AKP THY’de nasıl kadrolaştı? THY, Gülen Hareketi’nin sermaye grubu TUSKON için zarar etme pahasına nasıl seferber edildi? THY çalışanlarının ücretleri diğer havayolu çalışanlarına göre ne seviyede? AKP neden korkuyor? AKP, 12 Eylül darbesinde bile görülmeyen bir şekilde havayolunda grevi yasaklayan kanun teklifini meclis gündemine getirirken, İstanbul Havalimanı’nda çalışan kabin memurlarının ve teknik ekibin iş bırakma […]
AKP THY’de nasıl kadrolaştı? THY, Gülen Hareketi’nin sermaye grubu TUSKON için zarar etme pahasına nasıl seferber edildi? THY çalışanlarının ücretleri diğer havayolu çalışanlarına göre ne seviyede? AKP neden korkuyor?
AKP, 12 Eylül darbesinde bile görülmeyen bir şekilde havayolunda grevi yasaklayan kanun teklifini meclis gündemine getirirken, İstanbul Havalimanı’nda çalışan kabin memurlarının ve teknik ekibin iş bırakma eylemi ve direnişi büyük yankı uyandırdı. THY emekçileri tıpkı 23 Mayıs’ta alanları dolduran emekçilerin yaptığı gibi büyük bir özveri ve uyanış ile başarılı bir eyleme imza attılar ve gündeme oturdular. Yüzlerce uçuşun iptal olması, THY’nin kabin ve teknik ekip bulmada zorlanması ve iş yavaşlatma süreci, bu aksaklıkları gidermek için THY’nin uçak kiralama ve stajyerleri 2 saatlik eğitimden geçirip uçuşlara katma çabaları, hele ki Ulaştırma Bakanı’nın tehditleri direnişin ne denli etkili olduğunu gösteren somut örneklerdir.
THY emekçilerinin eylemini ele alırken aslında büyük bir birikimden söz etmek mümkün. Grev hakkını yasaklayan yasa teklifinin meclis gündemine gelmesi bardağı taşıran son damla oldu. Bunun evveliyatı şüphesiz ki mevcuttur.
Kadrolaşma
Özellikle AKP hükümetinin dümeni ele almasının ardından her kurumda olduğu gibi THY’de de muhteşem bir kadrolaşma sürecinden söz edilir oldu. Yaklaşık 10 yıldır “Hoca Efendi” hazretlerinin konuşmalarında sıkça “emrettiği” üzere devletin en ufak hücresine kadar nüfus eden kadrolaşma hareketlerinin THY’ye de sıçramaması olanaksızdı. Birkaç örnek vererek devam edelim. (Örneklerde belirtilen kişilerin bir kısmı aktif olarak hala görevde iken bir kısmı da görevlerinden ayrılmıştır).
AKP’nin eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan herhalde bu konuda en önde boy gösterecektir. Çünkü 3 danışmanı dahil birçok yandaşını THY’de belirli görevlere “göndermiş.” Danışmanlarından Coşkun Kılıç THY Genel Müdür Mali Yardımcısı, Kazım ÇALIŞKAN ise THY İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. Diğer danışmanı Ender Tosun ise THY teftiş kurulu başkanlığına getirildi.
Unakıtan’ın uzman olarak görev yapan yeğeni Özlenen Başoğlu, Satış Artırma Müdürü oldu. Eşi Kamuran Başoğlu ise Uçuş İşletme Koordinasyon Başkanlığı’na atandı.
Fahri Yasin Şener önce THY Genel Müdürü özel kalem müdürlüğüne getirildi daha sonra da İstanbul’dan AKP 1. Bölge milletvekili adayı oldu (seçilemedi).
AKP’de Düzce Milletvekili olmuş Fahri Çakır’ın yeğeni Ümit Çakır, Hukuk Servisi’nde işe başladı.
AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun yeğeni Kemal Babuşçu Kalite Geliştirme Uzmanı olarak işe başladı, kısa sürede Kalite Müdürü oldu, oradan da THY Strateji İş Geliştirme Müdürü oldu.
Erdoğan, çocuklarının üstünde “büyük emeği” olan İşadamı Remzi Gür’ü de unutmamış olacak ki akrabası Ahmet Yorgancı THY’de mühendis olarak görev yaparken İnşaat Emlak Müdürlüğü’ne getirildi. Yine vefalı başbakanımızın(!) Üsküdar’daki villalarını yapan MM Proje’nin sahibi Mehmet Gür’ün yeğeni Murat Gür ise THY Düsseldorf Satış Müdürlüğü’ne getirildi.
Enerji eski Bakanı Hilmi Güler’in kuzeni Ali Güler, AKP’li yönetim işbaşına geldiğinde THY’de uzmandı. Güler bir günde Elektronik Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı’na getirildi. Antalya eski Belediye Başkanı Menderes Türel’in kuzeni Ömer Durna 2005’te Antalya Satış Müdürlüğü’ne atandı.
Örnekler uzatılabilir ve kamuoyuna yansımamış birçok örnek vardır eminim ancak sırf bu kadarı bile yeterli. Kendi yandaşlarını gözünü kırpmadan bir günde THY içindeki önemli mevkilere getiren AKP iktidarının gözünü alınteri ile para kazanan emekçilerin grev hakkına dikmesi bu sürece gelinmesindeki önemli etkenlerdendi. Bu durumu destekler biçimde 29 Mayıs’ta eylemdeki işçilere seslenen Hava-iş genel başkanı Atilay Ayçin şu şekilde konuştu:
“Yarın hazırlıklı olun. Başbakan bütün işini gücünü bırakıp, kürtajdan, normal doğumdan vazgeçecek, ‘efendim siz bir pilotun, bir hostesin kaç para aldığını biliyor musunuz?’ diyecek. Türkiye’de asgari ücretin kaç para olduğunu da söyleyecek, bizi suçlayacak. E peki adam, benim maaşımı söyleyeceksin de yönetim kurulu başkanın talimatıyla uçulmayacak havalarda beni riske atacak uçuş talimatını verenleri de söyleyecek misin? Ayda kaç saat uçtuğumu söyleyecek misin? Her konumda yolcu haklıdır mantığı ile bizi 77 milyon Türkiye’ye esir ettiğini de söyleyecek misin? Eğer bu ülkede asgari ücret düşük, bizim aldığımız para yüksek diye bir kıyaslama yapacaksan, asgari ücretin düşük olması ayıbı da senindir. Bunu da söyleyecek misin? Bunları söylerken kendi adamlarınızın, bir değil beş şirkette yöneticilik yaptığını da söyleyecek misiniz? Çıkıp genel kurullarda ‘anamda işçiydi, babamda işçiydi’ diyerek insanların duygularını sömürüyorsunuz. Bu nasıl bir anlayıştır?”
Cemaati uçuruyor
AKP iktidarı ile THY’de göze çarpan bir diğer husus ise yoğunluktan dolayı ek sefer bekleyen birçok bölgeye sefer yapılmazken, açılan yeni uçuşların özellikle Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen işadamları derneği TUSKON (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) ile paralel olarak cemaat okullarının bulunduğu bölgelere olması idi. Bundan dolayı THY’nin milyonlarca dolar zarara uğradığı söylenmekte. Çünkü yeni bir bölgeye sefer açıldığında uzmanlar genellikle yüzde 50 doluluk oranına bakıldığını söylemekte. Ancak cemaat okulları ve TUSKON’un çıkarlarına paralel olarak açılan seferlerin doluluk oranının yüzde 20’leri dahi geçmemesi büyük maddi kayıplara yol açmakta. THY’nin geçtiğimiz günlerde açıkladığı bilançosunda da net kârının 4 yıl içinde 1 milyar 314 milyon TL’den 19 milyon TL’ye düştüğü ortaya çıkmıştı. Uzmanlar, açılan yeni hatların verimsiz olması nedeniyle kârın düşmesinde önemli etken olduğunu belirtiyorlar.
THY’nin yeni sefer koyduğu ülkeler arasında Tanzanya, Uganda, Etiyopya, Kenya, Gana, Bangladeş, Nijerya, Yemen, Senegal, Sudan gibi ülkeler dikkat çekiyor. Bunun tabii ki iktisadi nedenleri var. Afrika’ya düzenlenilen uçak seferlerini ve cemaate ait okulların çoğalmasını esas olarak kıtada aktif bir şekilde boy gösteren TUSKON ile beraber düşünmek gerekiyor. 2005 yılında kurulan ve cemaatle AKP hükümetine yakınlığı ile bilinen TUSKON, Asya-Pasifik dış ticaretinde milyar dolarlık ihracatlara imza atıyor.
Türkiye ile Afrika ticaret hacmi milyar dolara ulaşırken Özal döneminin yatırımlarıyla ve teşvikleriyle hızla büyüyen Gülenci patron örgütü TUSKON AKP’nin iktidar olmasından sonra Afrika’ya ihracat konusunda en üst sıradaki patron örgütü olmanın keyfini sürüyor.
Çalışma koşulları
12 Eylül darbesiyle başlayan, sermayenin işçi sınıfı üzerindeki baskı ve sömürü aracı haline gelen neoliberal politikalar, uluslararası ve yerli sermayeyle sıkı bir işbirliği içerisine giren AKP iktidarı tarafından olanca hızıyla sürdürülmekte, bu saldırıların ana eksenini de işçi haklarına yönelik saldırılar oluşturmaktadır. Bu uygulamalar emekçilerin sırtına her geçen gün daha büyük sıkıntılar yüklemekte, onları zor şartlar altında çalışmaya zorlamaktadır. THY işçilerinin de bu konuda sıkıntıları vardır. Gündemi sarsan THY işçilerinin eylemlerini sadece grev hakkının elinden alınmasına yönelik bir tepki olarak ele almamak gerekir.
Hava-İş Genel Sekreteri Mustafa Yağcı “Uluslararası standartlara göre iki
uçuş arasındaki dinlenme süresi 12 saat olmalı. Oysa bizde bu süre ana üste 10, diğer meydanlarda 8 saat.” açıklamasıyla çalışma saatlerindeki aksaklığı ortaya koyuyor. Bu durum sivil havacılık terminolojisinde “biriken yorgunluk etkisine” neden olarak uçuş güvenliğini tehlikeye atacak duruma dönüşmektedir. Ayrıca Yağcı’nın dile getirdiği bir başka konu da teknik personelin fazla mesai yoğunluğu ve çalışma saatlerindeki aşırılık. Bu durumda teknik hataların artmasına ve uçuş güvenliğinin tehlikeye girmesine neden olmaktadır.
Yine Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin 29 Mayıs’ta yaptığı konuşmasında “Biz toplu sözleşmemizde sadece para istemiyoruz. Uçağın içerisinde hizmet ettiğimiz vatandaşın insan olduğunu göz ardı etmeden, onun emniyetli ve güvenli uçabilmesi için çaba sarf ediyoruz” diyerek bu noktaya dikkat çekmiştir. Havayolları emekçilerinin çalışma koşullarındaki bu haklı taleplerinin iktidar ve patron sınıfı tarafından “nankörlük” ve “açgözlülük” olarak değerlendirileceği kesindir ancak diğer hava yolları ile karşılaştırdığımızda sonuçlar bize açıkça gösteriyor ki THY çalışanları birçok yönden daha dezavantajlı. Öyle ki THY işçileri Avrupa’da en düşük ücret sıralamasında üçüncü sırada bulunmaktadır. AB ülkelerinin ve ABD’nin ulusal taşıma şirketlerinin maliyet içerisinde ücretlere ayırdıkları paylar, SAS’ta %34, Air France’ta %33, America’da %30, United’de %29, Lufthansa’da %23’tür. THY’de ise bu oran %21’lerde sürünmektedir. Her bir personelin yıllık sosyal maliyeti ise Lufthansa’da 20.800 $, Air France’ta 14.600 $, SAS’ta 14.300 $, Austrian’da 11.300 $, Air Portugal’da 9.100 $ iken THY’de 6.400 $’dır.
Korkuyorlar
Yukarda belirttiğimiz tüm çarpıklıklar, yanlışlıklar ve hak gaspları bir birikim oluşturmuş, son olarak da grev hakkı tırpanlanmak isteyen hava yolları emekçileri yaptıkları eylem ile artık yeter demiştir. Gerek hiçbir yasal dayanağı olmadan THY’nin işçileri işten çıkardığını SMS ile bildirmesi, gerek ilgili Bakan’ın “gereğini yaparız” tehditleri gerekse yandaş medyanın eyleme yer vermeyip onu etkisiz gösterme çabası (bakınız: AKP karikatürcüsü Salih Memecan’ın “iş yavaşlatmada hüsran” konulu çizgisi!) bir korkuya işaret ediyor.
Korkuyorlar! Hem de çok. Çünkü aynı ay içerisinde dörtlediler. Önce işçi sınıfını ve solu bölmeye yönelik tüm çabalara rağmen coşku ile kutlanan 1 Mayıs, ardından tüm yasaklama ve unutturma çabalarına rağmen toplumsal bir tepkiye dönüşen 19 Mayıs kutlamaları, hemen ardında 23 Mayıs’ta sokağa dökülen emekçilerin gövde gösterisi… Şimdi de “yer gök isyan” diyerek hakkını arayan THY emekçileri. Havayolu işçileri daha önce de defalarca greve imza attı. 1977’den 1978 grevlerine, USAŞ grevinden HAVAŞ direnişine, ’91 grevinden 2007 grev oylamasına kadar havayolu işçilerinin tarihinde 8 grev bulunuyor. Yani “düzen” bazlar için 8 korku, 8 panik! Dünkü eylem ise “Havada panik-9” olarak “korku filmleri” serisinde yerini alıyor. Bize düşende bu “korkuyu” büyütmek olsa gerek.
Not: Yazıyı yazdığım vakitlerde THY’nin işten çıkardığını SMS ile açıkladığı çalışanların tekrar işbaşı yapmasını engellediğini, ayrıca grev yasağını getiren yasa teklifinin TBMM’de kabul edildiğini öğreniyoruz. Başbakan Erdoğan ise konu ile ilgili ” ‘Düşünün ki bu grev kanunsuz değil kanunlu olarak da yapıldığında, uzun süreli bir grev olduğu zaman bunun bedelini kim ödeyecek, kim öder? Millet ödeyecek, millet öder” demiş. O zaman soruyoruz, Barcelona, Manchester United ve Kobe Bryant gibi kişi ve kurumlara reklam için milyon dolarları harcayıp emekçisini işten atanlara kol kanat gerenlerin bir gecede milletvekillerine yaptığı zammın bedelini kim ödeyecek?
Tüm bunların üzerine Hava-iş tekrar grev çağrısı yapmış. Yani “Havada panik-10”, coming soon!
30 Mayıs 2012