Dünyada ve burada kadın hareketinin uzun bir geçmişe dayanan mücadelesi sonucunda kazanılmış olan kürtaj hakkı, kadının doğrudan bedeni, yaşamı, geleceği üzerinde söz sahibi olması demektir. Bu hakka saldırı, kadının kendisine yapılmış bir saldırıdır. En temel insan haklarından birine tecavüz girişimidir.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kürtajı yasaklayan İrlanda’yı 2 yıl önce, Polonya’yı da geçen yıl suçlu bulmuş ve kürtaj yasağının kadın haklarının ihlali olduğu hükmüne varmıştı. Böylelikle kürtaj ile ilgili yasağın ihlal olarak görülmesi ‘içtihat’ haline gelmişti.
Türkiye’nin de taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, kürtajı yasaklayan ve bir suç olarak gösteren yasalara kesinlikle karşı çıkmakta. Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, 2006 yılında Şili’nin Dördüncü Periyodik Gözden Geçirilmesi sürecine ilişkin hazırladığı raporda kürtajın Şili yasalarına göre her koşulda cezası olan bir suç olarak tanımlamasına yönelik duyduğu endişeyi dile getirmiş, bu tip kısıtlayıcı yasaların kadınları güvenli olmayan, yasadışı yollardan kürtaj olmalarına yol açabileceğini, bunun kadınların yaşam ve sağlıkları açısından risk oluşturacağını ve bu tür kürtajların anne ölümlerinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu belirtmiştir

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre
•Dünyada her yıl uygulanan 46 milyon kürtajın yarısı güvenli olmayan koşullarda uygulanıyor.
• Bu uygulamalar sonucunda yılda yaklaşık 80.000 kadın yaşamını yitiriyor.
• Bu ölümlerin neredeyse tamamı, kürtajın yasaklandığı veya aile planlaması hizmetlerinin yetersiz sunulduğu ülkelerde meydana geliyor.
1983 yılında, kocanın onayına tabi kıldığı için yetersiz de olsa verilen bir hakkı 20 yıl sonra geri almaya, kadın haklarını 20 yıl geriye götürmeye kalkışan Başbakan Erdoğan ve hükümet, Türkiye’de de kürtaj nedeniyle kadın ölümlerinin artmasını “nüfus mühendisliği” uğruna göze alıyor, çünkü “ulusal çıkarlar” kadın sağlığından daha önemli!

İnsan hakları savunucuları olarak, kürtajın yasaklanmasına izin vermemeye kararlı kadın kuruluş ve çevrelerinin her zaman yanında olacağımızı ve kadının bedeni üzerinde yalnızca kadının söz sahibi olmasının vazgeçilmez bir insan hakkı olarak gördüğümüzü duyururuz.
İHD’li kadınlar olarak 3 Haziran 2012 Pazar günü Saat 14:00’te Kadıköy’de olacağız!

“Bedenimiz bizimdir” diyen bütün kadınları da bize katılmaya çağırıyoruz!