İlk ve son defa konuşuyorum. Ölümün verdiği ruhsatla. Üstümüze gökten ateş yağdı o gün. Nemrut ateşi. Siz o gece 34 İbrahim kaybettiniz. Ben kaybetmedim. Ben onlarla birlikteyim Ben bir katırım. Bildiğiniz katır. Size birkaç şey söyleyeceğim. Söylemem lazım. Kimi yazarlarınıza, yöneticilerinize, paşalarınıza cevap olsun diye değil. Onlara cevap vermek utandırır beni. Onlar gitsin benzerleriyle konuşsun. […]
İlk ve son defa konuşuyorum. Ölümün verdiği ruhsatla. Üstümüze gökten ateş yağdı o gün. Nemrut ateşi. Siz o gece 34 İbrahim kaybettiniz. Ben kaybetmedim. Ben onlarla birlikteyim
Ben bir katırım. Bildiğiniz katır. Size birkaç şey söyleyeceğim. Söylemem lazım. Kimi yazarlarınıza, yöneticilerinize, paşalarınıza cevap olsun diye değil. Onlara cevap vermek utandırır beni. Onlar gitsin benzerleriyle konuşsun. Ama televizyonlardan, gazetelerden evlere durmadan onların sözü giriyor. O evlerde büyüyen çocuklara duyururum belki sesimi. Bir tek onun için söz aldım. İlk ve son defa.
Benim tanrımın şimşeğini biliyorum, kinsizdir o. Bunlar kin doluydu. Başka tanrıların kini. Nemrut’un kini. Her biri bir İbrahim’in üstüne düştü o gece ateş toplarının. O gece siz 34 İbrahim kaybettiniz. Ben kaybetmedim. Ben onlarla birlikteydim. Hep birlikte kalacağım. Dağların çocuklarıyla.
Burada çocuklar çabuk büyür. Dünyanın her yerindeki yoksul çocukları gibi. 12-13 yaşlarında koca adamlardır. Kalplerindeki dağ kadar büyük olurlar. Onlar dağın kalbidir, dağ da onların. Yük götürürler o çocuklar. Dünyanın her yerindeki yoksul çocuklar gibi. Ben de yük götürürüm, onların yükünü. Onlarsa dünyanın yükünü götürürler.
Ateşli yerler buraları. Yerden, havadan, her yönden hep ateş gelir. İnsanların kalbinde ateş vardır. Ölümün ateşi. Genç ölülerin ateşi . Ve yaşam ateşi. O gece gökten geldi ateş. Yağmaya başladığında bir şey yapamadık. İbrahim’in tanrısı vardı, bizim yoktu ateşe serin ol diye emredecek. Bize ateş emredilmişti. Yükümüzle öldük, iki teneke mazot, birkaç paket sigara öteberi… Çocukların sırtında dünya, kalplerinde dağ, damarlarında gelecek arzusu.
Aranızda adımı küfür yapanlar var, neden bilmem. Bir canım ben de. Sanmam tanrı beni küfür olarak yaratmış olsun. Benim tanrım öyle olamaz, çocuk canına kanına doymayanların tanrısı olabilir. Bilmiyorum.
Güzel çocuklardı. Bilmediğim bir dili konuşurlardı. Ben hiçbirinizin dilini bilmem zaten. Bilmem de gerekmez. Asker, politikacı, yargıç değilim, katırım ben. Dil bilmem gerekmez.
Çocuklara kaçakçı dediniz. Suçmuş kendi topraklarında gezmek, ekmek aramak. Bizim dünyamızda sınır yok. Bilmiyorum neden yeryüzünün bir yerinden ötekine gitmek suç olsun. Suç sizsiniz. Kaçakçı değil o çocuklar. Kaçakçı sizsiniz, siz gerçeği gözlerden kaçıranlar. Yaşamı. Umudu.
Biriniz, bir bakan mıydı ne, bizim haklarımızdan söz etti, bizim haklarımızı koruyacağını söyledi. Sonra ateş geldi gökten, hakkımız, payımız olarak. Bir başkası, gazeteci mi yazar mı ne, anamla babama laf söyledi. İnsan çeşit çeşit. Anne babalarına bakarak insan, hayvan seçiyor kimi. Biri vardı, Hitler mi ne, milyonları yaktı sırf anne babalarını beğenmediği için. Anladım ki onun soyu aranızda geziyor, yaşıyor. Siz onun soyunu koruyorsunuz, çocukları değil. Medeniyet diyorsunuz buna. Daha çok dişi var bu medeniyetin. O soyu kurutmazsanız sizin adınız küfür olur, benim değil.
Yasak aşkın meyvesiymişim ben. Doğru, tanrının her canlıya verdiği aşkın meyvesi. Yalan aşkın meyvesi değilim ama. Devlete, onun putlarına, paralara, yalanlara, mermiye, mayına, bombaya, jetlere aşkım yok. Biraz ot, biraz saman ve biraz su yeter bana. İnsanları kırmak, insanları insanlara kırdırmak, başka hayvanları yok etmek için kimseden para almıyorum. Soyumuzu ne başka hayvanlardan ne de eline kalem verilen hayvanlardan üstün sayıyorum. Yaşamak sizinkiyse benim ölümüm iyidir. Sizin adınız doğruluksa benim adım küfür kalsın.
Ben ilk ve son defa konuştum. Ölümün verdiği ruhsatla. Yanımdaki çocuklarsa her gün konuşacak. Okulları olmasa da konuşacak. Dağ dilinde, su dilinde, taş dilinde, toprak dilinde, çiçek dilinde, kurt, kuş dilinde her gün, konuşacak, konuşulacak…