İngiliz işçi sınıfının sinemadaki sözcüsü Ken Loach’un senaristi Paul Laverty ile Taksim Meydanı’ndaydık “Ken Loach’un senaristi Paul Laverty, İşçi Filmleri Festivali için İstanbul’a geliyor, bir de 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyor” haberini duyan bir editörün “O zaman sen de 1 Mayıs’a onunla katıl” demesi, en doğal gazetecilik refleksinin gereği muhtemelen. 1980’lerin ortalarında Nikaragua’da bir insan hakları […]
İngiliz işçi sınıfının sinemadaki sözcüsü Ken Loach’un senaristi Paul Laverty ile Taksim Meydanı’ndaydık
“Ken Loach’un senaristi Paul Laverty, İşçi Filmleri Festivali için İstanbul’a geliyor, bir de 1 Mayıs’ta Taksim’e yürüyor” haberini duyan bir editörün “O zaman sen de 1 Mayıs’a onunla katıl” demesi, en doğal gazetecilik refleksinin gereği muhtemelen. 1980’lerin ortalarında Nikaragua’da bir insan hakları örgütünde çalışan bir avukatken Ken Loach klasiği ‘Carla’nın Şarkısı’nı yazarak sinemaya adım atan İskoç senarist, o günden bugüne Loach’la beraber Britanya sinemasında sol duyarlılığın resmi ismi gibi. Yani editör haklı, Laverty tam 1 Mayıs’ta yanında olunacak kişi.
Laverty’yle Beşiktaş’ta Halkevleri pankartının arkasında buluşuyoruz. 55 yaşındaki senaristin heyecanı, Taksim’e çıkmadan belli… Londra’da 1 Mayıs’ın bu kadar coşkulu geçmediğini, coşkunun Madrid ve Barselona’yla eşdeğer olduğunu söylüyor. Laverty, İşçi Filmleri Festivali’nin açılışında da gösterilecek ‘Yağmuru Bile’nin yönetmeni ve aynı zamanda da partneri olan Iciar Bollain’le İspanya’da yaşıyor. Yol boyunca da İspanya’yı aklına getiren ayrıntılarla karşılaşıyoruz. ‘Haydi Barikata’nın melodisini hemen tanıyıp “Bu İspanya devrimci şarkısı, bunu ‘Ülke & Özgürlük’te çalmıştık” diyor.
Beşiktaş’tan Halkevleri grubunun önünde İşçi Filmleri Festivali grubuyla yürümeye başlıyoruz. Laverty’nin ilk dikkatini çeken Metin Lokumcu posteri. Lokumcu’nun Hopa mitingi sırasında polisin sıktığı biber gazı sonrası kalp krizi geçirip öldüğünü öğrenince hikâyeyi derinlemesine inceleyeceğini söyleyerek afişin fotoğrafını çekiyor. Yanımızdan ‘Su haktır satılamaz’ pankartıyla geçen göstericiye işaret ediyorum. Konunun, Bolivya’da suyun özelleştirilmesi girişimiyle yaşanan su savaşlarını çıkış noktası yapan ‘Yağmuru Bile’ye gelmesini umuyorum tabii ki. Laverty de ‘Yağmuru Bile’nin hem Güney Amerika’da hem de İspanya’da eylemlerde kullanılmasından ne kadar memnun olduğunu açıklıyor: “Filmler hayatın içine girmeli”…
Taksim’e yaklaştıkça soru-cevap şeklinde gelişen bir konuşma zorlaşıyor. Sloganlar ve marşlar arasında, ses kayıt cihazının ses alıp alamadığı konusunda Laverty benden endişeli. Ama zaten senaristin etrafında olanlara yaptığı yorumlar izlenim için daha zengin malzeme sunuyor. Yol-İş kortejinden bir göstericinin sinemaya ne kadar uyacak bir suratı olduğundan bahsediyor örneğin. En çok ilgisini çeken ise bir göstericinin çaldığı tulum… “Gayda gibi” diyor.
Göstericinin Celtic formasına benzer yeşil gri şeritli tişörtü ve ‘İskoç kızılı’ saçları, Laverty’yi daha da keyiflendiriyor. Yanına gidip konuşuyor, fotoğraf çektiriyor. Büyük balıkların küçük balıkları yuttuğu bir karikatürün altında ‘Bilgisayar mühendisleri sendika kuracak’ yazılı pankart, Laverty için başka heyecan kaynağı. Fotoğrafını çekmek için koşarak yanımızdan uzaklaşıyor. Döndüğünde İşçi Festivali düzenleme komitesinden Önder Özdemir, Laverty’yi eski Dev Maden-Sen Genel Başkanı Çetin Uygur’la tanıştırıyor. Bu tanışma Laverty’nin Vedat Türkali hayranlığını öğrenmemize vesile. Uygur’un Türkali’ye 2006 İşçi Filmleri Festivali’nde plaket verdiğini öğrenen Laverty, yazara hayranlığını dile getiriyor.
En son ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’yı seyretmiş, filmin Anadolu’nun hiç görmediği bir yüzünü göstermesini ve kara mizahını çok sevmiş. Laverty’nin senaryosunu yazdığı yeni Ken Loach filmi ‘Angels’ Share’ de Cannes’ın yarışma bölümünde gösterilecek. Arkamızdaki kortejin müziğiyle ilgili “Fatih Akın filmleri gibi” nitelendirmesini yaptıktan sonra “Ken de burayı çok severdi” diyor. Polis barikatlarından geçip alana giriyoruz. İlk izlenimlerini soruyorum. “Özelleştirme yalanını kimsenin yutmadığını göstermek için her koldan işçiler bir arada, yol işçileri, mühendisler. Ve bir kutlama bu. Aileler, arkadaşlar, çocuklar bir arada… Çok cesaretlendirici.”
1 Mayıs sahnesindeki konuşmacıların “Sanatçılar da aramızda” anonsuna vesile olan malum Tayyip Erdoğan konuşmasını aktarıyoruz, “Bu konu önemli, söyleyeceklerim var” diyor. Gezi Parkı’nın girişinde dans eden bir işçi kadını görüp “Çocukluğuma döndüm sanki” dedikten sonra Erdoğan’ın “Tiyatroları özelleştireceğiz” açıklamasıyla ilgili düşündüklerini sıralıyor: “Beni çok üzdü. Tiyatroya ve sinemaya dair çok tepkici bir yaklaşım… Orijinal, eleştirel, ‘sakıncalı’ eserlerle karşılaşamayacağız. Sermayedarların kâr etmesi için kültürün özelleştirilmesi büyük bir tehlike.”