Amma ve lâkin bu kadar çılgınlık, bu kadar “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!” halleri fazla bize!… Herkesi kör, âlemi sersem sanmayın! Mesullerinden olduğunuz Roboski (Uludere) katliamının mızrağını, ‘yeterince yokmuş gibi davranırsam yok olur,’ çuvalına bu defa sığdıramayınca ve ‘sizin Genelkurmay Başkanınız’ın ABD ziyaretini müteakip kucağınıza düşen Wall Street Journal haberiyle beraber yeni bir viraja […]
Amma ve lâkin bu kadar çılgınlık, bu kadar “nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!” halleri fazla bize!… Herkesi kör, âlemi sersem sanmayın!
Mesullerinden olduğunuz Roboski (Uludere) katliamının mızrağını, ‘yeterince yokmuş gibi davranırsam yok olur,’ çuvalına bu defa sığdıramayınca ve ‘sizin Genelkurmay Başkanınız’ın ABD ziyaretini müteakip kucağınıza düşen Wall Street Journal haberiyle beraber yeni bir viraja girilince, ne sihirdir ne keramet el çabukluğu marifet, alıp kürtaja iliştiriverdiniz. “Her kürtaj bir Uludere’dir,” buyurarak, kadın bedenini mülkünden sayan tek devlet olmasa bile, sizin uslamlamanızı takip edecek olursak, F-16’lar marifetiyle istenmeyen gebelikleri kürtajla sonlandıran tek devletin T.C. olduğunu, lapsüsü mapsüsü aşacak biçimde suratımıza faş ediverdiniz.
O arada belli ki prompter hatasının azizliğinden saçıverdiğiniz “sezaryen … bir cinayet… ehem…”i toparlamak için hâlâ kırk dereden su getiriyorsunuz siz ve yere bakan yürek yakan 6 çocuklu Sağlık Bakanınız; en az 3’le kafayı bozdunuz ya, onu da alıp buraya bağlayıverdiniz: Siz sağ 2’den fazla Türkçük’e imkân veremezmiş sezaryen selamet. Dün (2 Haziran 2012) olağanüstü güvenlik önlemleri altında girebildiğiniz Diyarbakır’dan vermişsiniz izahatinizi yine, “money, money,” minvalinde… Hükümetiniz döneminde getirilen performans sisteminde sezaryenin karşılığı ne, ‘normal’ doğumunki ne, bunu zat-ı âlileriniz merak etmemiş olamaz. Biz de merak ettik doğrusu, merak edip öğrenince de üzülüyoruz haliyle bu kadar ucuz numerolara başvurmanıza… Ne vardı bu kadar yoracak, yorulacak, Sadrazam Vekiliniz Hüseyin Çelik koskoca katliama “operasyon kazası” deyiverdiydi, daha mı mühim ki, “prompter kazası” deyip geçemediniz?… Madem geçemediniz, serde Kasımpaşa delikanlılığı var ne de olsa, deyiverseydiniz bir de madem, sezaryenle, Roboski’de TSK’ya ait, Türkiye topraklarından havalanan savaş uçaklarınca bombalanan, bombardımanla katledildikten sonra da bilmem kaç kez daha yeniden ve yeniden katledilen 34 insan ve ne kürtajdan ne sezaryenden haberi olan, etleri çocuk etlerine yapışıp kalan 10’larca katır arasında nasıl bir ilinti var?.. LYS’ye, ALES’e, böyle akıllara zarar merkezi sınavlara mantık sorusu olarak kor, çözeni de danışmanlığınıza tahsis ederdik…
Eşzamanlı olarak; beş ay sonra gece rüyanızda beceriksiz bir ak sakallı manipülatör görmüş gibi tutup sınır amelelerini bir solukta ‘terör örgütü’yle, siz ve ekibinizin sakındığı ve hatta zûl gördüğü desteği (bakın, edebimden ‘tırstığı için sağlayamadığı’ demiyorum, yiğitliğinize halel gelmesin…) acılı Roboski halkına sağlayanların insaniyetini nekrofiliyle, bu katliamı gündemden düşürmemeye çalışanları “terör örgütü uzantısı” olmakla ilintilendirdiniz. Şu nekrofili yakıştırmasını geçiyorum, benim fantazi sınırlarımı aşar, sizin neo-con muhayyilenizi nasıl aşmadı buna da bir zahmet inovasyon, kreasyon şampiyonu stratejistleriniz makul cevap bulsun. Fakat sarıldığınız her derde deva “terör, terör örgütü, yandaşı, uzantısı,” bilmem ne gibi şirin laflar, şüphesiz işgörür maymuncuklar, teslim etmek durumundayız. Hal-i hazırda dünyada “terörle bağlantılı suçlar” isnadıyla tutuklu bulunanların yaklaşık yarısı Türkiye vatandaşı ve Türkiye mahpuslarında ne de olsa; artmaması için bu korku imparatorluğunda, hiçbir sebep de yok.
Nasılsa, nasıl olup da 10 yılda dünya teröristinin yarısını, hemi de her yaştan, yaratabildiğimizi sorgulayan da yok! Böyle bir milli birlik beraberlik, et-tırnak falan ikliminde hem de…Bu muammayı geçiyorum, “terör örgütü uzantısı” ithamınıza dönüyorum ve diyorum ki Başbakan, bu katliamı gündemden düşürmeye çalışmak devletin bir terör örgütü olduğunun tescilinden başka bir şey değildir!..
Öldürülenlerden birinin yakını olan o mert kadının dediği gibi, belki “hata bir Kürdün AKP’ye oy vermesidir,” ama “kalkıp 34 insanı gözünüzü kırpmadan katlederseniz, bu bir hata değildir, bu caniliktir…”
Bir de af buyurunuz, merakımı celbeden bir husus var: Yeni mi uyandınız o katır sırtında getirilen parça parça bedenlerin cenazelerinin üstlerine örtülenlerin sarı-kırmızı-yeşil “bez parçaları” olduğuna, beş ay sonra mı uyandınız o sınır amelelerinin “örgütle bağlantılı” olduğuna? (Ayıp ayıp, 50 yıldır sınır ticareti yapılıyor oradan, PKK’den çok evvel yani, çok ayıp böyle pespaye manipülasyonlar, şimdi ölü olan o çocuklardan biri, bir türlü temizleyemediğiniz mayında kaybettiği bacağının protez parası için gidiyordu sınıra, böyle “ellerinde harita” imaları filan, çok ayıp!… Şu F-16’nın pilotuyla bir sohbet ederseniz soruverin “sana tutulan fenerleri görmedin mi?” diye… Diyeceğim o ki, savaş uçağı pilotundan karakoluna, komutanlığından erine herkes bilir o “harita”yı. Nasiplenirler de o hareketten kimileri şu ya da bu ölçüde, herkesin malûmu…) Yok, 29 Aralık 2011’den bu yana “terör örgütü bağlantıları”nı biliyordunuz da diyelim, olur a, nezaketten filan dillendirmediniz, ol vakit refikalarınız Emine hanım, kerimeleriniz Sümeyye Hanım ve T.C. Haremi’nden Sorumlu Veziriniz Fatma Şahin’in Roboski’ye keskin nişancılar eşliğinde pek gecikmeli olarak gönderilişini yarın bir gün sizinkine çok benzer çamur at izi kalsın’larla gözünüze sokan olursa, buna da artık, spiralle korunmanın caiz olup olmadığı, kadınların regl dönemlerinde tampon mu kullanacağı yoksam patiska bezden şaşmaması mı gerektiği yönünde bir ahkâm kesersiniz, cümbür cemaat bir tartışma başlar, siz sağ, biz selamet… Nasılsa bu ülkenin başbakanı olarak her meselenin sorumlusu sizsiniz!.. Bütün telaşınızı anladım da, anlamadığım bir husus odur ki, zevceniz ve veziriniz hiç mi bir şey anlatamadılar size o sınır köyü dönüşünde, o pek gecikmeli taziyenin sonrasında? Pek merak ederim, nasıl unutmuşlar o içine içine baktıkları gözlerdeki elemi ve ısrarlı adalet arayışını? “Onlar bizim de çocuklarımız,” dediydi Emine Hanım?.. Vezirinizi göz yaşı dökerken gördümdü mevlüt sırasında?.. Allah Allah? Diyorum, şaşıyor şaşıyor buna şaşıyorum inanınız!..
Peki, kuyuya bir taş attınız ya… Kürtajı alıp varlığından lâfzen de olsa herhalde yeni haberdar olduğunuz, ol sebeple cümle içinde defaatle kullanma telaşına kapıldığınız ‘yaşam hakkı’na bağladınız. İktidar sürtünmesinden aldıkları hazla hızınıza yetişmekte kusur etmeyen vekilleriniz de dört elle sarıldılar bu en temel hak üzerinden kurduğunuz eğreti diskura. Eğreti diyorum, zira Çayan Birben’i ben öldürmedim herhalde? Bir yıl önce Metin Lokumcu’yu da? Uğur Kaymaz’la Ceylan Önkol yakartop oynarlarken ayakları kayıp kafalarını vurdular, öyle mi öldüler peki? AKP döneminde kadın cinayetleri %1400 artmadı galiba? Son 9 yılda 11 bin iş cinayeti de işlenmedi, öyle mi? Predatörlere falan terfi edecek savaş siyasetiniz, yalnızca son 3 ayda 150 civarında askerin ölümüne sebebiyet vermedi, bunu da gözlerden saklayın… Hızını alamayan adaşınız tecavüze uğrayan hemcinslerimiz doğurursa, o bebekleri devletin sahipleneceğini söyledi, kraldan çok kralcı kesilip. Türkiye’deki kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocuk sayısı 800 bin civarındayken, devlet “koruması” altındaki çocuk sayısının sadece 16 bin civarında olduğunu neden söylemiyor? Hem maazallah ben işkillenirim öyle çocukların devlet tarafından korunması gibi bir fikri işittiğimde. 3 bin’e yakın tutuklu ve hükümlü çocuk var bu ülkede. Pozantı’da çocuklara tecavüz edenler Mars’tan ya da Venüs’ten gelmedi. Siz hedef göstermiştiniz bir ara değil m
i “tinerci”leri?.. Yaşam hakkı, öyle mi?!.. HES’ler marifetiyle sularına, yaşam alanlarına, hem de çekinmesiz kaba kuvvet marifetiyle el koyduğunuz köylüler anlatıyor bize kuşuyla, balığıyla, ağacıyla yaşam hakkının ne menem bir hak olduğunu. Anladık; size ölecek askerler lâzım, size ucuz emek lâzım, siz diyemiyorsunuz ama Kürt nüfusuyla baş edecek Türk nüfus lâzım. Saklanmayın öyle üstünüzden başınızdan akıp giden “yaşam hakkı” gibi değerlerin ardına. Sakil duruyor.
Son olarak, dün, şu olağanüstü güvenlik önemleri koridorunun içinden geçip girebildiğiniz şehirde, ‘bedenimiz bizimdir’ diyenleri şaşkınlıktan mıdır yoksa elbette daha yüksek ihtimal alerjiden mi feminist cenahın nezdinizde lânetli iradesine bağlamışsınız. Merd-i kıptî şecaat arz ederken, sirkatin söylermiş: Feminist olmayan kadınların hepten bedenleri müsadere edilebilir kamu malları olduğu zannındasınız zahir? Bu, zihniyettekilere de biz kadın düşmanı diyorduk kibarca. Feminizm de bu yüzden var zaten. Siz, “kadın-erkek eşit değildir” diyebildiğiniz için var. Son derece çirkef birtakım atraksiyonları yüzünden üçüncü dönem de başkenti emanet etmek zorunda kalmış olduğunuz arsız yüzsüz adam tecavüze uğrayan kadınların kendilerini öldürmelerini sırıta sırıta önerebildiği için var. Şimdi siz Haziran bitmeden bu kanunu çıkaracağınızı söylüyorsunuz ya, yani “Ol!” dediniz, olacak ya, feminizmi de TMK’ya ekleyen bir düzenleme yapıverin olsun bitsin, kaşla göz arasında hava iş koluna grev yasağı getirdiniz ya, kaşla göz arasında başta İstanbul olmak üzere şehirleri ve dahi meraları ve ormanları tutanın elinde bırakacak sözüm ona Afet Kanununu çıkardınız ya, her bir meşrepten insan kuyuya attığınız taşı çıkaracağım diye canhıraş uğraşırken, dolmuşlarda bile seks hayatımız konuşulmaya başlamışken, üçüncü köprü ihalesini neticelendirdiniz ya, yaparsınız onu da. Siz de rahat edin, biz de. Döndürüp dolandırmanın alemi yok.
Nihayet, bütün bu sek sek de sek sek oyununda, nasıl anlatsam, böyle acayip fallik binalar dike dike bir doyuma ulaşamadığınız İstanbul’un en yüksek tepesine her bir yerlerden görünecek anlı mı şanlı süngü mü süngü miğfer mi miğfer bir caminin yine “Ol!” buyruğuyla tek ayak üstünde dönen üstün performansınız inanınız bizi soluksuz bıraktı. Bu “vay be!” dedirtecek sekme kabiliyetine hayran olmamak elde değil. Fakat dedim ya, herkesi kör, âlemi sersem sanmayın! Anladık, çok çılgınsınız başbakan!.. Fakat çılgınlıkta yarışabiliriz, haberiniz ola!.. Freni patlamış tır gibi girdiniz dükkânlarımıza, o şangırtılardan dökülüp saçılanlara elimiz böğrümüzde bakakalacağız da size ve en az sizin kadar çılgınlıkta sınır tanımayan ekibinize biiir bir hesap sormayacağız, hesabı verene ve haddinizi bilip ağzınızdan çıkanı kulağınız duyana, elinizi de dilinizi de suyumuzdan toprağımızdan köyümüzden şehrimizden rahmimizden hayatımızdan tepemizden dağımızdan çekene kadar diklenmeyeceğiz, öyle kolayına yakanızdan düşeceğiz sanıyorsanız pek fena yanılırsınız. Kazan kaynıyor, haberiniz ola. Biz bu oynadığınız oyuna gelmedik, haberiniz ola. O yüzden, ben şimdi; yalnızca bedenime, özerkliğime, kararıma, hayatıma sahip çıkmak için değil, yaşam düşmanlığınızın da hesabını sormak için Kadıköy’e gidiyorum. Bunların hiçbiri için size borçlu değilim. Sizin gibilere rağmen bunlar benim oldu, yalnızca benim!.. Size de sormadım doğurup doğurmayacağımı, kaç tane doğuracağımı, nasıl doğuracağımı!.. Sormadım size, Roboski’yi gündemden düşürmemek için uğraşıp uğraşmayacağımı. Bütün bunlar yüzünden, “Çocuk katili AKP, kadın katili AKP, Roboski’nin katili AKP!” diye, “Jin, jîyan, azadî,” diye binlerce hemcinsimle birlikte haykırmak için, “Katillerden hesabı kadınlar soracak!” demek için evden çıkıyorum ben muhterem Başbakan. Evden çıkmak için sizden izin almadığıma bozulursanız bozulduğunuzla kalırsınız, üzgünüm. Diyeyim ama: Unutmayın, kadınlar bir kez evden çıktı mı sizi nereye kadar kovalayacaklarını Pentagon bile öngöremez!..