Yılmaz Güney’in bir filmiydi, Zavallılar. Hapisteki üç arkadaşın öyküsüydü filmde konu edilen. Yoksulluk ve çaresizlik öyle ağdalıydı ki, cezaevinde kalmak bile tercih ediliyordu. Elde yok, avuçta yoktu. En kötüsü umut yoktu. Sanırım “zavallılık” yoksulluktan ziyade umutsuzluğu vurguluyordu. Umutsuz insan zavallıdır çünkü. Yoksullar, dünya nimetlerinden yoksun olabilir ama zavallılık başka bir şeydir. Nedir o? “Benim annem […]
Yılmaz Güney’in bir filmiydi, Zavallılar.
Hapisteki üç arkadaşın öyküsüydü filmde konu edilen. Yoksulluk ve çaresizlik öyle ağdalıydı ki, cezaevinde kalmak bile tercih ediliyordu.
Elde yok, avuçta yoktu. En kötüsü umut yoktu.
Sanırım “zavallılık” yoksulluktan ziyade umutsuzluğu vurguluyordu. Umutsuz insan zavallıdır çünkü.
Yoksullar, dünya nimetlerinden yoksun olabilir ama zavallılık başka bir şeydir.
Nedir o?
“Benim annem de başörtülü” demektir örneğin. Siyasi erkten “fırça” yediğinde. Maksat, durumu kurtarmaktır.
“Atalarım, dedelerim mütedeyyin insanlardı” demektir örneğin, mütedeyyin bir gazeteciye röportaj verirken. Hatta işi daha da ileri götürüp, ‘küçükken namaz kıldığı için zor durumda kaldığını” söylemektir.
Namaz kılınlar ne zaman mahalle baskısına uğramıştır, namaz kılan insanlar nerede ne zaman aşağılanmıştır bu memlekette? Bunun önemi yoktur. Maksat, müstehzi bir tebessüme vesile olmaktır ortamda. Bence bu kadar basittir.
Basın toplantısına yanında iki “zenci” ile çıkmaktır. Irkçı hezeyana kapılıp, saha içinde siyahi sporcuya bir kamyon dolusu hakaret ettikten sonra. Maksat, üstüne üstüne gelen kamuoyu baskısını def etmektir.
“Ben de Türklük de var” demektir, “benim de Kürt arkadaşlarım var” demektir; “bu memlekette Kürtler cumhurbaşkanı bile olabilir” demektir; “Ermeni komşularımız vardı” demektir; “her memleketin, her mesleğin, her mezhebin, her etnik kökenin, her takımın iyisi de var kötüsü de var” demektir, “darbelere karşı çıktık” demektir. Sadece kendini önemseyen ve sevenler, farklılıklara tahammülü olmayanlar, içlerinde nefret duygusunu yaşatanlar başlarını dertte hissettiklerinde bu cümleleri sarf ederler. Maksat, “kelleyi serinletmek”tir.
En sert savaş yanlısının, en çok barıştan söz etmesidir, zavallılık.
Zavallılık, karşındakini hoş tutmak için inanmaya inanmaya, doğru olmadığını bile bile hoşa gitmeye çalışmaktır.
Zavallılık, yapış yapış olmaktır aslında; aleni kişilik zaafıdır.
Zavallılık, ortamına göre; bir Kürt, bir Türk, bir Karadenizli, bir Arap, bir yönetici, bir ‘dayı’ aramaktır. Maksat, o an ona yaslanmak ve rahata ermektir.
İyi bir taktisyen olmaktır örneğin.
Taktik şudur: Yoksullara, emekçilere, azınlıklara, işsiz bırakılanlara, evsizlere uzak, sermayeye ve siyasi iktidara yakın olunmalıdır.
Sıradan olmak muteberdir, sıra dışı olmak aklın ucundan bile geçirilmemelidir.
Partilerde, sendikalarda ve dahi kurumlarda genel başkanlara, yöneticilere, teamüllere ters düşülmemelidir. Mahallenin delisi değil, mahallenin uyumlu, sevimli çocuğu olunmalıdır.
Zavallılık, güce sevimli görünmektir, rüzgâr nereden esiyorsa, oraya doğru dönmektir.
Omurgasızlığın bir başka ifadesidir, zavallılık. Çünkü umut yoktur. Çünkü insani, siyasi, ahlaki irade çoktan teslim edilmiştir.
Taammüden kıyım vardır; tarih bizi “yenilenler” diye anabilir ama onları “zavallılar” diye anacaktır.