Lübnanlı sosyalist gazeteci Ahmad Dirki, uluslararası bir bilmeceye dönüşen ‘kaçırılan Lübnanlı hacılar’ meselesini Sendika.Org için yazdı. Dirki’nin gündeme getirdiği iddialar arasında, kaçırma olayının CIA’in Türkiye’ye talimatı ile bir Hizbullah mensubunun tutuklanması için tezgahlandığı da yer alıyor. Dirki’nin dile getirdiği bu çok konuşulacak iddialar karşısında AKP iktidarının ve sürecin birinci dereceden sorumlularından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun […]
Lübnanlı sosyalist gazeteci Ahmad Dirki, uluslararası bir bilmeceye dönüşen ‘kaçırılan Lübnanlı hacılar’ meselesini Sendika.Org için yazdı. Dirki’nin gündeme getirdiği iddialar arasında, kaçırma olayının CIA’in Türkiye’ye talimatı ile bir Hizbullah mensubunun tutuklanması için tezgahlandığı da yer alıyor. Dirki’nin dile getirdiği bu çok konuşulacak iddialar karşısında AKP iktidarının ve sürecin birinci dereceden sorumlularından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ne açıklama yapacağı merak konusu
Bir grup Lübnanlı hacı, kutsal mekanları ziyaret etmek için otobüsle İran’a gitti. İran’a hacca gitmek dini inançların bir gereği. Lübnan’dan İran’a otobüs yolculuğu da önce Suriye’den, sonra Türkiye’den geçmeyi gerektiriyor.
Hacılar bir sorun yaşamadan İran’a vardı, ibadetlerini yerine getirdi ve geri dönmek üzere yola çıktı. Geri dönüş yolunda otobüs Halep civarında Türkiye sınırına yakın bir kentte zorla durduruldu ve kaçırıldı.
İlk başta hiçbir örgüt ya da grup kaçırma eyleminin sorumluluğunu almadı ama şimdi iki grup kaçırma olayını üstlendi. Her iki grup da kaçırma olayıyla birlikte isimleri telaffuz edilmeden önce adları sanları duyulmamış gruplardı.
Kaçırılanlar Hizbullah üyesi
Kaçırma eylemini yapanlar, bir günden kısa bir süre sonra, kadınları ve yaşlıları bırakarak 11 kişiyi rehin aldı. İlk başta mesaj netti. Kaçırma eylemini yapanlar, ellerindeki 11 rehineyi Suriye hapishanelerindeki mahpus Suriyeli muhaliflerle takas etmek istediklerini duyurdu. Eylemciler, hacıları Esad rejimini destekleyen Şii mezhebine mensup oldukları, dolayısıyla Esad’ın umrunda oldukları için seçtiklerini söyledi. Ellerinde tuttukları 11 rehine, Lübnan yurttaşı 11 genç erkek. Başka türlü söyleyecek olursak, bu 11 Lübnanlı, Esad’ın politk sistemini destekleyen, İran ve müttefikleri tarafından desteklenen, Lübnan’daki 8 Mart politik blokunun bir bileşeni olan Şii partisi Hizbullah’ın üyeleri.
Lübnan hükümeti temsilcileri, kaçırılanların aileleri ve medya serbest bırakılan insanları karşılamak üzere Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hariri havaalanına hareket etti. Kıısa bir süre sonra Lübnan hükümeti yetkilileri birkaç saat içinde 11 rehinenin de serbest bırakılacağını duyurdu. Yine belirlenen zamanda hükümet yetkilileri, 11 rehinenin aileleri ve medya 11 rehineyi karşılamak üzere havaalanına geçti.
Bu olay, yani 11 rehinenin serbest bırakılması, Lübnan’da iç politika düzeyinde özel bir politik vaka kabul edilebilir, ki bu aynı zamanda söz konusu sorunu çözecek olası dış koordinasyonu da yansıtmaktadır. Çünkü, Suudi Arabistan ve müttefikleri tarafından desteklenen Lübnanlı politik blok 14 Mart’ı temsil eden Saad el Hariri, rehineleri Türkiye’den Beyrut’a getirmek üzere kendi özel uçağını göndermiştir. Bunun anlamı, Lübnan’daki iki politik blokun ve onların dış destekçilerinin, Lübnan’daki kritik durumu yatıştırmak üzere bir tür uzlaşma içinde olduğudur. Refik el Hariri’nin suikaste kurban gittiği Şubat 2005’ten bu yana ilk kez, Beyrut’un Hizbullah kontrolündeki mahallelerinden Dahye’de yaşayanlardan bir grup sokaklara çıkıp 11 rehinenin serbest bırakılmasındaki çabalarından dolayı Hariri’ye teşekkür gösterisi yaptı. Bu olay Dahye söz konusu olduğunda emsalsiz bir durum kabul edilir, çünkü oranın halkı Hariri’yi Hizbullah’ın düşmanı kabul etmektedir.
Meğer çeviri hatasıymış!
Bu tören Dahye’de gerçekleşirken hükümet yetkilileri, 11 rehinenin aileleri ve medya da havaalanında Hariri’nin uçağının 11 rehineyle birlikte yere inişini bekliyordu. Havaalanındaki bekleyiş saatler boyu sürdü ama uçak inmedi! Sonra yetkililer, kaçırma eylemini yapanlarla müzakerelerin başarılı olmadığını duyurdular. Bu fiyaskonun gerekçesi, Türkçeden Arapçaya yanlış çeviri olarak açıklandı! Türkler 11 rehinenin Türkiye topraklarına ulaşacağını söylerken Lübnanlı yetkililer 11 rehinenin Türkiye topraklarında olduğunu anlamıştı! Dolayısıyla müzakereler fiyaskoyla sonuçlandı.
Yoksa zamanlama hatası mı: Rehineler Türkiye’de
Öte yandan müzakere fiyaskosuna ilişkin başka bir anlatım daha var. Müzakerelere katılan ve isminin gizli kalmasını isteyen bir kaynak şunları söyledi: “Suriye ordusunun şiddetli saldırıları karşısında, kaçırma eylemini yapanlar açısından 11 rehine bir güvence haline geldi. Saldırılar kaçırma eylemini yapanları Suriye-Türkiye sınır bölgesine çekilmeye zorladı.” Kaynak, çeviri hatası konusunda ise şunları söyledi: “Türk hükümeti ‘rehineler Türkiye’de olacak’ dedi ama Lübnan hükümeti ‘olacak’ sözcüğünü atladı ve ‘rehineler Türkiye’de’ diye duyurdu.”
Saatler geçti, saatler günlere ve günler haftalara döndü ama rehineler hala bir yerlerde tutuluyor! Şimdi yetkililerin söylediği tek şey, “11 rehinenin durumu iyi ve serbest bırakılmaları için elimizden geleni yapıyoruz.”
Derin meseleler göründüklerinden daha karmaşıktır. Hele de kaçırma eylemi bölgede yaşananlarla bağlantılıysa.
Türkiye NATO’nun emrinde
Türkiye bir NATO üyesi olarak bölgeye karşı ve şu anki gelişmelerde de özel olarak Suriye’ye karşı NATO politikasını temsil etmektedir. Esad rejimine karşı bütün silahlı direniş güçlerini barındırmakta; “Özgür Suriye Ordusu” (el Ceyş el Suriye el Hür) üyelerini destekleyip eğitmekte ve liderlerini barındırmaktadır. Türkiye ayrıca pek çok kaynağın söylediği üzere silahlı direnişe kaçak olarak silah sağlamakta ve Suriye açmazına bir çözüm olarak ülkede Yemen senaryosunun hayata geçmesi için Esad’ı istifaya zorlamaktadır.
Diğer taraftan Rusya, NATO’nun bölge ve özel olarak Suriye politikası karşısında kendi pozisyonunu sağlama almak ve Suriye’deki çıkarlarını korumak için Esad rejimini desteklemektedir. Çünkü Suriye, Rusya’nın bölgedeki son askeri üssünü barındırmaktadır. Rus askeri üssü Akdeniz kıyısındaki Suriye kenti Lazkiye’de yer almaktadır. Bunun dışında, Rusya, NATO’nun el koymasıyla Libya’yı kaybetti. Şimdi Rusya için, çıkarlarını saldırganca koruma zamanı çünkü NATO tarafından bölge dışına itilmekle yüzyüze.
İran da Rusya gibi. Eğer Suriye’yi kaybederse bu, Lübnan’ı da ve özel olarak da bölgede İran’ın tabanını temsil eden Hizbullah’ı kaybedeceği anlamına gelecek. Dolayısıyla İran’daki politik sistem de bölgesel çıkarlarını korumak için Esad rejimini destekliyor. Bu karşılıklı bir destek; Hizbullah da Esad rejimini destekliyor çünkü Hizbullah’a İran desteği Esad rejimi kanalıyla ulaşıyor.
Suriyeli devrimciler çapraz ateşte
Bu çelişik çıkarlar ağının karmaşıklığı içinde Suriye’deki ulusal demokratik devrimciler bir yandan Esad rejiminin ve müttefiklerinin vahşetiyle, bir yandan da Türkiye tarafından desteklenen silahlı direniş ve müttefiklerinin vahşetiyle karşı karşıya.
Kutsal mekanlarını ziyaret etmek için İran’a giden Lübnanlı hacılar Suriye’den, yani bu mayınlı tarladan geçtiler.
Suriye’deki kritik durum yeni açığa çıkmış değil, geçen yıl başladı ve hac kafileleri hiçbir zaman gidiş gelişlerini aksatmadı. Peki neden özel olarak bu grup kaçırıldı?
Bir kaynağa göre, Hizbullah yüksek rütbeli bir askeri kadrosunu eğitimine devam etmesi için gizlice İran’a yolladı. Eğitimini tamamladı ve istihbarat onu geri göndermeye karar verdi. Bu da elbette gizlice olacaktı. Bunun için de çoğu yaşlılardan ve kadınlardan oluştuğu için bu hacı kafilesi seçildi. Böylece o da yaşlı birinin refakatçisi olacaktı.
“CIA emretti, Türk
iye kaçırdı!”
Öyle görünüyor ki CIA Hizbullah’ın elemanının bu grupla döndüğünü biliyordu ve Türkiye’den onu tutuklamasını istedi. Bu misyonun Lübnan ve Türkiye arasında diplomatik sorunlara yol açmadan yerine getirilmesinin en iyi yolu grubu Suriye’de kaçırmaktı ve yaşanan da buydu.
Lübnan başbakanı Türkiye’ye gitti ve elinde hiçbir şey olmadan geri döndü. Şu anda yetkililerden duyduğumuz tek şey şu: “Sağlık durumları iyi ve müzakereler hala sürmekte.”
Mantık gereği sorulması gereken şudur: Kaçırma olayı Suriye’de gerçekleştiyse müzakereler neden Türkiye’de ve Türkiye hükümetiyle sürdürülmektedir?
İki haftadan fazla süre geçti ve kaçırılan 11 Lübnanlı gence dair bilmece hala çözülemedi. Bir “kaynağın”, sonra bir başka “kaynağın” söylediklerinden başka hiçbir haber yok! Görüldüğü kadarıyla kaçırılanlar müzakere sürecinde kayboldu! Lübnan kaynıyor. Kaçırma olayı bunun tek nedeni değil. Ancak patlamada artı bir etken olarak kabul edilebilir.
*Ahmad Dirki
Lübnanlı sosyalist gazeteci
[Ahmad Dirki tarafından Sendika.Org için İngilizce yazılan metin, Sendika.Org tarafından çevrilmiş, arabaşlıklar sonradan eklenmiştir]