AKP bir yandan “katılımcı, şeffaf ve demokratik anayasa” söylemiyle halkı meşgul ederken, diğer taraftan “işini yürütüyor” 12 Eylül referandumunda “yargıyı özgürleştiren” AKP bu kez de “Toplumun bütün kesimlerince benimsenecek daha katılımcı, şeffaf ve demokratik bir anayasa” söylemiyle karşımızda. Yeni anayasanın “ciddiyet” seviyesini Başbakanın, ayaklarının yerden kesildiği bir ortamda, İngiltere uçağında verdiği beyanatında bulduk: “Başkanlık Sistemi”ni […]
AKP bir yandan “katılımcı, şeffaf ve demokratik anayasa” söylemiyle halkı meşgul ederken, diğer taraftan “işini yürütüyor”
12 Eylül referandumunda “yargıyı özgürleştiren” AKP bu kez de “Toplumun bütün kesimlerince benimsenecek daha katılımcı, şeffaf ve demokratik bir anayasa” söylemiyle karşımızda. Yeni anayasanın “ciddiyet” seviyesini Başbakanın, ayaklarının yerden kesildiği bir ortamda, İngiltere uçağında verdiği beyanatında bulduk: “Başkanlık Sistemi”ni tartışmalıymışız…
Türkiye’deki iktidarların sık kullandıkları bir “siyaset hilesi”, halkın beklentilerini istismar edip, bu beklentilerin tam tersine sonuçlar veren düzenlemeler yapmak: “Ak deyip b.k etmek”. Bunu 12 Eylül’ü yargılayacağız söylemiyle cilalanan “Yargı Operasyonu” konulu anayasa değişikliğinde yaşadık.
“Gündem oyunları” ise Türkiye’deki iktidarların sık başvurdukları bir başka siyaset hilesi. Böylece, kamuoyu, hiçbir sonuç çıkmayacağı bilinerek ortaya atılan suni gündemler, bu gündemler üzerinden üretilen polemiklerle meşgul edilirken “atı alan Üsküdarı geçer.”
AKP iktidarı bu iki yöntemi de “ustalıkla” kullanan bir dalaverecilik ve ikiyüzlülük örneği olarak karşımızda duruyor.
Yeni anayasa tartışmalarının kısa dönemde bir “gündem oyunu”, uzun dönemde ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ve genel seçimlere yönelik bir demagojik yatırım olduğu giderek belirginleşiyor.
AKP’nin bir “AKP Anayasası”nı referanduma götürecek çoğunluğu yok. Kürt halkı bu imkanı AKP’nin elinden aldı. “Uzlaşmaya dayalı” bir “sivil anayasa” sonucunu elde etmek bakımından AKP + CHP, AKP + MHP veya AKP + BDP uzlaşmasının ise gerçekçi formüller olmadığı belli.
Bu durumda AKP’nin toplumu yeni anayasa tartışmalarıyla oyalayarak “yol almaya” çalıştığını; sonrasında da bir “uzlaşma”nın sağlanamamasını malzeme yaparak Türkiye toplumunun karşısına dördüncü kez “yeni anayasa vaadiyle” çıkmak için kullanacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor.
AKP bir yandan “katılımcı, şeffaf ve demokratik anayasa” söylemiyle halkı meşgul ederken, diğer taraftan “işini yürütüyor.”
Hükümet,enflasyonun iki haneli rakamlara oturduğu bir dönemde kamu çalışanlarına %3’lük zammı dayatıyor. KESK greve gideceğini açıklıyor. Başbakan “memurun grev hakkı yok” deyiveriyor. Ama siz sıkmayın canınızı, “katılımcı, şeffaf ve demokratik” bir anayasa yapacağız ya…
Hükümet, Roboski katliamının faillerini gizlemek için takla üzerine takla atıyor; tutuklu milletvekillerinin kapısına, her yeni “çözüm tartışması”nı çözümsüzlüğe sürükleyerek kilit üstüne kilit vuruyor; KCK operasyonları ile dışarda BDP’li siyaset ve yerel yönetim kadrosu bırakmıyor, ne gam…. “Katılımcı, şeffaf ve demokratik” bir anayasa yapacağız ya…
İş cinayetlerinde dünya birinciliğine doğru emin adımlarla ilerliyormuşuz; grev hakkı geçtiğimiz yıl neredeyse hiç kullanılamamış; taşeron işçiliğinin asıl işverenlerin başvurduğu bir hileli çalışma yöntemi olduğunu saptayan mahkeme kararları uygulanmıyormuş ne gam… “Katılımcı, şeffaf ve demokratik” bir anayasa yapacağız ya…
Ama “katılımcı, şeffaf ve demokratik” bir anayasa rüyası gördüren AKP’nin gerçekte istediğinin ne olduğu da paçalarından akıyor.
“Sendikal hak” adına “kırıntı” dahi içermeyen, yalnızca sendikaya üyelikte “noter şartı”nı (onu da yasa yürürlüğe girdikten bir yıl sonra) kaldıran yasa taslağı, bir yıl daha ertelendi.
Çalışma Bakanlığı taşeron işçilerinin mücadeleyle elde ettikleri mevzileri ellerinden almak için “yasal dayanak üretmeyi” amaç edinen bir “taşeron reformu”nu pişiriyor.
“AKP Meclisi”, fukaranın evini başına yıkabilmek için “Yağma Yasaları”nı ardı ardına diziyor.
4+4+4 rezilliği, bütün okulların İmam Hatipleştirilmesi süreci olarak dolu dizgin sürdürülüyor.
AKP’nin “gizli elleri”, Hizbulkontra’ya “Kürt-İslam Partisi” kurdurup, oyunu alamadığı dindar Kürt seçmenini BDP’den koparma operasyonuna girişiyor.
Ve Tayyip Erdoğan toplum idealini ortaya koyuyor: “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek din!”
Yine de, “katılımcı, şeffaf ve demokratik anayasa” gündemine taraf olalım derseniz, ben de size “enayiliğinize doymayın” derim.