Bizler, yıllardır emeği ihale masalarında insan onuruna aykırı bir biçimde kölece alınıp-satılan, güvencesiz, kuralsız, esnek çalışmaya karşı; “güvenceli iş insanca yaşam” için sendikamız Devrimci Sağlık İş çatısı altında mücadele veren sağlık işçileriyiz. Hastane yöneticileri ve siyasi iktidar partisi tarafından, “sendikaya üye” olduk diye tehdit, baskı ve işten atılmalarla karşı karşıya kaldık. İşverenin bu baskı ve […]
Bizler, yıllardır emeği ihale masalarında insan onuruna aykırı bir biçimde kölece alınıp-satılan, güvencesiz, kuralsız, esnek çalışmaya karşı; “güvenceli iş insanca yaşam” için sendikamız Devrimci Sağlık İş çatısı altında mücadele veren sağlık işçileriyiz.
Hastane yöneticileri ve siyasi iktidar partisi tarafından, “sendikaya üye” olduk diye tehdit, baskı ve işten atılmalarla karşı karşıya kaldık. İşverenin bu baskı ve engellemesinin önüne geçebilmek ve işimizi geri alabilmek için 26 Ocak 2011 tarihinde “işyerimiz hastanedir terk etmiyoruz, işimizi geri istiyoruz” şiarıyla hastane bahçesinde kurduğumuz çadırla direnişimizi başlattık.
Kimliğimizi yok sayanlara karşı verdiğimiz mücadelede çok şey yaşadık, onlarca gözaltı ve saldırıya maruz kaldık. Hastane bahçesinde 24 saat direniş yürüttük, tüm dostlarımızın, kurumların ve mücadele arkadaşlarımızın desteğiyle yürüyüşler yaptık, İl Sağlık Müdürlüğü ve Samsun Valiliği önüne kendimizi zincirleyerek sesimizi duyurmaya çalıştık. Ankara’ya yürüdük, Sağlık Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptık, müsteşarla görüştük, Kızılay Meydanı’na yattık, taleplerimizi haykırdık. Defalarca saldırıya uğradık, çadırlarımız söküldü, eşyalarımıza el konuldu, gözaltına alındık. Bunlar 500 güne yaklaşan direnişimizde yaşadıklarımızdan sadece birkaçı… Geçen yılki (2011) 1 Mayıs’ta 95. günü olan direnişimizle alanlardaydık. Direnişimizi 1 Mayıs alanlarında anlatmak için kürsüde konuşma hakkı istedik. 1 Mayıs tertip komitesindeki KESK temsilcileri buna izin vermedi ve söz hakkımızı kullanamadık. Direnişimizin coşkusu ve sıcaklığı ile değerlendirilmesi gereken bir tepkimizi alanda ifade ettik. 2011 1 Mayıs’ından sonra onlarca saldırıya maruz kaldık. Bize desteğe gelmeyenlerin, yanımızda olmayanların eksikliğini hissettik ama, hepsi bizim sendikamızdır düşüncesiyle başta KESK olmak üzere tüm eylemlerde yerimizi aldık. İnanmıştık, kurtuluşun tek başına olmayacağına!
2012 1 Mayıs’ına, 1 Mayısın anlamını alanlara taşımak için hazırlandık. 460 günlük bir direnişle işçilerin birlik, dayanışma ve mücadele gününe taleplerimizle birlikte katılıyorduk. Bu 1 Mayıs bizim için önemliydi gözler bizim üzerimizdeydi. Amacımız var olduğumuzu ve 460 gündür direniş yürüttüğümüz kentimiz Samsun’da tüm 1 Mayıs kitlesiyle birlikte güçlü bir şekilde dimdik ayakta durabildiğimizi gösterebilmekti.
1 Mayıs, 8 saatlik iş günü mücadelesi; 1848’lerde “bütün ülkelerin işçileri birleşin” şiarı ile 1. Enternasyonalin kuruluş bildirgesinin ” işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” öngörüsüyle örgütlenen dünya işçilerinin birlik ve dayanışmasıyla gerçekleştiği gibi, bugün de ülkemiz ve dünyada işçilerin birlik, dayanışma ve mücadelesiyle hak gaspları ve güvencesizlik ortadan kaldırılabilir.
Bu inançla bizler, güvenceli iş güvenceli gelecek ve çalışma hakkımız için DİSK’in bayrağı ve sendikamız Devrimci Sağlık İş’in önlüğüyle direnen işçileriz. Mevcut iktidar partisinin ve hastane Başhekiminin, bizlere karşı tutumunu, hem bizlere yapılan saldırılar hem de basına yapılan açıklamalarda görüyorduk. Ama inatla biz haklıyız, biz kazanacağız diyorduk!
AKP Samsun İl Başkanı bizler için; “onlar marjinal örgütlerle beraberler, orda huzursuzluk yapıyorlar, istenmedikleri yerde zorla duruyorlar ve alsınlar tazminatlarını gitsinler” gibi açıklamalarıyla bizleri yalnızlaştırmak isterken, hastane Başhekimi “onlar şov yapıyorlar, amaçları farklı onlar birilerine hizmet ediyorlar” açıklamalarıyla yapılan haksızlıkları, yolsuzlukları unutturmaya çalıştılar. Bizler ise işçi birliğiyle, dayanışmayla ve mücadeleyle bu baskılara göğüs gerdik.
Bunları neden anlatıyoruz, yaşanan şeylerdi bunlar. Ama bunların kulaklardaki yankısı ve bu yankılanma kulaklarımıza geldi, 2012 1 Mayıs’ında. Mücadeleyi beraber yürüttüğümüz ve sokaklarda “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz ” sloganıyla, bizlere güvencesizliği ve insanlık dışı çalışma koşullarını dayatanlara karşı barikatta yer aldığımız KESK’li ağabeylerimiz, ablalarımız ve kardeşlerimiz;
Evet, 2012 1 Mayıs’ı. DİSK, KESK ve Türk-İş temsilcilerinden oluşan 1 Mayıs Tertip Komitesi çağrı yaptı 22 kurum bu toplantıya katıldı. Bizler de ordaydık ve toplantıda 1 Mayıs kürsüsünde kısa bir konuşma hakkı istediğimizi dile getirdik. 460 günlük direnişimizden, güvencesizliğe karşı, insanca yaşam için verdiğimiz mücadeleye “direnişe” destek veren yoldaşları selamlamak istedik.
Toplantıda tertip komitesi ve 19 kurum haklı talebimizin karşılanmasını ifade ederken, KESK’e bağlı Eğitim Sen ve BES Şube Başkanları (KESK dönem sözcüsüne ragmen) şiddetle karşı durdular. Eğitim Sen ve BES Şube Başkanları tarafından mücadele geleneklerimize ve KESK’in tarihine hiç yakışmayan sözler söylenmesini hayret ve üzüntüyle izledik. Böylece KESK’li bazı arkadaşlar direndi, biz bu söz hakkına karşıyız, karar aldık konuşmayacaklar! 78’liler Derneği, HDK, Halkevleri, Emekli Sen, CHP gibi 19 kurum kürsüde konuşmamız gerektiğini ifade etti.
Toplantı sonunda KESK dönem sözcüsü Suat Yıldız; direnişçiler KESK’in konuşmasından sonra kürsüye çıkarak selamlama yapması ve kısa bir konuşma yapmasının gerektiğini buradaki iradenin isteğinin kabul edildiğini açıkladı. Ayrıca bu karar, 1 Mayıs programının aktarımı çerçevesinde basına da duyuruldu.
Direnenler olarak sevindik, 1 Mayıs’a birlik, dayanışma ve mücadeleyle girecektik.
Toplantıda karar alınmasına rağmen itirazlar ve tartışmalar 1 Mayıs sabahına kadar devam etti. 1 Mayıs toplanma yerinde kortejler kuruldu. 1 Mayıs alanına geldik, giriş esnasında pankartlarımız kürsüden okunmadı. Kriz alana girmeden başladı.
Konuşmalar başladı, kürsünün önü KESK’liler tarafından çevrelenip barikat kurmaya başlandı. Özlem duyan herkes için birlik, dayanışma ve mücadelenin kenetlenmiş barikatı olması gerekliydi aslında. Ama o barikat biz direnen işçilere kurulmuştu. Sıra bize geldiğinde kürsünün önüne geldik. O ara avukatımız da yanımızdaydı. KESK dönem sözcüsü konuşmasının sonunda “Samsun Gazi Devlet Hastanesinde direnen” derken, mikrofon kısıldı, müzik verildi. Direnişçiler olarak barikattakilere, “müsaade edin geçelim, şimdi başkan bizi kürsüye çağıracak” sözlerimiz fili müdahale ve engellemeyle karşılandı.
Evet, İstanbul’da Taksim 1 Mayıs Kürsüsünde kavgamızı büyük bir onurla yüz binlerle buluşturduk, ama direnişimizin şehrinde Samsun’da kürsüye çıkamadık, konuşamadık, selamlayamadık! “1 Mayıs’ta taşeron işçinin söz hakkı bile yokmuş” dedirttiler. Peki, neydi bu tutumunun nedeni? İşveren ve iktidar partisiyle aynı dilden bizlere; “marjinal örgütlerle berabersiniz, şov yapmayın burası çadır değil, sizlere konuşma hakkı yok” dedirten düşünce!
Sermayenin işçilerin bölünmesi için geliştirdiği değişik istihdam biçimleri ve tümünün aynı çatı altında örgütlenmesini engellemeye çalışması, çalışanları birbiriyle rekabet haline sokma isteğinden kaynaklanır. Biz işçiler, sermayenin böl ve yönet taktiğine ses çıkarmayacak mıyız? Biz, taşeron işçiler tüm işçilerin birliği için hatta en fazla ücreti alan ve kendilerini güvenceli hisseden arkadaşlarımızın da haklarını da savunmak üzere, tüm emekçilerin birliği için mücadele ediyoruz.
Sendikal hakkımızı ve güvenceli iş talebimizi engellemek veya yok etmek istey
enlere karşı verdiğimiz mücadeleyle yıkılmadıysak ve kazanımlar elde ettiysek, şu bilinmelidir ki “kurtuluş işçi sınıfının eseri olacak” felsefesini, bürokratik sendikal anlayışlara anlatmak bizim bundan sonraki görevimizdir.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Zafer direnen emekçinin olacak!
Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde
474 gündür süren direnişimizden sevgilerle…
* Yüksel Arslan
DİSK / Devrimci Sağlık-İş Samsun Temsilcisi