Kamu emekçileri, AKP ile güdümündeki Memur-Sen’in orta oyununu sokakta ve işyerlerinde bozdu. Trenler durdu, okullar boşaltıldı, vergi daireleri, bazı adliyeler, postaneler ve hastaneler çalışmadı. AKP’nin toplu sözleşmedeki çok düşük zam teklifi, Roboski katliamına, 4+4+4 eğitim sistemine, süt skandalına yönelik tepkilerle birlikte “güvenceli iş, insanca yaşam” talebiyle birleşti. Kamu emekçilerinin AKP’ye olan öfkesi ortaya çıktı. Yıllar […]
Kamu emekçileri, AKP ile güdümündeki Memur-Sen’in orta oyununu sokakta ve işyerlerinde bozdu. Trenler durdu, okullar boşaltıldı, vergi daireleri, bazı adliyeler, postaneler ve hastaneler çalışmadı. AKP’nin toplu sözleşmedeki çok düşük zam teklifi, Roboski katliamına, 4+4+4 eğitim sistemine, süt skandalına yönelik tepkilerle birlikte “güvenceli iş, insanca yaşam” talebiyle birleşti. Kamu emekçilerinin AKP’ye olan öfkesi ortaya çıktı. Yıllar sonra bir grev nedeniyle hükümetin bakanları televizyonlarda boy gösterdi. “Grev yasak” deseler de, “Tabii memurlar tepki gösterecek” demek zorunda kaldılar.
Toplu sözleşme görüşmelerinde hükümetin son zam teklifi daha önceki toplu görüşmelerdeki tekliflerden çok daha düşüktü. Son teklif 2012 için yüzde 3,5 + 4, 2013 için yüzde 3 +3. Üstelik sosyal haklar kısmı, bazı hizmet kollarına yönelik süt, yoğurt ve kent içi ulaşım kartı yardımları dışında yoktu. Toplu sözleşmedeki teklif o kadar kötüydü ki, 2010’da “Eveeet” diye bağıran ve “Grevsiz Toplu Sözleşmeyi”, “ileri demokrasi” adımı olarak selamlayan ve bu fikri örgütleyen Memur-Sen bile “iş bırakırız” demek zorunda kaldı. Sahi, 2010’da “Yetmez ama evet” diyenler bile “AKP’nin ileri demokrasisinin” ilk meyvelerinden toplu sözleşme konusunda neden bir şey demedi?
Demiryolcular kamu emekçilerine moral verdi
Toplu sözleşme görüşmeleri 14 Mayıs’ta başladı ve hükümetin ilk teklifi üzerine KESK 15 Mayıs günü “23 Mayıs’ta grevdeyiz” dedi. Sonrasında Kamu-Sen de KESK’le birlikte grevde yer alacağını açıkladı.
23 Mayıs’ın gücü, 22 Mayıs 23.59’dan belli olmaya başladı. 23 Mayıs’ın ilk dakikalarında KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) ve Kamu-Sen’e bağlı Türk Ulaşım-Sen ülke genelinde tüm garlarda iş bıraktı. Konya’da polis, Afyon’da da Memur-Sen grevi kırmaya çalıştıysa da trenlerin durmasını engelleyemedi.
Demiryolu emekçilerinin başarısı, kamu emekçilerine moral verdi. BTS Genel Başkanı Yavuz Demirkol’un dediği gibi oldu: “Arkadaşlarımız sabah kalktıklarında trenlerin çalışmadığını gördüklerinde daha bir motive olacaklardır.”
Öğretmenler okulları boşalttı
Sabahın ilk ışıklarıyla ilk ve ortaokullarda toplanan Eğitim-Sen’liler okullarına “Bu işyerinde grev vardır” pankartlarını astı. Onlar astıkça öğrenciler de okul olmadığı için ayrı bir heyecan yaşadı. Bazı üniversitelerde de grev yüzde yüze yakın katılıma ulaştı. Büro Emekçileri Sendikası (BES) ülkedeki vergi dairelerinin büyük kısmını durdurdu.
Eğitim-Sen’liler okul okul dolaşıp çoğalarak kent meydanlarına yürüdü. İstanbul’da kamu emekçilerinin mahallelerden kent meydanlarına kadarki seyahati, ulaşım hakkı eylemlerinin ve 25 Kasım 2009 grevinin kültür haline getirdiği biçimde, yani parasız ulaşım hakkını kullanarak gerçekleşti. Sefaköy’den Çapa koluna gelen eğitim emekçileri turnikelerden atlarken, Kadıköy’deki 4.500 kamu emekçisi vapur iskelesine gelince, görevliler turnikeleri devre dışı bırakmak zorunda kaldı.
Kamu emekçileri sokakta
23 Mayıs’ta greve yoğun bir katılım sağlanırken kamu emekçileri Türkiye’nin birçok kentinde sokağa çıktı. Meydanlar kamu emekçilerinin sloganlarıyla inledi. Birçok ilçede de eylemler yapıldı. Eylemlerde, hükümetin zam teklifi protesto edilirken Roboski katliamına, AKP’nin süt skandalına, 4+4+4 eğitim sistemine yönelik tepkiler de gündeme geldi. Tüm tepkiler, “güvenceli iş, insanca yaşam” talebi altında ve AKP’ye yönelik büyük bir öfke şeklinde birleşti.
İstanbul’da 11 bin kamu emekçisi Beyazıt Meydanı’nda buluştu. Eylemcilerin içinde bir tek BTS üyeleri yoktu zira onlar garlarda grevi sürmesini sağlamaktaydı. Bazı eğitim emekçileri, PTT çalışanları ve büro emekçileri de işyerlerinden ayrılmadı. İstanbul’da alanlara çıkan kamu emekçisi sayısı az olsa da birçok kurumda grev yüzde yüze yakın bir katılımla gerçekleşti. İstanbul’daki yürüyüşe en kitlesel katılımı Eğitim-Sen sağladı. Eğitim-Sen’i BES takip etti. SES’in katılımı 21 Aralık 2011’deki sağlıkçıların grevine göre daha azdı. Tüm Bel-Sen de kitlesel katılan sendikalardandı. Eğitim-Sen’liler en çok “Parasız eğitim, parasız sağlık” sloganını ve AKP karşıtı sloganları attı.
Grevin işyerleri dışında örgütlenmemesinin yanı sıra güçlü bir kamuoyu yaratılamamasının bir sonucu olarak toplumsal muhalefetin diğer bileşenlerinin katılımı cılızdı. Beyazıt’ta hiçbir gençlik korteji yoktu; DİSK, TMMOB ve TTB çok zayıf katıldı; siyasi partilerle demokratik kitle örgütleri çok azdı; işçi katılımı ile mahallelerden katılım çok düşüktü.
Ankara’da polis, Kamu-Sen’lilerin KESK’lilere katılmasını engellemek istedi. Hatta Kamu-Sen’lilere saldırdı; Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk da biber gazıyla tanıştı.
Diyarbakır’da yüz kişilik Memur-Sen korteji Dağkapı Meydanı’na yaklaşınca, polis “Yürümeyeceksiniz” dedi ve Memur-Sen geri döndü. Birkaç saat sonra Eğitim-Sen ve demokratik kitle örgütlerinin olduğu bin kişilik kortej Dağkapı Meydanı’nı zorladı. 2 saat kadar süren zorlamanın sonunda, polis saldırısına rağmen geri çekilmeyen kamu emekçileri Dağkapı Meydanı’na girdi. Benzer saldırılar Mersin’de de yaşandı, Mersin’de de kamu emekçilerinin direnci polisi yendi.
Grev süresince gözler 21 Aralık 2011’deki g(ö)revi gerçekleştiren sağlıkçıları, genel kurul süreçlerinde gerçekleştirilen eylemlerdeki kitlesellikleriyle mimar, mühendis ve şehir plancılarını aradı ama bu kesimler zayıf bir katılım gösterdiler. Temsili düzeyde katılımlar güçlü bir destek duygusu yaratmaya yetmedi.
O sırada başka yerlerde…
Greve işçilerin ve toplumun diğer kesimlerinin katılımı azdı. Ancak işçiler, AKP’ye yönelik tepkilerini farklı biçimlerde gösterdi. Hava-İş üyesi üç bin işçi AKP’nin ‘Sivil havacılık işkolunda grev yasağı getirilmesi teklifini’ protesto etti. Aynı gün Bakan Faruk Çelik, “Yasalarda kamu emekçisinin grev hakkı yok” derken, sivil havacılık işkolundaki grev yasağı teklifi grev hakkının nasıl ve neden yasaklandığına dair önemli bir olaydı. Çünkü AKP, sivil havacılık işkolunda grev kırıcılığı yapamadığı için grevi yasaklamak istiyordu. Milyonlarca emekçinin sokaklarda kazandığı grev hakkı, bir milletvekilinin teklifi ile emekçilerin elinden alınmak isteniyordu. Bu sırada Adana’da işlerine geri dönmek için direnen enerji işçileri iki defa polis saldırısına maruz kaldı. İşçilerin amacı Toroslar Elektrik Dağıtım AŞ Genel Müdürü ile görüşmekti sadece. Karşılarında polis copunu buldular. İşçiler neden işten atılmıştı peki? Üç aydır ödenmeyen maaşlarını istemişlerdi… Grev karşısında “yasalara” sarılan Çelik’e hatırlatma: “Bir işçi maaşını 21 gündür alamamışsa işe gitmeyebilir ve bu nedenle işten çıkarılamaz” der özetle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34’üncü maddesinde…
Memur-Sen iki arada bir derede
Grevin gösterdiği bir diğer önemli sonuç da sadece zam oranlarının düşüklüğü değil AKP’nin genel anlamda kamu emekçilerine yönelik itibarsızlaştırma politikalarının (kamu emekçilerini sadece maaş bekleyen insanlar olarak topluma sunma, öğretmenlerin 3 ay yattığını iddia etme, sağlıkçıları hedef haline getirme vs…) Memur-Sen üyelerini bile itiraz noktasına getirdiği idi.
Memur-Sen son güne kadar, “Toplu sözleşmenin muhatabı benim, referandumda ‘hayır’ diyenlerin konuşmaya hakkı yok” diyerek hükümeti savundu. 21 Mayıs saat 00.00’da anlaşmazlık zaptı imz
alanmadan birkaç dakika önce “Daha fazla beklemeye gerek yok, teklifi kabul etmiyoruz” diyen diyen Memur-Sen’in Genel Başkanı hemen Başbakanı aradı. Başbakanın yanıtı “Cari açık, bütçe açığı ve Orta Vadeli Plan” vs oldu; yani bu “son teklif” idi. Başbakanın son teklifinin ardından Memur-Sen ilk defa AKP’nin teklifini reddetti.
Memur-Sen’i zor durumda bırakan en önemli etken şüphesiz KESK’in grev ilan etmesiydi. Memur-Sen üyeleri, yönetimlerinin “AKP’den umut kesilmez” tavrıyla KESK’in “grev” tavrı arasında gidip geldi. Hükümet yeni teklifini yüzde 3,5 + 3,5 olarak açıklayınca Memur-Sen içindeki üyelerin tepkisi artmaya başladı. Son güne kadar toplu sözleşme masasında kalan Memur-Sen yönetimi, özellikle Eğitim Bir -Sen’den gelen basınçtan kurtulmak için “İş bırakma eylemi konusunda sendikaları serbest bıraktık” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Hükümetle toplu sözleşme görüşmelerini yürüten Memur-Sen Genel Sekreteri Hacı Bayram Tonbul’un şu sözleri Memur-Sen’in yaşadığı sıkıntının kanıtı: “Masa kalkmış ama rakipleriniz eylem kararı alıyor. Siz eylem yapmazsanız, öğretmenlerin ek ödeme almasından rahatsız mısınız diye sorulacak. İki arada bir derede kaldık. Memur-Sen olarak sendikaları serbest bıraktık. Enerji, büro, ulaştırma, bayındırlık, sağlık, Birlik Haber Sen, eyleme katılıp bütün yurtta iş bıraktı.”
Tepki AKP’ye olunca bakanlar konuştu
Kamu emekçilerinin tepkisinin yöneldiği ortak hedef AKP iktidarı olunca AKP’li bakanlar açıklama üstüne açıklama yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, kamu emekçilerinin grev hakkının yasada olmadığını belirtti. Yasada olmayan hakları istemenin de yasalar çerçevesinde isteneceğinden bile bahsetti. Devletin kasasında para olduğunu ifade eden Çelik, kamu emekçilerine “Hazıra dağ dayanmaz” deyiverdi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da açıklamasında sayılarla oynadı. Bol sıfırlı konuşan Babacan, TL’den atmakla övündükleri altı sıfırı kamu emekçisine verilen maaşın toplamını telaffuz ederken ekleyiverdi: 100 katrilyon.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Memuru ezdirmedik”, “enflasyon tahminimiz yüzde 3 civarında ancak aradaki farkı memura vereceğiz” gibi geçiştirme oyunlarına başvurdu.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, grevden belki de en çok etkilenen bakanlardan oldu. Grevden bir gün önce İstanbul Maltepe’deki Eğitim-Sen üyelerine “uyarı kağıtları” gelmişti ancak grev sürerken Ömer Dinçer şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı: “Greve katılan öğretmenlere soruşturma açılmayacak.”
Kısaca grev, AKP’li bakanları konuşturdu da konuşturdu. Grev olduğundan haberi olmayan ve öğlen saatlerinde televizyonunu açan herhangi biri, kamu emekçilerinin grev yaptığını, AKP’nin 12 Eylül referandumunda vaat ettiği “özgürleşme”nin ve “ekonomi tıkırında” sözlerinin “yalan” olduğunu öğrenmiş oldu.
KESK gerçek gücün fiili meşru mücadelede olduğunu gösterdi
KESK, 2010 yılında 12 Eylül referandumundan bir ay önce başlayan görüşmeler sırasında “Grev” kararı almayarak düştüğü hataya tekrar düşmedi. KESK, grevle birlikte kamu emekçisinin gerçek gücünün üye sayısıyla değil meşru taleplerini, fiili ve militan bir mücadeleyle sokakta göstermekten geçtiğini kanıtladı; kamu emekçilerinin mücadelesinin sürükleyicisi olduğunu da bir defa daha gösterdi.