bundan kırk yıl önce, bütünüyle hukuk dışı bir biçimde idam edilen deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan türkiye solunun ne ilk ne son kaybı oldu. ama sağlıklarında ya da yaşasalardı onlara selam dahi vermeyecek kesimler tarafından bile merhamet ve hayranlıkla en çok sahiplenilen “darağacında üç fidan”dır.
geçen hafta 1 mayıs kortejlerinden birinin yanında, o grubun önemli simalarından olmakla kalmayıp mühim bir marksist ve akademisyen olan arkadaşımız “kitlesine” “çektiği” ajitasyonun duyabildiğim kısmında mahir çayan’ın bıyıklarının yanı sıra deniz gezmiş’in selvi boyunu da övüyordu!
bir gazeteci arkadaşım, kendi de parka üreten bir giyim markasının müdürünün, parkası bugün bile giyilen deniz gezmiş’in, türkiye’de sokak modasındaki tek trendsetter olduğunu söylediğini anlatmıştı.
amerikan tipi politikanın etkisi siyası hayatımızın merkeziyle sınırlı değil, maalesef. politik karşılığı olmayan simgelerin, üslubun, hatta cazibenin kıymet ifade ettiği bir dönemden geçiyoruz, yine maalesef. bu anlamda deniz gezmiş adeta bizim che guevara’mız. nasıl ki che’nin suretini marilyn monroe’nun ya da james dean’in yanında gördüğümüzde yadırgamıyorsak ona da, duvar halılarından afiş tezgahlarına binbir yerde, saidi kürdi’den ahmet kaya’ya, yılmaz güney’e kadar pek çok yüzün yanında rastlayabiliriz.
ikon mu, lider mi?
ama döneminin her biri birer siyasal örgütü temsil eden üç simge adından biri olan gezmiş’in çevresinde yaratılan kültü sadece boylu boslu, yakışıklı bir adam olmasıyla açıklayamayız. ibrahim kaypakkaya kasketinin altında hep biraz kırık ve mutevazı. fakat mahir çayan’ın çarpıcılık konusunda deniz’den pek aşağı kalır yanı yok.
öyleyse deniz’i öne çıkartan ne?
bu üç harekete de o dönem dünyanın içinde bulunduğu hal ile yükselen ve başarıya ulaşan çin, küba gibi devrimler ilham vermiş. bir yandan da, bu toprakların eşkıya geleneğini siyasal bir içerikle birleştirmişler. çayan ve kaypakkaya geride sayfalar dolusu yazı ve o yazıları rehber edinen hareketler bıraktı. o metinleri ve çizgileri bir kenara koyarak onları birer ikon haline getirmek kolay hatta mümkün değil. oysa deniz öyle mi? thko’dan kalan ve uzun yıllardır takipçisi olmayan türkiye devriminin yolu adlı broşürü bile kaleme alanın hüseyin inan olduğu söylenir; eski bir thko’lu olan mustafa yalçıner onun hakkında, “isteseydi idam edilmemesini sağlayacak bir savunma yapardı” diyor. (o broşürün denizlerin ölümünün ardından başka biri tarafından yazıldığı iddiası da var.)
ayrıca, “ne bir haram yedi ne cana kıydı” kalıbına kolaylıkla oturtulabilecek bir figür deniz gezmiş. bunun onu katledilmekten korumaması işin bir yanı. ama ne eylemi ne fikriyle aynı kalıba oturtulabilen mahir çayan ve ibrahim kaypakkaya’dan devrime inanmayan geniş kitlelerce de kabul gören birer kült oluşturmak o kadar kolay olmazdı.
efsane nasıl yaratılır?
arkasında metin bırakmamış bir insanla ilgili ancak haberler, anılar, anekdotlardan fikir edinebiliyoruz. deniz gezmiş’le ilgili anlatılanlarda bir devrimciye çok yakıştırdığımız gözükaralık, hesapsızlık gibi özellikler öne çıkıyor. ama resmiyeti biraz kırılmış tanıklıklarla politik bir figürde bizi şaşırtabilecek şeyler de var; “deniz bir yılkı atı bulmuş bir gün, kütüphanede çalışan, aşık olduğu kıza evlenme teklif etmeye gitmiş, kız tabii onu at üstünde görünce…..”, “deniz bir gün yine kantinden baklava tepsisi….” gibi uzayıp giden anlatılar. bunlar bir yandan da yeni zamanlarda, politik bir insanda bulunmasından hoşlanmadığımız prensip, ciddiyet gibi kavramlarla çelişen ve dolayısıyla daha kolay sahip çıkılan özellikler…
ama bir yandan da deniz’le ilgili anılar bugün irkiltici olabilecek şeyler de içeriyor. örneğin gülünün solduğu akşam’ı kaleme almış olan erdal öz deniz’in askerlere sempati duyduğunu, askeri kıyafetlerle gezmekten hoşlandığını anlatır. ki hem parkası hem de onu hakiler içinde gösteren birçok fotoğrafı bunu doğruluyor.
bu noktada bir an durup deniz ve farklı örgütlerdekiler de dahil bütün yol arkadaşlarının nasıl bir tarihsel dönemde yaşadığını hatırlayalım. abd’nin vietnam işgaline karşı mücadele dünyanın her yerindeki solun merkezinde, hippiler bile vietnam işgaline karşı. doğu asya’da patlayan devrimlerin fitilini de abd karşıtlığı ateşliyor. “bütün ülkelerin işçileri birleşiniz”e, “ve ezilen halklar” eklenmiş. 68 denen ruh ya da nane antiemperyalizm üzerinden şekilleniyor. nitekim deniz’in de aralarında bulunduğu devrimci öğrenciler samsun’a mustafa kemal yürüyüşü düzenlemiş, hatta bu yürüyüşte deniz gezmiş’in taşıdığı bayrağın aleminin çıkartıldığı/kaybolduğu rivayetleri basını uzun süre oyalamış. türkiye’nin mustafa kemal’in mücadelesiyle işgalden kurtarıldığını solcular da dahil herkesin kaleminden okumuş olan yirmilerindeki bu gençler, işgale karşı mücadele yoluyla kurulmuş olmakla övünen bir cumhuriyetin abd’ye peşkeş çekilmesindeki çelişkiyi sergilemeyi amaçlıyordu biraz da. insan ister istemez düşünüyor, onlardan kemalizm eleştirisi bekleyenler kendi dönemlerinin bu kadar ilerisine yürüyebiliyor mu?
yaşasın halkların kardeşliği
bunlar bir yana, türkiye’de, ordu içinde sola sempati duyan insanların bulunduğu, lenin’in “silahları sağ omuzdan sol omza atacak” askerlerden söz etmesinin üzerinden ancak yarım asır geçtiği bir zamanda, kendisi de “ordu” adlı örgüt kurmuş ve cebindeki yegane kimlik el fetih tarafından verilmiş olan bir adamın darağacında “yaşasın kürt ve türk halklarının kardeşliği” demesi önemli bir hesaplaşma değil mi?
deniz gezmiş, hüseyin inan, yusuf aslan hem ağabeyimiz hem de kardeşimiz. doğum tarihleri bizimkinden önce ama öldüklerinde o kadar gençlerdi ki. kendi adıma söyleyeyim, ne yapmış olursa olsun, onlarla yaşıt birinin idamını istemem mümkün değil. koca koca adamların bu kadar olsun bir merhamet göstermemiş olmasını anlamam da.
bugün deniz olmak, yani bırakın canı, geçim ve gelecek kaygısı olmadan yaşamak çok zor. ama abd, eskisinden bile daha güçlü, dünyanın jandarması, sermaye eskisinden bile daha rahat, elini kolunu sallayarak dünyayı dolaşıyor, nereye çöreklenebilirse orayı sömürüyor. ama biz emperyalizme karşı çıkarken mustafa kemal’den değil denizler’den ilham alıyoruz.
üç fidan’a kemalizm adına sahip çıkanlar darağacındaki sözlerini unutmak istiyor. deniz’den bir rockstar yaratanlar da, darağacında öldüğünü. 6. filoyu denize döktüğü için ona burun kıvıranların abd ile dertleri olduğuna inanmak güç. abd ile derdi olmayanın da dünyayı değiştirme şansı az.
bir de “yaşasaydı bugün ne olurdu acaba?” sorusundan nefret, alay, küçümseme üretmeye çalışanlar var. bunlar “siz yaşıyorsunuz da ne oluyor?” sorusunu o kadar hak ediyor ki.