25 Haziran sabahı bir kez daha sendikalarımız ve evlerimiz basıldı. Gizlilik kararı olan bir soruşturma çerçevesinde KESK yöneticileri ve üyeleri gözaltına alındı ve hala gözaltındalar. Gözaltına alınanlar arasında herkese nitelikli, eşit, ulaşılabilir, anadilde sağlık hakkı ve tüm sağlık emekçilerine güvenceli iş, güvenceli gelecek mücadelesini yıllardır birlikte yürüttüğümüz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkez […]
25 Haziran sabahı bir kez daha sendikalarımız ve evlerimiz basıldı. Gizlilik kararı olan bir soruşturma çerçevesinde KESK yöneticileri ve üyeleri gözaltına alındı ve hala gözaltındalar. Gözaltına alınanlar arasında herkese nitelikli, eşit, ulaşılabilir, anadilde sağlık hakkı ve tüm sağlık emekçilerine güvenceli iş, güvenceli gelecek mücadelesini yıllardır birlikte yürüttüğümüz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Genel Merkez yöneticilerinden Sıddık Akın, Hasan Kaldık, Fikret Çalağan ve SES Ankara Şubesi yöneticilerinden Erdal Turan var. Tıpkı benzer bir “özel” operasyonla gözaltına alınarak tutuklanan Bedriye Yorgun ve Nurşat Yeşil arkadaşlarımız gibi “gizli” yürütülen bir soruşturmanın hedefi oldular.
Özel yetkili savcılıkların ve mahkemelerin sendikalara ve sendikacılara daha doğru söylemek gerekirse eğitim, sağlık, ulaşım, bütün kamusal hizmetlerin piyasalaştırıldığı ve kamu çalışanlarının güvencesizleştirildiği bir süreçte bu politikalara direnen; barış ve demokrasi mücadelesi veren KESK’e olan ilgisi bitmek bilmiyor.
Dalgalarla gelen operasyonlarda, “gizli” soruşturmalarla savunma hakkı kısıtlanan arkadaşlarımıza yöneltilebilen tek gerçek isnat ise AKP’nin sağlık, eğitim politikalarına biat etmemek, halkın sağlık hakkını ve yaşam hakkını gasp eden AKP politikalarının suç ortağı olmamak, anadilde sağlık hakkını ve onurlu bir barış talebini savunmak.
Ortam dinlemeleri, fiziki takip, teknik takip, soruşturmanın gizli yürütülmesi, avukatla görüşmelere kısıtlamalar, özel yetkiler vs, vs, sağlık alanında yürüttüğümüz mücadeleyi kriminalize etme çabası içerisinde ortaya saçılan onlarca gizemli bilginin ardındaki operasyonların gerçek amacı henüz 15 gün kadar önce gözaltına alınarak tutuklanan sağlık öğrencilerine sorulan sorularla aklımıza kazınıyor. Özetle:
Son dönemde vatandaşlarımızdaki sağlık hizmetlerinden memnuniyet algısının kırılmasını hedeflemekle amaçlanan nedir?
Sağlık öğrencilerine sağlık taraması adı altında gidilen yerlerde özellikle hükümetin sağlık alanında yakalamış olduğu ivmenin altının üstünün deşilmeye çalışılacağı… (…) …devletin yürütmekte olduğu hizmetleri baltalamaya çalışmaktaki amaçlanan nedir? Ya anadilde sağlık hakkı pankartı?
Ve hükümetin sağlık alanında yakalamış olduğu ivmenin altını üstünü deşmeye çalışan sağlık öğrencilerinin bu suçu birlikte işlediği SES’lilerin bir kısmı hala gözaltında.
Soruları tüzüklerle, toplantı kayıtlarıyla süslemeye gerek yok. Belli ki özel yetkililer hükümetin sağlık alanında bir ivme yaşadığını düşünüyor. Ve hükümetin sağlık politikalarını eleştirmeyi “devlet güvenliği” açısından tehlike olarak görüyor. AKP’nin sağlık alnında yakalamış olduğu ivme tanımlaması doğru ama sağlığın piyasalaştırılması hedefinde yakalanan bir ivme bu. Bizlerin sağlık alanında mücadele eden örgütler olarak bu ivmeyi durdurmaya çalıştığımız da gerçek. Hedef ve amaç ta çok net: sağlık haktır satamazsınız! Bu talebi de terörize, kriminalize edemezsiniz. Bastıramazsınız da. Çünkü hergün milyonlarca insan eczaneden ilaçlarını alırken yakalanan ivmenin gerçekliğiyle yüzleşiyor; özellikle kronik hastalıkları olan yaşlılar, emekliler, maaşlarına yansıyan katkı katılım payı kesintilerin yükselen ivmesiyle yüzleşiyor. SGK’nın kapsam dışı tanımladığı tedavilerini yaptıramayan yurttaşların çaresizliği henüz, daha çok, sessiz bir öfkeyi biriktiriyor. Belki bugün eczanelerde yükselen beddualar çalınıyor yalnızca kulaklarınıza ama eminim teknik, fiziki ve “gizli” takiplerinize “alenen” planladığımız sağlık hakkı meclisleri toplantılarının sonuçlarını da takılmıştır. Kadınların altın günlerinin, sabah kahvaltılarının, köy dernekleri toplantılarının sağlık alanında yaşanılan mağduriyetlerin dillendirildiği doğal politikleşme ortamları olduğu da kayıtlarınıza girmiştir.
Hangi memnuniyetten bahsetmiştiniz? Asgari ücretin üçte birinden fazla geliri olanın prim ödeme yükümlüsü olduğu için duyduğu memnuniyet mi bu yoksa. Her gün biraz daha yoksullaştırılan ve güvencesizleştirilen ve memnuniyetsizliği artanlar sağlık emekçileriyle, Erdal’la, Nurşat’la, Fikret’le birlikte mahallelerde kurulmaya çalışılan sağlık hakkı meclislerini ilgiyle takip ediyor, katılıyor. İleri demokrasi naralarıyla kamu emekçilerinin grev hakkını yok sayan AKP iktidarına karşı en anlamlı yanıtı sağlık emekçileri kitlesel katılımlarla örgütlenen grevlerle verirken bu grevleri halk ta hastanelere gitmeyerek destekliyor. İvme dediğiniz şeyin bizleri hızla güvencesizliğe sürüklediği, yıkım olduğu gerçeği çok da uzun süre gizlenebilecek bir durum değil. Biz farkındayız. Belli ki AKP’de.
Anadilde sağlık hakkı talebini kimin talimatıyla savunduğumuzu ve arkasındaki gizli niyetlerimizi sorarsınız ancak. Ama anadilinde sağlık hakkı talebimizle yüzleşemezsiniz. Çünkü anadilinde sağlık hizmeti sunulmayan analarımız, kardeşlerimiz sağlık hizmetlerine erişememektedir. Yüzleşemezsiniz ve gizli niyetler ararsınız. Bu talep politik midir? Elbette politiktir. Ülkemiz halklarının hayatlarını, sağlıklarını yok sayma pahasına anadillerinde sağlık hizmeti sunulmuyorsa ve bu tercih ne kadar politikse, bu politikanın karşısında anadilde sağlık hakkını savunmak ta biz sağlık hakkı savunucuları, yaşam savunucuları için politik bir tercihtir. Ama asla suç değil.
Tıpkı yıllardır “varlığını” inkar ettiğiniz Kürt halkını “yok etmek” için yürüttüğünüz savaşa karşı onurlu bir barışı; on binlerce kardeşimizin ölümü karşısında yaşam hakkını; savaş harcamalarına karşı sağlığa bütçe talebini savunmanın suç olmaması gibi.
Gayet ideolojik, gayet siyasi ve elbette “örgütlü” olan bizler 25 Haziran sabahından önce olduğu gibi, “gizli” operasyonlarınıza en “açık” yanıtımızı vereceğiz. Çok açık ve saçık biçimde AKP’nin sağlıkta yıkım politikasının karşısında “alternatif sağlık politikaları” üreteceğiz. Anadilde sağlık hakkını ve barışı savunacağız. “eğitimlerimiz” “toplantılarımız” “meclislerimiz” “komitelerimiz” olacak belki yalnızca biraz daha fazla öfke ve sorumluluk bilinciyle.
*Sevinç Hocaoğulları
Dev Sağlık-İş Örgütlenme Uzmanı