Bugünlerde Fransa’da süren ekonomik kriz tartışmaları ve çözüm yolları üzerine gazetelerde yer alan haberleri Türkiyeli okurlara özetleyerek aktarmak yararlı olabilir… Fransa’da haziran ayında yapılan genel seçimler sonrası Sosyalist Parti mecliste çoğunluğu oluşturunca hükümeti kurmayla görevlendirildi. Sayıştay’ın hazırladığı Bütçe Açığı Raporu’ndan(*) sonra siyasi tartışmalarda oldukça tanıdık argümanlar duyuluyor: “Önceki hükümetten enkaz devraldık!” Sosyalist Parti, cümleyi tam […]
Bugünlerde Fransa’da süren ekonomik kriz tartışmaları ve çözüm yolları üzerine gazetelerde yer alan haberleri Türkiyeli okurlara özetleyerek aktarmak yararlı olabilir…
Fransa’da haziran ayında yapılan genel seçimler sonrası Sosyalist Parti mecliste çoğunluğu oluşturunca hükümeti kurmayla görevlendirildi. Sayıştay’ın hazırladığı Bütçe Açığı Raporu’ndan(*) sonra siyasi tartışmalarda oldukça tanıdık argümanlar duyuluyor: “Önceki hükümetten enkaz devraldık!”
Sosyalist Parti, cümleyi tam olarak bu şekilde kurmasa da, oldukça eski bir siyasi geleneğe vurgu yapıyor. Bizden önceki hükümet 2012 yılında kamu borçlarının azaltılması için hiçbir çaba göstermemiş! Sonrasında tartışmalar bütçeden sorumlu maliye bakanının geçmiş hükümet döneminde bütçenin kötü yönetildiğini söylemesiyle alevleniyor ve merkez sağcılar da karşı atağa geçiyorlar. Tartışmalar süredursun, ortaya çıkan tablo kapitalist sistemin benzer çözüm önerileriyle süleniyor.
Sayıştay’ın raporuna göre, bütçe açıklarını Maastricht kriterlerine uydurması (Maastricht kriterlerine göre üye devletlerin bütçe açıukları en fazla GSYİH’nin yüzde 3’ü seviyesinde tutulmalıdır.) ve düzene koyması için Fransa’nın, 2012 yılında altı ile on milyar; 2013’te ise otuz üç milyar Avro bulması gerekiyor. Peki bu miktar nereden bulunacak? Ya da soruyu şöyle sormalı: Fransa’da bütçe açığından kaynaklanan borçları kim ödeyecek? Bu sorunun cevabına aranan yanıtlar oldukça tanıdık. Sayıştay tarafından altı farklı çözüm yolu olabileceği tartışılırken, Sosyalist Parti’nin hangi yolları izleyeceği merakla bekleniyor. Zira, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Parti’den aday François Hollande’nin zenginleri hedef alan daha adil bir vergilendirme sistemi ile orta ve alt sınıfın güçlendirilmesi vaatleri Fransa’da oldukça ses getirmişti. Sosyalist Parti’nin, bir yandan borçları kapatırken, diğer yandan da verdiği sözleri yerine getirebilmesi hükümeti zorlayacağa benziyor.
Sayıştay’ın çözüm olarak ortaya attığı öneriler şu altı başlıklar altında toplanabilir:
1. Öncelikli olarak kamu masraflarının azaltılması
Fransa’nın Avrupa Birliği üye devletleri içerisinde zorunlu vergilendirme oranlarında dördüncü olduğu göz önüne alındığında, yeni bir zorunlu vergilendirme yapmak Fransa için güç görünüyor. Buradan çıkan sonuç ise, Danimarka’nın ardından kamu harcamalarında dünya ikincisi olan Fransa’nın hizmetlerin kalitesini düşürmeden kamu alanındaki harcamalarını azaltması seçeneği. Tüm kamu yönetiminin bir bütün olarak ele alınması gerektiği düşünülürken sosyal güvenliğin de aynı çerçevede ele alınması gerekliliği konuşuluyor.
2. Devlet memurlarının maaşlarına bir süre zam yapılmaması
Devletin bütçe krizine girdiğinde maaşların dondurulmasını söylemesi ve devlet memurları kadrolarına bir süre atama yapılmayacağının ilan edilmesi de sistemin sıklıkla çözüm önerisi olarak sunduğu bir seçenek. Bu “çözüm önerisi” Fransa için de geçerli. Fransa’da Sayıştay’a göre memur maaşları devlet bütçesinin temel masraflarından ilkini oluşturuyor. Su halde, bütçe açığının yüzde 3’lere çekilmesi için devletin bu yöndeki masraflarını sabit tutması gerekli. Bu ise, bir süre maaşlara zam yapmamaktan ya da devlet memur sayılarını sabit tutmaktan geçiyor. Diğer yandan, Sosyalist Parti’nin hazırladığı 5 yıllık hükümet programında memurlara her yıl yüzde 1,1 oranında zam yapılması planlandığı belirtiliyor. Mali krizle karşı karşıya kalan Sosyalist Parti hükümetinin nasıl bir yol izleyeceği merakla bekleniyor.
3. Kamudaki idari tekrarların azaltılması
Fransa’da idari yapının çok katmanlı olduğu düşünüldüğünde (Fransa, idari yönetimlerde oldukça parçalanmış bir yapıya sahip. Bu yönetim şekli bucak yönetimi, bucaklar arası yönetim, departman yönetimi, bölge yönetimi ve en tepede devlet yönetimi şeklinde sıralanabilir.) aynı görevleri yerine getiren kademelerin ortadan kaldırılması ve personelin görevden alınması gündeme geliyor. Diğer taraftan, yalnızca 2006 ile 2009 yılları arasında bucak ve bucaklar arası yönetimlerin 260 binden az olmamak kaydıyla iş yarattığını da söylemekte fayda var. Bu noktada da hazırlanacak çıkış yolu merakla bekleniyor.
4. Sosyal Sigorta Kurumları bütçe açıklarının yeniden dengelenmesi
Sayistay’a göre, Sosyal Sigorta Kurumları bütçe açıkları toplumda “anomali” yaratıyor. Var olan masraflar ve oluşturulamayan yatırımlarla devam edilmesi halinde Sayıştay gelecek kuşakların borç ödemesi gerektiğini belirtiyor. Sayıştay, sağlık alanında yapılan harcamaların yıllık ortalama yüzde üç oranında artışla devam etmesi halinde sistemin ancak 2024’te dengeye oturtulabileceği iddia ediyor. Şu halde, sosyal sigorta alanında en sevilen “etkinlik ve verimlilik” argümanlarını sıklıkla duymak şaşırtıcı olmuyor. Sayıştay’ın da verdiği tavsiyelerde, sağlık alanında koordinasyonun daha iyi sağlanması tezi tekrarlanıyor.
5. Bazı kamu yatırımlarının yeniden gözden geçirilmesi
Bu başlık altında, “Bütçe açığı varken hızlı demiryolu hatlarına 166 milyar Avro’nun yatırılması gerekiyor mu?” sorusu en basta gelenlerden. Sayıştay, Avrupa ortalamasına bakıldığında Fransa’nın komşularına göre daha fazla kamu yatırımı masrafı olduğunu düşünüyor. Borçlarla beraber bazı yatırımların üzerinde tekrar düşünülmesi için hükümete tavsiyelerde bulunuluyor.
6. Kaçınılmaz vergi artışı
Ve işte aramaktan gözlerimizi yollarda bırakan seçenek: “vergi artışı”. Ekonomik kriz çıkış yollarının olmazsa olmazı, devlet borçlarla boğuşurken, yurttaşın devletini yalnız birak(a)madığı bir başka çözum yolu. Sayıştay, Fransa için bu yolun da çözüm olabileceğini düşünüyor. Vergi artışı pek tabii (!), orantılı ve geçici olmalı. Sunulan raporda, kısa vadeli bir seçenek olarak ortaya atılan vergi artışının uzun süreli yapılandırılamayacağı ve ihtiyatla uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Zira, vergi artışını çok yükseltip var olan aktivitelere de ket vurulmaması gerektiği belirtiliyor. Hükümetin de kaçınılmaz bulduğu vergi artışı, Hollande’nin aday programında yer almadığından siyasi tartışmalarda Hollande’la dalga geçiliyor. Meclis içerisinden “Asla asla deme!” cümleleri duyuluyor.
Asıl önemlisi ve tartşılması gereken, sistem benzer krizlerden geçiyor ve ısrarla aynı reçeteleri sunmaya devam ediyor. Siyasi tartışmalarda, mali krizin ne kadar zorlu olduğundan bahsedilirken sunulan seçenekler benzer çıkış yollarını gösteriyor. Ancak tüm bu tartışmalar sırasında belki de en önemli soru gözden kaçıyor: Bugün Fransa’da, yarın başka bir ülkede ya da Türkiye’de, borçları kim ödüyor?
Deniz Yıldırım
IEP de Grenoble, Fransa
Dipnot
(*). Metnin rapora ilişkin bölümlerinde Liberation gazetesinden yararlanıldı.