“Korkudan, yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse Her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı Varsın her şey çığrından çıksın, Bu dünya da yıkılsın,öteki dünya da!” Macbeth / Shakespeare Bu toprakların, eşsiz ve muazzam demokrasinin kanlı ellerinden damlaya damlaya biriktirdikleri var. Dersim’i, “Metz Yeğern”i, “Seyfo”su, “Pogrom”u -ki geçenlerde “biz Türk Yahudilerini Nazilerden kurtardık!” diye film de yaptılar, helâl olsun!- […]
“Korkudan, yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse
Her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı
Varsın her şey çığrından çıksın,
Bu dünya da yıkılsın,öteki dünya da!” Macbeth / Shakespeare
Bu toprakların, eşsiz ve muazzam demokrasinin kanlı ellerinden damlaya damlaya biriktirdikleri var. Dersim’i, “Metz Yeğern”i, “Seyfo”su, “Pogrom”u -ki geçenlerde “biz Türk Yahudilerini Nazilerden kurtardık!” diye film de yaptılar, helâl olsun!- var. Dillere çarşı pazar yasakları, halkları inkâr eden bilim kitapları, film gibi izlenmiş toplu idam seansları var bu ülkenin.
Bir de bu ülkenin aydınları var. Kimi sınırsız özgürlükçü liberal, kimi Allah’ına kadar İslâmcı, kimiyse şimdi ancak Tony Blair kadar solcu. Bunlar da, kıymetli demokrasimizin nazik varlığını savunup, koruma derdindeler. Aman ha bir zeval gelmesin ona, aman demokrasimizin hamisi ve ilerleticisi “AK Parti” hükümetine statükonun kötü kara şövalyeleri mürteci emelleri için darbe indirmesin.
Bir kaç gün boyunca sık sık STV haberlerini izledim. Takdir ettim bu insanların demokrasi azimlerini. ÖYM’lerin kalkmaması için yaptıkları en az yarım saat süren cesur haberlerini ağzım açık seyrettim. Hele, Batı’nın da iyi yanlarını almış arabesk demokrasinin Türkiye mümessili bir sendikamızın ağası, -… ee affedersiniz patronu … amaan adını siz getiriverin işte- bu sendikamızın bir büyük başı bir konuşma yaptı ki Allah Allah! “AK Parti”nin bu konudaki tüm hata ve yanlışlarını açık yüreklilikle ortaya koyup, hükümetten kendi ayağına sıkmamasını rica etti bu yüce gönüllü insan. Bu saygı değer demokrat büyüğümüz o kadar demokrattı ki, -biriciğimiz, bi’ tanemiz, demokratik yeniliklerin yaratıcısı, kötülerin düşmanı- ilerici “AK Parti”mizin iyiliğini, Partililerden daha çok düşünüyordu. Adamlar kaçın kurası tabiî, biliyorlar bu işi, heyhât “AK Parti” kaybederse eğer -tövbe istiğfar! tövbe! tövbe! tövbe!- Türkiye de kaybeder… Şu anda “halkın tüm düşmanları içeride olduğu için bayram eden” halk da kaybeder, bizden medet uman İslâm âlemi, hayırlı başarılarımızı, ilerlememizi dudak ısırarak seyreden AB ve ABD de kaybeder!
İnsanoğlunun yapısında var, tanımadığınız insanların langırt müsabakasını izlerken bile kendinizi bir tarafı tutarken bulursunuz: maviler ya da kırmızılar. Sunay Akın gibi alakâsız bir dala atlayıp ilginç bir bilgi paylaşmış olacağım ama, Bizans’ta da Maviler ve Kırmızılar adlı iki spor kulübünün rekabeti dillere destandı…
Tamam hepimiz ama bilinçle ama bilinçsiz bir taraf tutuyoruz fakat bunlarınki taraf tutmaktan da öte bir şey. Bir demokrasi fedaîliği… Milletvekili olmadan önce Mehmet Metiner’i her gördüğümde benim gözlerim yaşarırdı mesela. “Vay be!” derdim, “ne ahlâklı, ne yiğit, ne demokrat insanlarımız var! Sırf bu insanlar sayesinde bu ülkeden umudumu kesmiyorum!” der ve yanımdaki eşten dosttan bir kâğıt mendil rica ederdim.
Bu insan, benim gördüğüm, “AK Parti”yi en çok seven insandı.
Ama, sevgili kızıl komünist, statükocu ve adalet ve kalkınma karşıtı sendika.org okuru; eşitlik,özgürlük fukarası ülkenin çorak topraklarını demokrasinin ahmak ıslatanlarıyla sulayanb”AK Parti”yi nasıl sevmeyeceksin ki! Bakın, büyüklerimiz sağlıkta reform çılgınlığında yine son sürat. E-Reçete filan deyip, gönlümüzü bir hoş eden hükümet, bir de üstüne el izinden hasta tanıyan cihaz ilânıyla da hepimizi coşturdu. Yatalak, yaşlı ya da hiç eli kolu olmayan insanları cihazın nasıl tanıyabileceği meselesi ise hem küçük; hem de ayrı bir sorun. Allah aşkına politik tartışmalar yaparken kategori hataları yapıp kendinizi güldürmeyin! Bakın Allah’ın adını verdim ha!
Kürtlerle ilgili yapılan güzellikleri bile göremiyor ki sizin kör gözleriniz, bunu görsün! Yahu bari bunu takdir edin. “AK Parti” gelene kadar “Kürt” demek bile yasaktı. Ama şimdi Kürtçe eğitim falan hep var bunlar. Ama teröristler bir “Ya Rabbi şükür!” demediler ki! Biliyorum şimdi, KCK davasını, işte silâhıyla, kalemiyle, fırçasıyla ya da sesiyle terör yapan yüzlerce tutukluyu söyleyeceksiniz! Hep aynı ezberler, devlet görevini yapmasın mı? Kürt sorunu başka, terör sorunu başka. Bir kere hiç kimse ama hiç kimse, açık ve net olarak söylüyorum ki Kürt halkıyla, Başbakanımızın arasına giremez! “Kürt halkının siyasi iradesi teslim alınıyor” diyorsunuz ama yine gülünç duruma düşüyorsunuz efendim. “AK Parti”, Kürt halkının da
temsilcisi değil mi? Ne gerek var o BDP’yi, bilmem neye? Aslında eski düzenin o yönü çok iyiydi, açılan Kürt partisini aynen kapatıyordu.
Bu hükümete de bir Sabih Kanadoğlu lâzım vesselam!
Ne?! Ama dinlediğiniz müziğe bile mi karışılıyor?! O ne biçim müzik ki öyle, yok “bir türküdür Dersim dağlarında le vay gerillalar savaşıyor!”, yok “mitralyöööözzz !!! mitralyööözzz !!!”, yok bilmem “örgütlemişler baharı”, “gelini de gelini Kürt’ün gelini, işgalciye vermez elini!”.
Ne ki şimdi bu? Zaten bu müziktir, tiyatrodur, sanattır, sepettir; bunlar bence devletin de himayesinden tamamen çıkmalı! Yani devletin parasıyla, devleti eleştirmek gibi bir terbiyesizlik olabilir mi! Açlıkla terbiye olsunlar da belki akıllanırlar! O THY’dekilere de iyi oldu, ekmek yedikleri kapıyı tekmeliyorlardı!
Unutmadan söyleyeyim ki, ben, bir de bu “AK Parti”li olsun olmasın İslâmcılar kadar demokrat bir siyasî taban daha görmedim vallahi!
Siz solcular, “emperyalist müdahalelere hayır!” falan feşmekan deyip, diktatörleri desteklerken, onlar nasıl Arap Baharı’nın peşinden koşturdular ama ha?! Solda sıfır kaldınız! Siz şimdi de Suriye’de diktatör Esad’ın yanındasınız tabiî, ama onlar, demokratlık konusunda gayet tutarlılar, “Özgür” Suriye Ordusu’nun yanındalar. Zaten dünyada “ilerici” deyince insanın aklına ilk gelenler de bu muhaliflerin arkasında değil mi? İşte bir Türkiye’dir, ABD’dir, AB’dir, Suudî Arabistan’dır, bilirsiniz. Esad gibi bir diktatörün karşısında
nasıl da duruyor ama benim Başbakanım! Ama benim Başbakanım, ilerici liderlerle de dosttur tabiî. Mesela Kral Abdullah bin Abdul Aziz gibi. Suudîler o kadar demokrat ki, bütün bir Hicaz’da halk şu an tam anlamıyla demokrasi manyağı olmuş durumda! Çok sever benim Başbakanım Suudîleri, öyle sever ki onlara şu sıra İstanbul’un en güzel yerlerinden toprak bakıyor. Sever benim Başbakanım, El Beşir’i sever, Berlusconi’yi, Obama’yı, Merkel’i, Aliyev’i, Nazarbayev’i sever.
İşte bu politik Müslümanlar da çok demokrattır ve siz solcular gibi özgürlük hususunda ayrımcı da değillerdir ha öyle! Tamam bir Bahreyn örneği var ama, o konuda Müslümanların ses vermemesinin orada ayaklananların Şiî, diktatörün Sünnî olmasıyla ne gibi bir alakâsı olabilir ki…
Allah aşkına?! Tamam yüz binlerce Şiî “özgürlük istiyoruz!” diye ayaklandı orada, Bahreyn hükümeti de can dostları Suudîlerin yardımıyla isyanı kanlı bir biçimde bastırdı ve bizim İslâmcılardan da pek bir ses çıkmadı. Tamam da akıllarından çıkmış,dikkatlerinden kaçmış, gündem yoğunluğundan arada kaynamış olamaz mı yani?!
Çok konuşuyorsunuz çoook !
ve bugün 2 Temmuz…
o gün zikri katliam, fikri cehennem, eli kurum bağlamış ve kan kokan yobaz, halk sevgisinden mürekkep bir avuç ışığı ateşe verdi. Ama bilemediler, o ateş, bizim zemherîmizi de eritecek bir gün.
“Senin de dağların var Sivas !..”