Alevi, Sünni ve Hıristiyan bölgelerini açıklıyor.
Karışık nüfuslu El Muhacirin ve Ermeni mahallesinden sonra el Zahra ve el Nuzha mahalleleri en büyük Alevi topluluklarından ikisini barındırıyor.
Bustan El Divan ve Vadi el Mesihiye tamamen, Ermeni olmayan Hıristiyan mahalleler. Tıpkı en çok nüfuslu bölgelerden sayılan El Vaer, El Kusur ve El Hamidiye gibi…
Bab al Seba, Baba Amr, El Halidiye, ve Deyr Balaa ise baskın olarak Sünnileri barındırmakta.
Bu bölgelerin Sünni sakinleri buradaki askeri operasyonlar nedeniyle buraları terk ederek diğer eyaletlere gittiler.
Humus ikiye bölünmüş durumda. Bir kısım tamamen tahrip edilmişken, diğer kısım hayat dolu. Marketlerinde günlük yaşamla ilgili ihtiyaç duyulan tüm malları bulmak mümkün.
Kendilerini sakinlerinin mezhebine göre tanımlayan mahallelerde gerilim oldukça yüksek. Mezhep tabanlı düşmanlık gelecek yıllarda da kökleşecek gibi görünüyor.
Şimdi kimilerinin tek bir rüyası var: diğer mahalledekileri bulundukları yerden defedebilmek.
Sorun bir kriz boyutuna ulaştı: cinayetler, cesetlerin tanınmayacak gale getirilmesi ve kaçırma olayları.
Rejim pek çok durumda güvenlik ihlali ya da hata diyerek olanlara sessiz kaldı. Ama bu, durumu daha da kötü hale getirdi.
Kimi zaman katliam boyutuna ulaşabilen mezhep savaşlarında, rejim bir kınama mesajı dahi yayımlamadı.
Humus’taki çoğu kişi bunu benzeri suçlara örtülü bir destek olarak yorumladı.
Mezhepsel saldırılara karşı çıkan ve kınayan seslerse oldukça cılızdı ve kimi zaman dinci hevesleri azaltacağına onu desteklemeye yaradı.
Savaşlarda yaralananların çoğu şimdi, mezhepsel öfkenin diliyle ölüm ve intikam çağrısında bulunuyor.
Yine de aklın sesi Humus’ta hiç çıkmıyor değil. Sünni ve Alevi aktivistler kimilerini en azından gri bölgeye çekmeyi başarabildi.
İnsanları sakinleştirmeye ve onları tüm bunların mezhepçi bir tuzak olduğuna ikna etmeye çalıştılar.
Fakat aynı zamanda, rejimin medya aygıtları ve kimi muhalif gruplar karşı mezhepten olanları yok etmeye gelen silahlı çeteleri desteklemekte ısrar ediyorlar.
Kimi aktivistler ise hala Alevi bölgelerine havan mermileriyle saldıran Özgür Suriye Ordusunu desteklemekte.
Bunun sadece rejimi korkutmak için bir tepki ve rejimin gaddarlığına küçük bir cevap olduğunu iddia ediyorlar.
Taraflardan hiçbiri krize radikal bir çözüm bulunmadan rahata eremez. Muhalefette olan Sünni çoğunluk çözümün rejimin devrilmesi ve güvenlik güçlerinin dağılması olduğunu düşünüyor.
Diğer tarafsa çözümün silahlı çetelerin ortadan kaldırılması olduğunu düşünüyor.
[Al Akhbar’daki İngilizcesinden Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]