AKP iktidarı ne yaptığını bile bilmeyen bir taşeron konumunda. Bol keseden tehdit savuran, kendi sınırları içinde bile her an çıkabilecek bir mezhep çatışmasının sorumluluğunu kavramayan, her türlü insanlık suçuna çanak tutan, yetkisiz, sorumsuz taşeron. Son icraatı; daha düne kadar Esad’ın kollarında varlığını sürdüren ama ilk zoru görünce Şam’daki merkezini apar topar taşıyan Hamas’ın lideri Halid […]
AKP iktidarı ne yaptığını bile bilmeyen bir taşeron konumunda. Bol keseden tehdit savuran, kendi sınırları içinde bile her an çıkabilecek bir mezhep çatışmasının sorumluluğunu kavramayan, her türlü insanlık suçuna çanak tutan, yetkisiz, sorumsuz taşeron. Son icraatı; daha düne kadar Esad’ın kollarında varlığını sürdüren ama ilk zoru görünce Şam’daki merkezini apar topar taşıyan Hamas’ın lideri Halid Meşal’e iftar yemeği vermek oldu. Filistinlilerin yüzüne gülmeyi çok seven Tayyip, İsrail’e koyduğu “posta”ya rağmen İsrail ile hiçbir ekonomik ilişkisini kesmemesini hiç gündem yapmadı
Suriye gündemi yeni gelişmelerle hızla farklı düzeyler oluşturmaya başladı. Buna yol açan gelişmelerin başında 18 Temmuz’da Esad’ın sarayına birkaç kilometre uzaklıkta bulunan Milli Güvenlik Kurulu binasında patlayan (önceden yerleştirildiği iddia edilen) bomba var. Kurul toplantısı sırasında düzenlenen bombalı saldırıda Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkan Yardımcısı, eski Genelkurmay Başkanı, İçişleri Bakanı, İstihbarat Teşkilatı’nın Soruşturma Departmanı Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı öldü. Ölenler ve yaralananlar, Esad’ın ayaklanmaları bastırmakla görevlendirdiği grubun üyeleri. Yani asıl amaç, ayaklanmaların önünü açmak. Böylesi bir “nokta atış”ı, dağınıklığı ve yetersizliği göz önüne alındığında, Esad’a karşı savaşan grupların yapmış olması neredeyse imkansız. (Tayyip’in sevmediği Wall Street Journal gazetesinin haberine göre; ABD, askeri güç kullanmayan operasyonu ajanlar ve diplomatlar aracılığıyla sürdürüyor.)
Diğer yandan bu saldırı Esad’a, muhalefeti bastırmak için ağır silahlar kullanma “meşruluğunu” kendinde görmesine yol açmış durumda. Bunun sonuçları ise Şam’da ve Halep’te uçaklar ve tanklarla bombalanan mahalleler oldu. Ve 23 Temmuz’da Suriye Dışişleri Bakanlığı “dış saldırı olması durumunda kimyasal silah kullanma” olasılıklarının olduğunu açıkladı. (Hatırlanacağı üzere ilk olarak hala HAS Parti’nin genel başkanı olan Numan Kurtulmuş, Tayyip ile görüştükten hemen sonra bu tehlikeyi işaret etmişti. Ne öngörü!)
Ayrıca aynı dönem içinde Şam yönetiminin askeri birlikleri Kuzey Suriye’deki bir dizi kentten çekildi. Bunun üzerine Kürtler, 19-22 Temmuz arasında nüfuslarının yoğun oldukları Halep eyaletindeki Kobani, Afrin ve Cinderis kentleri; Haseke eyaletinin Amude, Derek, Efrin beldeleri, Mardin’in Şenyurt semtinin karşısındaki El Darbasiye kenti ve Ceylanpınar’ın karşında bulunan Ra’s al-‘Ayn kenti, Tirbesipiye kasabasında kontrolü ele aldılar. Sonradan anlaşıldığı, üzere sorunsuz/çatışmasız gerçekleştirilen bu durum, PKK’nin Suriye kolu olarak görülen Demokratik Birlik Partisi PYD’nin de içinde olduğu bölgenin en kitlesel ve etkili gücü Halk Meclisi ile diğer bir çatı örgütü olan Kürt Ulusal Meclisi’nin uzlaşmasının bir sonucu. Bu iki örgüt 9-10 Temmuz tarihlerinde Hewler’de yapılan görüşmelerin ardından Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani huzurunda imzalanan yedi maddelik anlaşma ile güçlerini ortaklaştırma kararı almışlardı. Böylece AKP hükümeti için yeni bir coğrafi tanım da doğmuş olacak; ‘Kuzey Irak’tan sonra ‘Kuzey Suriye’! Bu duruma AKP’nin verdiği ilk yanıt gümrük kapılarını kapatmak oldu. (Ve bir de ders; T.C. devletini yönetenler yıllardır Türkmenleri birleştirmeyi beceremediler.)
Bunlarla birlikte Doğu Akdeniz her bayraktan geminin cirit attığı bir havuza döndü. ABD, Fransız, Alman, Rus, Suriye, İngiliz, Güney Kıbrıs, İsrail ve Türk savaş gemileri fink atıyor. Suriye’nin geniş çaplı hava ve deniz tatbikatı başlatmasıyla birlikte Doğu Akdeniz sularına doğru, NATO ülkeleri ve Rusya’dan çok sayıda savaş gemisi de yola çıktı. Rusya’nın boğazlardan geçen 5 gemisi ile birlikte bölgedeki savaş gemisi sayısı 11 oldu. İsrail kaynaklarına göre Doğu Akdeniz ve İran Körfezi’nde 4 Amerikan ve 1 Fransız uçak gemisi bulunuyor.
Iraklı ve Filistinli mültecilerle birlikte 23 milyon nüfuslu Suriye’den son gelişmelerle birlikte (her gün artmakla birlikte) komşu ülkelere geçen mülteci sayısı ise 150 bini aşmış durumda. Bunun 50 bine yakını Türkiye’de, 40 bin civarı Ürdün’de, 30 binden fazlası Lübnan’da ve 20 bin civarı Irak’ta.
Kısacası içerden ya da dışarıdan Suriye’ye yapılan her müdahale, bir sonraki adımın hiç kimse tarafından “kestirilemediği” sonuçlar doğurmaya gebe. Üstelik bu sonuçların Libya’ya, Tunus’a hatta Mısır’a benzemeyeceği de çok aşikar. Çünkü Suriye gerek tarihsel, gerek bölgesel, gerek devlet yapısı ve gerekse de etnik ve dinsel bileşimi itibariyle diğerlerine benzemiyor. Ve üstüne üstlük asıl hedefin İran olduğu gerçeğini de unutmamak gerek. ABD’nin şu anki gizli rolünün seçimlere kadar süreceğini de göz önünde bulundurmak gerek. Çünkü Amerikan seçimlerinde konu dış politika olunca ABD seçmeninin büyük bir çoğunluğu için tek sorun İsrail’in güvenliği olmakta. İlginçtir ne Suriye ne de İsrail birbirlerine temas etmemeye çalışıyordu, ta ki kimyasal silahlar söz konusu olana kadar. İsrail Savunma Bakanı, Suriye’nin bu silahları Hizbullah’a verme girişiminin savaş nedeni olacağını açıkladı. ABD’nin seçim sonrasında bile Rusya barikatını kaldırmadan Suriye sorununa nasıl aktif müdahalede bulunacağı ise ayrı bir muamma!
Bu gelişmelerle birlikte Suriye hızla bir iç savaşa doğru ilerliyor. Böylesi bir iç savaşın ise devrimci bir iç savaş olmayacağını söylemek kehanet sayılmamalı. 1975’te başlayan ve 15 yıl süren ve Suriye ordusunun müdahalesiyle sona eren Lübnan “iç savaş”ındakinden çok daha gerici aktörlerin var olduğu bugünkü coğrafyada, dinler, mezhepler, etnik kökenler hatta aşiretler arasında hiçbir kural tanımaksızın başlayacak bir iç savaş, Ortadoğu halkları için çok büyük sonuçlar doğuracaktır.
Tayyip önderliğindeki AKP iktidarı ise ne yaptığını bile bilmeyen bir taşeron konumunda. Bol keseden tehdit savuran, kendi sınırları içinde bile her an çıkabilecek bir mezhep çatışmasının sorumluluğunu kavramayan, her türlü insanlık suçuna çanak tutan, yetkisiz, sorumsuz taşeron. Son icraatı; daha düne kadar Esad’ın kollarında varlığını sürdüren ama ilk zoru görünce Şam’daki merkezini apar topar taşıyan Hamas’ın lideri Halid Meşal’e iftar yemeği vermek oldu. Filistinlilerin yüzüne gülmeyi çok seven Tayyip, İsrail’e koyduğu “posta”ya rağmen İsrail ile hiçbir ekonomik ilişkisini kesmemesini hiç gündem yapmadı. İkiyüzlü taşeronlukla sürdürülmeye çalışılan siyaset, bölgede sorunların çözümüne değil, güçler arası tercihlerde bulunarak, içinden çıkılamayacak krizleri yaratmaya aday.
AKP, Ortadoğu halklarına zararlıdır!
Görülmektedir ki AKP’nin planları arasında sadece Suriye halkı yok. Tayyip’in başkanlığındaki Savunma Sanayi İcra Komitesi, 4 milyar dolarlık “hava ve füze sistemleri” almaya karar verdi. ABD, Rusya, AB ve Çin tekliflerini verdi, bunlardan biri tercih edildi, açıklanacak. İlginç olan 4 milyar dolar verilecek bu sistemler orta ve uzun menzilli, yani Suriye’nin boyuna göre değil!
AKP hükümeti bu tutarsız siyasetin devamı olarak Esad için, savaş suçu işlediği gerekçesiyle birtakım girişimlerde bulunmayı hesaplıyor. Ancak bu suçu uluslararası mahkemelerde zaten sabit görülmüş Sudan Devlet Başkanı El-Beşir ile hala can ciğer kuzu sarması.
Ciğer, kuzu, sarma demişken AKP Ramazan ayında performans düşüklüğü yaşamakta. Gündüzleri ortalıkta çok dolaşmayan AKP’li bakanlar ancak yemek sofraları kurulduğunda poz vermeye başladılar. İcraatlarının niceli
ği azalmış olsa da niteliği aynı. Dışarıda izledikleri ikiyüzlü siyaset de içeride aynı. AKP hükümeti iktidarını dizayn etmede, “ileri demokrasi”nin ve işkenceye “sıfır toleransın” en ileri örneklerini sergilemeye devam ediyor. Bu ileri örneklerden biri daha; AİHM’deki iki işkence vakasında Türkiye’nin mahkûm olmasına neden olan tecavüzcü-işkenceci Sedat Selim Ay, İstanbul’un terörle mücadeleden sorumlu yeni Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atandı. Müfettişliği döneminde Tayyip Erdoğan’ı İGDAŞ yolsuzluğundan aklayan, bunun karşılığını vali olarak alan ve gittiği her ilde, Kırıkkale’de, Aydın’da muhalefet partilerine savaş açan bugünkü Adana Valisi Hüseyin Avni Coş da Ankara’ya tayin olacak. Böylece üst düzey bürokrat atamalarında tek kriterin “Tayyip’e bağlılık” olduğu bir dönem, hem icraatıyla hem de diğerlerine verilen mesajla devam ediyor.
Bu arada yeni yasama dönemine ilişkin (1 Ekim) hazırlıkların şimdiden başlatıldığı ve kamuoyunun “hazırlanması” için birtakım sızdırmaların yapıldığı bir dönemin içine de girdik. Bu “sızdırmalar” yaz dönemi boyunca çeşitli konularda devam edecek. Kıdem tazminatının gaspına dair yasal düzenleme hazırlığının ardından, AKP’nin hazırladığı “yerel yönetim raporu” ve Tayyip’in açıkladığı “üniversite harçlarının kaldırılacağı” talimatı ilk işaretler. Bu iki konu da daha ayrıntılı incelenmek ve hazırlık yapılmak zorunda. Ancak hiç kuşku duyulmamalı, AKP bu iki konuda da halkın değil, sermayenin çıkarlarını temel alan değişikleri yapma amacındadır.
Bir de son not: 24 Temmuz Basın Bayramı ve basında sansürün kaldırılışının 104’üncü yıldönümü. Bugün Türkiye, basın özgürlüğünde 148. sırada. Dünyada tutuklu gazeteci sayısı 170 iken, sadece Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısı 90!