Bazı şeylerin ancak belli koşullarda gerçekleşebileceği gerçeği gibi: Bazı şeyleri ancak sosyalizm başarabilir. Küba, devrimin ilk yıllarından beri 0-7 yaş arasındaki bütün çocuklara ve gebelere günde yarım litre süt veriyor. Üstelik paketlenmiş değil, günlük taze süt. Üstelik herkesin kapısının önüne kadar getiriyor. Küba başka şeyler de yapıyor. Her düzeydeki eğitim ve sağlık hizmetini parasız sunuyor. […]
Bazı şeylerin ancak belli koşullarda gerçekleşebileceği gerçeği gibi: Bazı şeyleri ancak sosyalizm başarabilir.
Küba, devrimin ilk yıllarından beri 0-7 yaş arasındaki bütün çocuklara ve gebelere günde yarım litre süt veriyor. Üstelik paketlenmiş değil, günlük taze süt. Üstelik herkesin kapısının önüne kadar getiriyor.
Küba başka şeyler de yapıyor. Her düzeydeki eğitim ve sağlık hizmetini parasız sunuyor. Dünyada Sağlık Bakanlığı’na en yüksek oranlı bütçeyi ayırıyor, bütün aşılarını kendisi üretiyor, vb.
* * *
Bizde yeni başlatılan süt dağıtımındaki sorunlar açısından, kapitalizmin yapısal sınırlılıklarıyla tanımlı birkaç noktanın altını çizelim:
1- Süt yaşamın her döneminde temel gıdadır. Ancak özellikle okul öncesi çağda vazgeçilmezdir. Küba bu nedenle sütü 0-7 yaş arasındaki çocuklara ve gebelere dağıtır.
Bizde sosyal bir proje olarak sunulan süt dağıtımında okul öncesi dönemin pas geçilmesi, dağıtımın organize edilemeyecek olmasıyla ilgilidir. Kim götürecek sütü tek tek evlere.
Bu tür işler geniş ve aktif toplum katılımı ve iş üzerinde uzmanlaşmış, niyetli, parayı değil halkı düşünen kamucu bir sistem gerektirir. Kafayı devletin küçültülmesine takmış Türkiye’nin bu organizasyonu gerçekleştirme olanağı yoktur. Çocukların topluca yaşadıkları okullarda bile daha ilk günden ortaya çıkan sorunlar ortadadır.
2- Pastörize süt de iyidir ama en iyisi taze süttür. Pastörizasyonun koşulları kötüyse sütten mikroorganizma bulaşma riski vardır. Daha önemlisi, pastörize sütün içine konduğu ve uzun erimde kanserojen etki göstermesi muhtemel olan saklama kaplarıdır. En iyi süt cam şişedeki süttür.
Türkiye’de piyasada cam şişede günlük süt tüketiminin özendirildiği bu günlerde, okullarda pastörize süt tüketiminin dağıtımı bu açıdan ilginçtir.
3- Kapitalizmin nesnel yasaları her konuya burnunu sokar. Engelleyemezsiniz. Sosyal bir iş bile planlansa bundan en nihayetinde tekeller yararlanır.
Bu gerçek süt dağıtımında da ortaya çıkmış bulunuyor. Koskoca AKP süt toplamak için köylüyle mi uğraşacak, köye mi gidecek ti ? Tabi ki iş büyük firmalara ihale edilecekti. Yılmaz Özdil’in yazısından öğreniyoruz: İzmir Belediyesi köylüden sütün litresini 37 kuruştan alırken, AKP süt tekellerine 53 kuruş ödüyor.
Süt dağıtımı gerçekten sosyal bir proje midir, yoksa yeni bir ihale kıyağı mı ?
“Olsun, çocuklarımız süt içiyor ya” diyemezsiniz, diyemeyiz. Çünkü işi başka türlü organize etmek, kaynağı doğrudan köylüye aktarmak olanaklı.
4- Eğer kamucu ve sosyal hedefleri olan bir ülke ve/ya da siyasi iktidar iseniz, bu işleri şöyle yaparsınız ya da bu işlerin şu türden sonuçlara yaramasını sağlayacak türden özel bir çaba gösterirsiniz:
Süt dağıtımı, süt üreticisi küçük köylünün refahını artırmalı, süt dağıtımından esas kazanan küçük köylü olmalıdır. Yetmedi: Küçük köylü piyasa güçleri karşısında hep güçsüz olduğu için, süt dağıtımı projesi küçük köylünün bir araya gelme, örgütlenme, örneğin kooperatifleşme davranışını ortaya çıkarmalıdır.
Ama bu da kapitalist ülkelerde ve AKP gibi cemaat dışındaki her tür örgütlenmeye düşmanca bakan bir siyasi iktidar döneminde olacak iş değildir.
Sütçülük, hayvancılık ağır iştir, köylünün hakkını vermelisiniz. Bizim Oralar’da köylü bir litre sütü Sütaş ve Yörsan gibi tekellere 55 ile 75 kuruş arasından satıyor. Yörsan’ı hatırlarsınız, sendikalaştılar diye işçilerin anasını bellemişti. Sütaş aldığı bu sütü litresi yaklaşık 3 liradan marketlerde tüketiciye sunuyor. Neden aradaki büyük farkı tekellere yediriyoruz ? Sonra markete uğrayan süt üreticisi köylü bir litre su için 1-1.5 lira para ödüyor. Bir litre süt ancak yarım litre suyun yerini tutabiliyor. Bu bile bize örgütsüz köylü ile tekelci sermaye arasındaki güç farkını kanıtlıyor. Buna da sütün politik ekonomisi deniyor.
5- Bu gerçekler ışığında şunu da görmemiz gerekir: Süt dağıtımı gibi sosyal projelerin maliyetini minimize etmenin tek yolu aracıların ortadan kaldırılmasıdır. Üretimin en verimli ve sağlıklı biçimde gerçekleştirmenin yolu ise üretim ve dağıtımda ölçek büyütmek, yani üretim araçlarını merkezileştirmektir. Eğer bir il değil de ülke ölçeğinde süt dağıtacaksanız bunun en iyi yolu kooperatifler de değil, devlet çiftlikleridir.
* * *
Sütten nerelere geldik. Konu süt olsa da, üretimi, dağıtımı ve sağlıklı tüketilmesi hiç de “sütten” değil.
O nedenle AKP’nin bu sosyal projesini de şüpheyle yaklaşalım: Sermayenin maddi bir çıkarı (zaten amacın stokları eritmek olduğunu söylemişler miydi) ve AKP’nin de kendi dinci rejimini pekiştirecek popülist niyetleri olmasa okullara süt girmez.
Girse de yüksek ihtimal bozuk girer. Artık ayıklayın pirincin taşını: Süt paketleri mi yırtılmıştı, bozuk sütler mi paketlenmişti, paketlenenler süt değil de peynir altı suyu muydu ?
Bunları araştırmak için de araştırma komisyonları kurarsınız: Alın size yeni sosyal işler.