Devrimci Sağlık İş Sendikası yönetim kurulu üyesi Tufan Sertlek, DİSK Genel Kurulu sonrası yazdıkları yazıya Yürüyüş Dergisi’nden gelen karşılıkla ilgili kısa bir bilgi notu kaleme aldı. Aşağıda sırasıyla Sertlek’in bilgi notunu, Yürüyüş Dergisi’nin söz konusu “yazı”sını ve ilgili haber ve yazıların linklerini bulabilirsiniz * * * DİSK Genel Kurulu tartışması ve Yürüyüş Dergisi’nin yazdıkları… DİSK […]
Devrimci Sağlık İş Sendikası yönetim kurulu üyesi Tufan Sertlek, DİSK Genel Kurulu sonrası yazdıkları yazıya Yürüyüş Dergisi’nden gelen karşılıkla ilgili kısa bir bilgi notu kaleme aldı. Aşağıda sırasıyla Sertlek’in bilgi notunu, Yürüyüş Dergisi’nin söz konusu “yazı”sını ve ilgili haber ve yazıların linklerini bulabilirsiniz
DİSK Genel Kurulu’na ilişkin Genel Kurul sonrası yazdığımız yazıya Yürüyüş Dergisi’nden bir karşılık geldi. Biz yazımızda; Devrimci Sağlık İş Sendikası’nın bir süredir sınıf hareketinin temel meselesi haline gelen güvencesizliğe karşı yürüttüğü mücadeleyle bu konuda önemli bir deneyim elde ettiğini, bu alanda DİSK’in mücadele ruhunu en iyi şekilde temsil etmeye çalıştığını, bu mücadele anlayışının ve dinamizminin DİSK yönetiminde yer almasının DİSK için önemli olduğunu savunduk ve bu nedenle aday olduğumuzu dile getirdik.
DİSK’in mevcut haliyle sınıflar mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılayamayacağı ve yeni bir sendikal mücadele anlayışının gerekliliği üzerine yaptığımız öneriler 1990’lı yılların ortalarından bu yana temsilcilerimiz vasıtasıyla bütün DİSK toplantılarında ve ilgili kamuoyunda her düzeyde dile getirilmiştir. Son 15 yıllık DİSK yönetimleri bunun canlı şahididir. Bu düşüncelerin güncel bir özeti DİSK Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada Genel Başkanımız tarafından dile getirilmiştir. Hal böyleyken Yürüyüş Dergisi’nin sadece yönetime girmek istediğimizi ama işçi hareketine ve DİSK’in mevcut haline ilişkin hiçbir düşünce üretmediğimiz eleştirisini ve sendikal mücadelemize ilişkin yer alan “dernek faaliyetinden bile geri” değerlendirmesini sendikal mücadeleyi takip eden kamuoyunun takdirlerine bırakıyoruz.
Öncelikle belirtmek isteriz ki, bu satırlar bir cevap yazısı değil, bazı gerçeklerin bilinmediğini varsayarak yazdığımız bir “bilgi notu”dur. Yürüyüş Dergisi’nden gelen cevabi yazıyı okuyunca neden kısa bir bilgilendirme yazmayı tercih ettiğimiz konusunda bize hak vereceğinizi umuyoruz.
Tufan Sertlek
Devrimci Sağlık İş Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi
Yürüyüş Dergisi‘nin 29 Nisan 2012 tarihli nüshasında yazdıkları:
Dev-Sağlık-İş “Devrimci Sendikacılık” Dersi Vermeden Önce Devrimci Olsun!
Sendikaları Bu Hale Getiren Reformist Sendikal Anlayıştır!
Dev Sağlık-İş Yönetim Kurulu Üyesi Tufan Sertlek Sendika.Org’da Halkevci Dev Sağlık-İş’in Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun DİSK’in 14. Genel Kurulu’nda listeye alınmaması üzerine Devrimci İşçi Hareketi’nden (DİH) DİSK Genel Başkanı seçilen Erol Ekici’ye yönelik eleştirileri var.
Eleştirinin temelini, Arzu Çerkezoğlu’nun “neden yönetime alınmadığı” oluşturuyor.
Peki neden illa yönetime alınmanız gerekiyor? Tamam siz girdiniz, sizin yerinize kimin çıkartılmasını istersiniz? Yönetime seçilen herkes kötü siz en iyisisiniz. İşçi sınıfının çıkarlarını en iyi siz temsil ediyorsunuz. En mücadeleci sendikacı sizsiniz. Yönetimde siz olursanız iyi, olmazsanız kötü.
Tufan Sertlek, yazısında “devrimci sendikacılık” dersi veriyor. Biraz mütevazı olun. Ayaklarınız yere bassın. Kime ne anlatıyorsunuz?
Siz mi devrimcisiniz? Siz mi devrimci sendikacılık yapıyorsunuz? Devrimci sendikacılık adına yaptığınız tek eleştiri DİSK yönetimine alınmamanız.
“Devrimci Sendikacılık”tan bahsediyor. Bugün Türk-İş’leşmiş bir DİSK var. Buna yönelik hiçbir eleştirisi yok.
Devrimci İşçi Hareketi DİSK’in 14. Genel Kurulu’na giderken nasıl bir sendikal anlayışı olduğunu, bu konudaki programını ve hedeflerini ortaya koymuştur. Eleştiriniz varsa bunun üzerinden yapmalısınız. DİSK’in mevcut hali zaten DİH’in eleştiri konusudur. Devrimci İşçi Hareketi, “DİSK’i işçilerin sendikası yapacağız” diyor. DİSK yönetimine seçilen hiç kimse belli bir siyasi anlayışın dışında bağımsız değildir. Herkes çeşitli siyasi grupları temsil etmektedir. Orada kendi siyasetinin sendikal anlayışıyla vardır.
Erol Ekici’ye bu eleştirileri yönelten Tufan Sertlek’de örgütsüz siyasi anlayışların dışında değil, Halkevcidir. Gerek işçi sendikalarında, gerekse memur sendikaları içinde her siyasetin bir çalışması vardır. Tek başına yönetimi alabilecek gücü yoksa belli ilkeler temelinde birlikte çalışabileceği anlayışlarla ittifaklar yaparak listeler oluşturulur ve seçimlere girilir. Devrimci İşçi Hareketi ve Devrimci Memur Hareketi olarak işçi sendikalarında da, memur sendikalarında da tarihimiz boyunca yaptığımız tüm ittifaklara uyulmuştur. Bunun böyle olmadığını iddia eden varsa, somut delilleriyle ortaya koymalıdır. Tarihimizde bunun örneği yoktur. Ancak bu konuda Sol’un sicili o kadar kirlidir ki, seninle ittifak yapar arkandan binbir türlü alavere, dalavere çevirir. Ayak oyunlarıyla seni satar. Gizli kapaklı başkalarıyla da anlaşma yapar. İttifak yaptıklarının oyunu alır ama listeden onun üzerini çizip başka birini yazar. Burjuvazinin her türlü ayak oyunları Sol’da da vardır.
Devrimci İşçi Hareketi, DİSK’in 14. Genel Kurulu’nda Halkevcilerle ittifak yapmamıştır.
DİSK’in Bugünkü Durumundan Sorumlu Olan Reformizmdir
Tufan Sertlek, DİSK’ in bundan sonra ne yapıp ne yapmayacağını sorguluyor. “… işçi sınıfı hareketi ve DİSK’ in herkesçe kabul edilen yetersizlikleri” diyor. Neymiş o herkesçe kabul edilen yetersizlikleri? Çerkezoğlu listeye alınınca yetersizlik giderilmiş olacaktı, öyle mi? DİSK’teki sorunu “yetersizlik” olarak gören bir anlayış nasıl bir “devrimci sendikacılık”tan bahsediyor? DİSK’teki sendikal anlayışa köklü bir eleştiri getirmeden “yetersizlik” diye geçiştiremezsiniz. DİSK’te yeni bir politikadan, programdan bahsedemezsiniz.
Köklü bir eleştiri de yapamazsınız, çünkü bugüne kadar sendika yönetimlerinde sizler vardınız. Reformizm vardı. Sendikaları bu duruma getiren düzen içi reformist anlayıştır. DİSK’teki hakim olan reformist anlayışa tek bir eleştiri getirmeyenler,kendileri sorgulamayanlar şimdi bir devrimci işçinin başkanlığa gelmesiyle kendilerinin devrimci olduklarını hatırladılar nedense.
Bugün DİSK, TÜRK-İŞ’leşmiştir diye eleştirirken eleştirdiğimiz, DİSK’i bu hale getiren reformist anlayıştır.
Neden sendika yönetimine alınmadık diye DİH’i eleştiren Halkevcilere soruyoruz; DİSK’in “Sınıf ve Kitle Sendikacılığı”nı terk edip yerine “Çağdaş Sendikacılık” diye emperyalizmin Sivil Toplumculuğunu koyması karşısında ne yapmıştır, bu anlayışa eleştirisi nedir? Herhangi bir eleştirisi yoktur, çünkü Halkevi’nin kendisi devrimci değil, sivil toplumcudur. Bu anlayışın sahiplerindendir. DİSK’i bu hale getirenlerdir.
DİSK’in tarihinde 90’lardan sonra MGK sendikacılığı diye bir dönem vardır. Halkevciler’in bu anlayış karşısındaki tavrı ne olmuştur ve ne yapmıştır, açıklamalıdır. Bu dönemde devrimciler sendikalardan tasfiye edilirken ne yapmışlardır, açıklamalıdır.
Bugün DİSK’in elinde hala içinde bulunduğu sendika binaları varsa bu DİH’in sayesindedir. DİSK/Genel İş Mali Daire Başkanı ÖDP’li Nurettin Dinçer’in de içinde olduğu tasfiyeci grup DİSK/Genel-İş’ten devrimcileri tasfiye ederken bir tüccar gibi sendika binalarını da satmaya kalkışmıştır. Halkevciler bu tasfiyeciler karşısında nasıl bir tutum sergilediğini açıklamalıdır ve ondan sonra “devrimci sendikacıl
ık”tan bahsetmelidir.
Bu ülkede 19 Aralık gibi bir katliam ve F Tiplerine karşı 7 yıl süren bir direniş yaşanmıştır. 19 Aralık katliamını, F Tipi tecrit saldırısını sınıf mücadelesinin dışında gördüğünüz için mi tavırsız kaldınız? Halkevciler’in o günkü tavrıyla, DİSK’e hakim olan anlayışın o günkü tavrı arasında bir fark yoktur. Oligarşinin direnişe uyguladığı sansür ve tecrit politikalarının ortağı olunmuştur. Platformlardan TAYAD’lılar uzak tutulmuş, her gün hapishanelerden tabutlar çıkarken kürsülerden TAYAD’lı ailelere söz hakkı verilmemiştir.
AKP iktidarı döneminde devrimcilere yönelik onlarca linç saldırısı yapıldı. Halkevciler bu dönemdeki utanç verici tavırlarının hesabını vermelidir. Ondan sonra “devrimci” kelimesini ağzına almalıdır.
Dikmen’de devrimcilere taş sopa ile saldırıp polise ihbar etmelerinin hesabını verip ondan sonra “devrimcilik”ten bahsetmelidir.
Dev Sağlık-İş Yönetim Kurulu Üyesi Tufan Sertlek listeye neden alınmak istemediklerinin cevabını istiyor. Devrimci İşçi Hareketi, DİSK Genel Kurulu’na giderken devrimcilere taşlarla, sopalarla saldıran, devrimcileri polise ihbar eden siyasi anlayışla aynı yönetimde olmak istememiştir. Öyle üstü kapalı, imalarla ifade etmiyoruz, açıkça söylüyoruz.
Oda seçimlerinde devrimcilere neden saldırdınız? Devrimcileri genel kurul salonuna sokmak istemediniz, söz hakkı tanımadınız…
Önce bunların özeleştirisini vermelisiniz. Devrimcilere taş ve sopalarla saldırmanın ve polise ihbar etmenin özeleştirisini vermek zorundasınız. Bu özeleştiriyi yapmadan devrimcilikten bahsetmeyin…
Biz DİSK’te sınıf ve kitle sendikacılığı yapacağız diyoruz. DİSK’i devrimcileştireceğiz, işçiyle buluşturacağız diyoruz. Bu sınıf mücadelesindeki iddiamızdır.
DİSK’in 12 Eylül karşısındaki tavrını eleştirmeden MGK sendikacılığını da eleştiremezsiniz elbette. Sahi sizin, yani DY’nin 12 Eylül kaşısındaki tavrınız neydi? İşte devrimciliğin sınandığı dönemler böylesi dönemlerdir. Devrimciliği inkar ettiğiniz 12 Eylül dönemini sorgulamadan, özeleştirisini vermeden, mahkum etmeden, bugün “devrimcilik”ten bahsedemezsiniz.
Halkevciler DİSK yönetimine alınmamaktan yakınıyorlar. Bugün DİSK’i barajın altına düşüren hangi anlayıştır? Yönetimlerinde olduğunuz sendikaların durumuna bakın.
DİSK’in birkaç sendikası dışında gerisi tabela sendikasına dönüşmüştür. Gerçek tablo budur. Bu tablonun üzerini “mücadeleci sendikacılık” masallarıyla örtemezsiniz. Önce ayaklarınız yere bassın. Bir derneğin bile yaptığı eylemlerin çok gerisinde kalan üç beş işyerinde yapılan eylemleri “taşeronluk sistemine”, “güvencesiz çalıştırmaya karşı mücadele” diye abartmak ancak kendini bilmezlik, çapsızlık olur.
Tufan Sertlek’in yazdıklarına bakılırsa taşeron işçileri içinde örgütleme yapan sadece Halkevciler’dir. Ayakları havada olmak, abartıcılık budur işte. Kendinden başka hiçbir şeyi görmez ve kendi yaptığını da her şey sayar. Ayaklarınız yere bassın ve kimseyi kandırmayın.
Taşeronluk sistemi çalışma hayatının tüm alanlarına girmiş, işçilerin kıdem tazminatı dahil kazanılmış tüm hakları gasp ediliyor, onlar sendikal alandaki “başarı” öyküsünü anlatıyor.
Biz işçi sınıfına yönelen bu saldırılar karşısında verilmiş kararlı bir mücadele, direniş olmadığını söylüyoruz. Bunun sorumlusu da işçi sendikalarının, memur sendikalarının, meslek odalarının yönetimlerine çöreklenen reformist anlayıştır.
Bırakın sendikacılık oyunu oynamayı. Ayakları havada mücadele öyküleri yazmayı.
Genel Kurulda aldığınız 198 oyumu başarı hanenize yazdınız? 198 oy, Devrimci İşçi Hareketi karşısındaki reformizmin, oportünizmin ve Kürt milliyetçiliğinin ittifakının oyudur. Devrimci değil, devrimcilere karşı bir ittifaktır.
Emperyalist politikaların bir parçası olan işçi sınıfına yönelen saldırılar bedel ödemeyi göze alan ciddi direnişlerle püskürtülebilir. Bu da uzlaşmacı bir sendikal anlayışla değil, bedel ödemeyi göze alan devrimci bir sendikal anlayışla mümkündür.
Burjuva Ayak Oyunlarından Vazgeçin
Halkevciler siyasi anlayışlarıyla kendilerini ortaya koyamayınca burjuvazinin KA-DER diye bir kurumunun arkasına sığınarak Arzu Çerkezoğlu’nun yönetime girmesi için “kadın aday” olmasını kullanmaya kalkışmıştır.
DİSK Genel Kurulu sonrasında KA-DER, DİSK yönetimine kadın aday olan Arzu Çerkezoğlu alınmadı diye DİSK’i kınayan açıklama yaptı. KA-DER’e bu açıklamayı yaptıranlar reformistlerdir. Yapılan utanmazlıktır. Devrimcilik adına düzene hizmettir. Düzen örgütleri aracılığıyla devrimcilere saldırmaktır.
İşçi sınıfının mücadelesinde kadın erkek ayrımı yoktur. Kadın erkek omuz omuzadır. Kadın erkek ayrımı yapan burjuvazidir.
Sırf kadın diye bir kişiye yönetimlerde ayrıcalık yapılamaz. Arzu Çerkezoğlu siyasi kimliğiyle yönetimde yer alamayınca, siyasi kimliğini bir kenara bırakıp kadın kimliğini ileri kullanmıştır.
Devrimci İşçi Hareketi Arzu Çerkezoğlu’nu ne bir kişi-birey olarak, ne de onun cinsiyetini öne çıkartıp kadın olarak görür. Devrimci İşçi Hareketi Arzu Çerkezoğlu’nu siyasal, örgütlü kimliğiyle tanır. Çerkezoğlu’nun şahsı değil, onun siyasi anlayışıdır dikkate aldığımız.
KA-DER’in anlayışı kadın aday olsun da kim olursa olsundur. Hayır, biz kadın sorununa da öyle bakmıyoruz. Sınıf penceresinden bakıyoruz. Fabrikalarda patronlar tarafından sömürülen işçi kadınla Tansu Çiller aynı değildir.
Ama Halkevciler devrimcilikten o kadar uzaklaşmışlardır ki, Burjuvazinin KA-DER gibi örgütünün arkasına sığınarak kendilerine yer edinmeye çalışmaktadır. Devrimci İşçi Hareketi’nin mücadele ettiği anlayışlardan birisi de budur. Sınıf mücadelesinde emperyalizmin sivil toplumculuğuna karşı mücadele edeceğiz.
Dikmen’de ne Olmuştu Tekrar Tekrar Hatırlatacağız Dikmen’de Halk Cepheliler’e Taş, Sopa ile Saldırdılar. Halk Cepheliler’i Polise İhbar Ettiler
11 Ağustos 2011’de Dikmen Vadisi’nde yıkımlara karşı çalışma yapan Halk Cepheliler Halkevlerinin saldırısına uğradılar. Saldırı 4 gün boyunca tekrar etti.Gün gün yaşananları yayınladık. Devrimcilik, ilericilik, halktan yanalık yoktur burada.
Bakın saldırıdan sonra yazdıkları yazılara. Sorumluluk bunun neresinde? Yaşanan saldırı sonrası Halkevleri’yle görüşüldü. Tam bir sorumsuzluk ile “görüşecek bir şey yok”, “görüşmeye gerek yok” diyerek sorunun tartışmasından kaçtılar.
Suçluydular çünkü. Devrimcilere saldırmışlardı.
Sol içi sorunların çözümünde tartışma, ikna, eleştiri-özeleştiriyi değil o çok iyi bildikleri “şiddeti”, “kışkırtmayı”, “üste çıkmayı”, “yalan söylemeyi”, “halkın geri yanlarına seslenmeyi” esas alıyorlardı.
Tarihten, tarihlerinden ders almadıklarını bir kez daha gösterdiler.
DEVRİMCİLERE SALDIRMAK SUÇTUR. DEVRİMCİLERE SALDIRAN DÜZENE HİZMET EDER.
O zaman da söylemiştik… Bu anlayış Devrimci Yol anlayışıdır. Eli onlarca devrimcinin kanına bulanmış bir gelenektir bu gelenek. Devrimcilere yönelik şiddet kullanmış bunların hiçbirinin hesabını, özeleştirisini vermemiş, üzerini kapatmaya çalışmış bir gelenektir bu. Bu gelenek güçlü olduğu yerde “burası benim, burada benden izinsiz benim denetimim dışında çalışma yapamazsın” diyen, güçlü olmadığı yerde ise tabi olan bir anlayıştır… Güçlü olduğu yerde sopalar
la saldırır, olmadı polis çağırır… Bu doğru yol değildir. Devrimci değildir.
Yürüyüş Haftalık Dergi, Sayı: 314, 29 Nisan 2012