Yeni Akit gazetesi Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Esra Arsan’ı ANF’yle yaptığı söyleşi nedeniyle hedef gösterdi. AKP hükümetinin gazetecilere dönük baskılarını eleştiren Arsan’ın özgürlük talebi “örgüt yandaşlığı” delili olarak nitelendi Bilgi Üniversitesi Medya İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Arsan, ANF’den Ali Barış Kurt’la yaptığı söyleşi bahanesiyle Yeni Akit’in karalama kampanyasına maruz kaldı. KCK, Ergenekon […]
Yeni Akit gazetesi Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Esra Arsan’ı ANF’yle yaptığı söyleşi nedeniyle hedef gösterdi. AKP hükümetinin gazetecilere dönük baskılarını eleştiren Arsan’ın özgürlük talebi “örgüt yandaşlığı” delili olarak nitelendi
Bilgi Üniversitesi Medya İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Arsan, ANF’den Ali Barış Kurt’la yaptığı söyleşi bahanesiyle Yeni Akit’in karalama kampanyasına maruz kaldı. KCK, Ergenekon gibi operasyonlarla gazetecilerin tutuklanmasını eleştiren Arsan hakkında Yeni Akit’te “Üniversitede bir PKK yandaşı” başlıklı bir haber yapıldı. Arsan’ın söyleşide baskıları eleştiren ifadeleri “örgüt diliyle konuşuyor” denilerek haberleştirildi. Habere konu olan ANF söyleşisinde gazetecilerin haber yapma faaliyeti yüzünden yargılanır hale geldiğini söyleyen Arsan’ın kendisi de beyanat verdiği için Yeni Akit tarafından suçlu ilan edildi.
Haberinde “yandaşlık” iddiasını ortaya atıp buna dair hiçbir somut dayanak göstermeyen gazete, Arsan’ın 2008’de akademisyenler tarafından yayımlanan ‘Üniversitelerden Başka Bir Ses Yükseliyor’ bildirisine imza attığını hatırlatıp türban yasağını da desteklediğini iddia etti. 500 akademisyenin imza attığı bu bildiri ne türban yasağını destekliyor ne de bu yasak üzerinden muhafazakar bir kutuplaşma yaratılmasına onay veriyor, üniversitelerde demokratik bir bakış açısının egemen olmasını istiyordu.
Yeni Akit’te Furkan Altıok imzasıyla çıkan ve Arsan’ı yıpratma amacı taşıdığı anlaşılan habere Arsan Twitter hesabından tepki gösterdi. Yeni Akit’e tazminat davası açacağını söyleyen Arsan, gazetenin haberde kullandığı dil ve söylemin KCK iddianamesi gibi ötekileştirici ve yanlış ifadelerle dolu olduğunu belirtti.
Arsan ANF’ye ne demişti?
Yeni Akit’in açıklamaları nedeniyle suçlulaştırmaya çalıştığı Arsan’ın habere konu olan ANF söyleşisi şöyleydi:
Doç. Dr. Arsan: Gazeteciler artık tutuklanarak öldürülüyor!
Doç. Dr. Esra Arsan, Kürt basınına yönelik baskılarılara ve tutuklu gazetecilerle ilgili iddianameye tepki gösterdi. ANF’ye değerlendirmede bulunan Arsan, gazeteciliğe başladığı yıl ile şimdiki dönem arasında baskı ve yasaklar bakımından herhangi fark görmediğini, açıkladı. Hiçbir gazetecinin çalıştığı kurum üzerinden suçlanamayacağına dikkat çeken Arsan, gazetecinin sadece gerçeğe sorumlu olduğunu belirtti. Arsan, anaakım medyadaki sessizliği de eleştirerek, “Tarih onların zavallı olduğunu yazacak” dedi.
‘DEHŞETLE İZLİYORUZ…’
Bilgi Üniversitesi Medya İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Arsan, ‘KCK’, Ergenekon, Devrimci Karargah gibi önemli ve hassas dava süreçlerinde gerçekleşen tutuklamaların anayasa, TCK, basın yasası ve Türkiye’nin imzaladığı pek çok uluslararası sözleşmeye aykırı olarak yapıldığını belirtti.
“Ülkemizde demokrasi, insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü önünde Demokles’in kılıcı gibi dikilen Terörle Mücadele Kanunu kullanılarak, muhalif, alternatif, eleştirel gazeteciler, düşünürler, akademisyenler ve üniversite öğrencileri hapse atılıyor” tespitini yapan Doç. Dr. Esra Arsan, tutuklamalar için gerekçe gösterilen ‘suç unsurları’nın ise ‘haber yazmak, basın toplantısı izlemek, yasal siyasi parti mitinglerine katılmak, protesto gösterilerinde yürümek veya yasal parti akademilerinde ders vermek’le sınırlı olduğunu belirtti.
İddianamede bu örneklerden yola çıkarak hareket edildiğini ve dolayısıyla suç teşkil etmeyen faaliyetleri nedeniyle gazetecilerin halen tutuklu kaldıklarını belirten Arsan, “Terörle Mücadele Kanunu’nun tutuklama ve gözaltılara yetmediği durumlarda ise, ‘sehven’ uydurulan asılsız delillerle insanların çok uzun süren dava süreçleri boyunca hapiste tutuklu kaldıklarını, masumiyetleri ispatlanana kadar yıllarca ilk davalarının görülmesi için özgürlüklerinden alı konulduklarını dehşetle izliyoruz” dedi.
Özellikle iktidarın eleştirisi, devletin yanlış işlerinin gözler önüne serilmesi gibi durumları ‘gazetecinin asli görevi’ şeklinde tanımlayan Arsan, “Sözgelimi, Pozantı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Kürt çocuklarına devlet işkence ve kötü muamele yapıyor. Bu haber değeri taşır. Çünkü, öncelikle çocukların büyüklerle aynı cezaevlerinde olması yanlış. Bir de devlet bu çocukları koruyamıyor, onlara sahip çıkmıyor. Bu kamu yararı içeren bir haber değeri taşır. Eğer bir gazeteci bunun haberini yaptı diye o gazeteci de hapse atılıyorsa ve ‘terörist’ damgası yiyorsa, o ülkede çok ciddi bir demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü sorunu var demektir. Biz de bu baskıcı ve yasakçı rejimi yaşıyoruz maalesef” diye konuştu.
‘Gazeteci istediği yerde çalışır; çalıştığı yayın organı üzerinden suçlanamaz’
Doç. Dr. Esra Arsan, gazetecilerin sadece gerçeğe karşı sorumlulukları olduğunu ifade ederek, tutuklu gazetecilerle ilgili iddianamede gazetecilerin çalıştıkları yayın organları üzerinden suçlanmalarını eleştirdi. “Bir gazetecinin sorumluluğu gerçeğe karşıdır. Yazdığı haberin doğruluğu, dengeli oluşu, adil oluşu gazetecinin sorumluluğundadır. Haber doğru değilse, yasalar ve etik gazeteciyi ve çalıştığı kurumu hesap vermeye zorlar” hatırlatmasını yapan Arsan, ekledi: “Ancak, bir gazeteci şu ya da bu ideolojik arka planı temsil eden bir gazetede çalışmaktan dolayı suçlanamaz, ona önyargı ile bakılamaz, marja itilemez, terörist ilan edilemez. Sürmekte olan basın davalarına veya TMK ile ilintili davalara baktığımızda, daha çok Kürt medyası ve sol medyada çalışan gazetecilerin tutuklandığını görüyoruz. Eh, bu gazetecilerin iktidara muhalif olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla, açılan davalar açısından çok sorunlu, ciddi hukuki ihlaller içeren bir tablo ile karşı karşıyayız.”
‘İnsan hayatını gasp etmek de, cinayettir’
Doç. Dr. Esra Arsan, AKP Hükümeti’nin anti-demokratik uygulamalarını, gazeteciliğe başladığı ilk yılları örnek göstererek, şöyle değerlendirdi: “Gazeteciliğe başladığım 1980 sonrası ile bugünü kıyasladığımda, darbe döneminin baskıcı, yasakçı zihniyetiyle bugün arasında bir fark göremiyorum. 1980 sonrasında asker karşıtı, Genelkurmay karşıtı yazı yazmak yasaktı. Ama 1983 sonrası hükümetler eleştirilebiliyordu. Belediye ve bürokrasideki yolsuzluklar yazılabiliyordu. Değişen ve dönüşen ekonomik/finansal yaşama ilişkin çok ağır eleştiriler yapılabiliyordu. Hayali ihracat haberlerini ve IMF karşıtı haberleri hatırlayın. Özellikle Bankacılık sisteminin değişmesi ve yeni burjuvazinin oluşma dönemi olan 1980’lerde Turgut Özal’ın eşi Semra Özal için ‘Lale Devri’ haberleri yapılabiliyordu. Polisin işkenceleri dergilere kapak olabiliyordu. ’90’larda ise Genelkurmay’ın baskıcı yasakları nedeniyle Güneydoğu’da yaşanan köy boşaltmalar, faili meçhul cinayetler, adam kaçırmalar, gazeteci öldürmeler haber olamıyordu. Ama, yine de, bunları bir şekilde yazmaya cesaret eden Kürt ve Türk gazeteciler oldu. ’90’larda gazeteciler şimdilerde ortaya çıkan derin devlet ilişkileri ve işbirlikleriyle faili meçhul cinayetlere kurban gidiyorlardı. Bugün ise gazetecileri susturmak için hapse atıyorlar; öldürmüyorlar. Ama bir insan hayatını haksız yere uzun süre gasp etmek, rehin almak da bir tür cinayettir aslında. Bu nedenle, ben aslında bugün yaşananları gazetecilik
ve gerçeğin yazılabilmesi açılarından çok daha kötü görüyorum. Yolsuzluk yazılamıyor, insan hakları ihlalleri yazılamıyor, iktidarı eleştiren gazeteciler hapse atılıyor ve bunlar yapılırken ‘bizim bir amacımız var -ki bu da askeri vesayetten kurtulmak olarak nitelendiriliyor- bu amaç için yer yol mübah’ anlayışı güdülüyor. Bence bu noktada amaç, aracı da sonucu da meşru kılmaz. İnsan hayatları ve özgürlükler rehin alınarak yapılan hiçbir girişim olumlu da olamaz.”
‘Tarih, anaakım medyanın zavallı olduğunu yazacak’
Arsan, Kürt ve muhalif gazetecilerin üzerindeki baskıya, anaakım medyanın ise sessiz kaldığını vurguladı. “Bence tarih bu dönem için anaakım medyanın baskıcı bir korku rejimi ve maddi baskılarla köşeye sıkıştırılmış çok zavallı bir durumda olduğunu yazacak. Ancak, tarih bu duruma karşı kayıtsız kalan, insan hayatları harcanırken, gencecik gazeteciler, öğrenciler hapislerde yatarken sesini çıkartmayan halkımızın kötü bir sınav verdiğini yazacaktır” dedi.
‘Anaakım medyadan çok medya tüketicisini suçladığını’ kaydeden Arsan, “Bu sessizliğin, iktidarın yanlış işlerinden hiç rahatsız olmayan ve hatta buna göz yumarak çıkar sağlamaya çalışan müşterici siyasetçi-oy veren ilişkisinden büyük hicap duyuyorum” ifadelerini kullandı.
ANF NEWS AGENCY