Başbakan’ın kürtaja bakış açısını dışa vurmasının üstünden epey zaman geçti demeyelim de fokur fokur kaynayan bir kazan misali olan ülkemizde, suyun yüzüne daha başka vahim görüntüler çıktı. Mesela THY’de çalışanların üretimden gelen güçlerinin önünde hızlıca ve keskince bir set çekildi; grev yasaklandı. Mesela insanlık dışı yaşam koşullarının hâkim olduğu cezaevlerinin dumanı Urfa’dan yükseldi. İş cinayetlerinden, […]
Başbakan’ın kürtaja bakış açısını dışa vurmasının üstünden epey zaman geçti demeyelim de fokur fokur kaynayan bir kazan misali olan ülkemizde, suyun yüzüne daha başka vahim görüntüler çıktı. Mesela THY’de çalışanların üretimden gelen güçlerinin önünde hızlıca ve keskince bir set çekildi; grev yasaklandı. Mesela insanlık dışı yaşam koşullarının hâkim olduğu cezaevlerinin dumanı Urfa’dan yükseldi. İş cinayetlerinden, gözaltı baskınlarına, tutuklanmalara kadar uzanan daha birçok olay ülkemizin gerçekten kaynayan bir kazan kadar sıcak mı sıcak bir yer olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Bütün bunlar içinde gerçekten de atlayıp geçemeyeceğimiz konuların başında hükümetin kürtaja ilişkin tavrına karşı kadınların göstermiş olduğu tepki gelmektedir. Kadınların bu süreçte ortaya koydukları eylemler ve bu eylemlerin içerik özellikleri Türkiye’de küçümsenmeyecek bir kadın hareketi potansiyelinin olduğunun bir göstergesi olmuştur. Tek kıstasın veya göstergenin son eylemler olduğunu söylemek, kadınları ilgilendiren sorunlar karşısında harekete geçmiş olan kadın arkadaşları ve örgütlü yapılarını haliyle öfkelendirebilir. Onun için ‘son eylemler kadın hareketinin gittikçe daha yaygın bir dinamizm kazandığını göstermiştir’ demek daha doğru olacaktır. Çünkü yıllar öncesine veya en azından on yıl öncesine gittiğimizde kadınları toplumsal açıdan ilgilendiren bir olay karşısında tepki gösteren duyarlı kadınların sayısın bir avuç, belki de genele vurduğumuzda yüzlerce diyebileceğimiz bir sayıyla ifade edebilirken, bugün binlerce hatta on binlerce kadının ortaklaşa bir tavır içinde vücut bulduğunu görebilmekteyiz.
Kadının erkek egemen kapitalist düzen ilişkileri içinde her geçen gün artan ekonomik, psikolojik, fiziksel bir şiddet sarmalında etkisizleştirilmeye çalıştırılmasına karşı kadın örgütlerinin sürdürdükleri mücadelede kazandıkları her türlü birikim, kürtaj hakkına yönelik saldırı karşısında da hızlı ve net bir tavır geliştirmesine basamak oluşturmuştur. Elbette bu kadar değil! Kadınlar uzun yıllardır diyebileceğimiz bir süreçte, kadının ezilmişliğinin karşısında kadınca bakış açısı ekseninde çok çeşitli politikalar üretip eyleme döktüler. Kadın bedeninin medyada metalaştırılmasına karşı teşhir kampanyaları yürütüldü. Başörtüsü olayında kadının dinsel obje olarak kullanılması kınandı vs. vs. Bütün bunlar süreç içinde partilerde, sendikalarda ve derneklerde bağımsız kadın nüveleri oluşumuna da esin kaynağı oldu.
Bir kere dernek, halkevi, kooperatif, platform veya bir partinin, sendikanın bünyesinde özerk bir çalışma biçimiyle hareket eden kadınlar, kürtajla ilgili eylemlerdeki meşruluklarını Uludere’nin bir katliam, kürtajın ise bir hak olduğu konusunda net mesaj vererek kendini göstermişlerdir. Böyle bir söylem kadın hareketine siyasal açıdan duyarlı bir nitelik de katmaktadır. İkinci doğru yan ise “benim bedenim, benim kararım” sloganında dile gelen mesajındadır. Kadın hareketinin birikimi, bilgisi, tecrübesi böylesi bir bakış açısından hareketle kendini yeniden üretme, daha çok kadını bir araya getirerek önceki eylem kapasitesini aşma olanağı yakalamıştır. Bunların ötesinde zaten kürtaja ilişkin sosyal, hukuksal ve kadın sağlığı açısından söylenebilecek her şey kadın örgütleri dışındaki duyarlı kesimler tarafından ayrıca dile getirilmiştir. Konunun uluslararası sözleşmelerdeki yeri, kürtajın yasaklı olduğu ülkelerdeki durum ve bizim ülkemizde yasak olduğu dönemde kadınların istenmeyen hamilelik karşısında çektiği yaşamsal sıkıntı ve de gerici siyasi iktidarın dün başörtüsünden, bugün kürtajdan yola çıkarak kadını ilgilendiren sorunları erkek egemen dini kültürle yönlendirmeye çabaladığına ilişkin söylenebilecek ne varsa çok şey söylenmiş oldu.
İlerici-demokrat, feminist, sosyalist…Nasıl nitelendirirsek nitelendirelim -ki kadın eylemleri siyasal anlayış açısından çok bileşkeliydi. Hayatında ilk defa bir eyleme katılan kendi halinde kadınlar vardı- kadınların gerek örgütlü oldukları birim çerçevesinde, gerekse de “Kürtaj Haktır Karar Kadınların Platformu” gibi çok örgütlü bir yapıyla caddelere inmesi, meydanları doldurması, bakanları kovalaması, bazen bir günde iki-üç kez eylem yapması, sesinin gür çıkarması karşısında TÜSİAD da dahil olmak üzere hemen hemen her kesim bu konuda bir şeyler söylemek zorunda kalmıştır. Gelinen aşamada kadının kürtaj hakkı elinden alınır mı alınmaz mı, yasal düzenlemeler tıbbın ve kadının ruhsal ve biyolojik sağlığına uygun olur mu, olmaz mı önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz. Yalnız kadınların örgütlü hareketi, AKP iktidarını, bu konudaki anlayışını üstelik Uludere’de işledikleri bir cinayete benzeterek kamuoyunun gündemine getirdiğine pişman etti. Uludere cinayeti karşısında Başbakan bir kez daha teşhir oldu. Kadın haklarına karşı dil uzatmanın, kadınlara rağmen kolay olmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Dün başörtüsünü araç olarak kullanıp oy deposu haline getirdiği kadınları bugün kürtaj hakkı karşısında günah-sevap ikilemi arasına sıkıştırıp boyun eğdirme oyunu sokaklara inen kadınlar tarafından bozulmuştur.
Kadınların kazanılmış hakkının gaspı karşısında politik bir duruş sergileyen bütün kadınların bazen birlikte bazen ayrı olarak ortaya koydukları eylemlerin dili ve mesajı en azından ortaktı. Her gün her yerden kadınların sesinin yükseliyor olması, toplumun geniş kesimlerinde yankısını gösterdi. İnternet ortamında açılan imza kampanyasına kısa sürede 55 bin kişi imza atmış. İmzacıların 900’ü örgütsel bir yapıdan oluşmakta. Yine imzacıların arasında 50 ülkeden 221 uluslar arası örgüt bulunmakta. Kadınlar kadın hakkına, hukukuna ilişkin hepimizin tanık olduğu özgün mesajlar içeren sloganlar ürettiler. Tıpkı kadına yönelik şiddete karşı yapılan eylemlerde olduğu gibi… Büyük kentlerde aynı anda eylemler düzenlendi. 23 ilde kitlesel katılımlı yürüyüşler, oturma eylemleri, mitingler yapıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı protesto edildi. Hükümet yetkilileri basının soruları karşısında em-küm etmeye başladılar…
Sonuçta kürtaj hakkının gaspına yönelik girişim karşısında kadın hareketinin, kimi hak gaspları karşısında sesi cılız kalan, eylemde bir araya gelmek için benmerkezci davranan, özveride bulunmaktan bahsedip de burnundan kıl aldırmayanlar; benden olsun da az olsun anlayışı ile etrafını göremeyip, kendi çalıp kendi oynayan kesimlere ders verir nitelikteydi. En azından ekonomik, demokratik ve sosyal hakların gaspına karşı tüm ezilenlerin tıpkı kadın eylemlerinde olduğu gibi ses getirecek geniş birliktelikler oluşturmasının hem fiziki güç ve hem de moral kazandıracağı aşikârdır.