Vesayet… İleri demokrasi… Kötünün iyisi… vs bir çok söylem artık ne kadar anlamlı, bunu soracağımız pek çok insan var. Lakin, benim sorum onlara değil! Sorum, onlardan olmayanlara. Hatta, en radikallerine… Önce biraz tarihsel geçmiş: Özelleştirme! Mevcut iktidarlar uygun ortam yarattıktan sonra, özelleştirmenin ne kadar iyi, güzel bir şey olduğunu anlattılar. Kendi cephelerinden eşyanın tabiatına uygun […]
Vesayet… İleri demokrasi… Kötünün iyisi… vs bir çok söylem artık ne kadar anlamlı, bunu soracağımız pek çok insan var. Lakin, benim sorum onlara değil! Sorum, onlardan olmayanlara. Hatta, en radikallerine…
Önce biraz tarihsel geçmiş: Özelleştirme! Mevcut iktidarlar uygun ortam yarattıktan sonra, özelleştirmenin ne kadar iyi, güzel bir şey olduğunu anlattılar. Kendi cephelerinden eşyanın tabiatına uygun olarak elbet. Ama, eşyanın tabiatına uygun olmayarak, işçiler (işçi sınıfı değil!) ve onların örgütü olduğunu iddia eden sendikalar da özelleştirmeye bazen çok açık, bazen zımni, bazen de sessiz kalarak onay verdiler. Şu veya bu şekildeki her tür “kabul” sermayeyi, onun iktidarını cesaretlendirdi, pervasızlaştırdı. Zarar eden KİT’ler ile başlayan özelleştirmeler nihayet en karlı alanlarla taçlandırıldı. Her seferinde de özelleştirilmeye aday işletmelerin işçileri, “sendikaları” “aman sıra bizde değil” diye sessiz kaldı! Ama kaçınılmaz son onları da buldu! EBK, çimento gibi alanlarla ile başlayan özelleştirmeler yıka yıka, suya düşen taşın yarattığı halkalar gibi genişledi, bütün sektörleri kucakladı. Sırası gelen Seka’da, Tekel’de olduğu gibi “bağırdı”!.. Ama çok geçti… Nitekim yaşayarak öğrendiler…
Şimdi, bağıra bağıra bir grev yasağı geliyor. Ne yazık ki dününde hiç ders çıkarmamış işçiler, onların “sendikaları” tıpkı özelleştirmelerde olduğu gibi üç maymunu oynuyor! Oysa, suya düşen hava iş kolundaki grev yasağı, tıpkı özelleştirmede olduğu gibi, daha sonra dalga dalga, benzer gerekçelerle önce karlı sektörlere, sonra da diğer sektörlere yaygınlaştırılabilecektir…
Kaygılıyım… Hem de çok… Bazı konferans, panel, kongrelerde, kimi yazılarımda dile getirdiğim “durumu” gözlemlemekten öte, artık yaşıyor olmaktan dolayı kaygılıyım! İşçilerin, “sendikaların” artık özlerini kaybettiklerini, birer korsakof işçi, birer korsakof sendika, daha da ötesinde birer panoptik işçi ve birer panoptik sendika olmakta (olma isteğinde) çok gönüllü ve hızlı bir yol aldıklarını, ne yazık ki üzülerek de olsa biliyorum! Kuşkusuz istisnalar vardır! Ama soyutlama bir genellemeyi de, bir geneli de gözetmeyi gerektirir.
Korsakofluk nedir? Buradan başlayabilir miyiz? Korsakof bir “hastalık” türüdür. Kabaca uzun açlık grevlerine yatan açlık grevcilerinin bir süre sonra hafızalarına kaybetmeleri sonucunda dünü hatırlamamaları, ne ile karşılaştıklarını algılayamamaları, bu nedenle bu duruma tepki gösterememeleri ile ilgili bir sağlık sorunudur korsakof “hastalığı”. Açlık grevi sona eren kişi bir süre sonra daha sağlıklı bir ortama geçtikçe, dünü hatırlar, karşılaştığı şeylere tepki gösterebilir. İyi!
Peki panoptikan durum nedir? Kısacası dışarıdan hiçbir denetim baskı olmadan, daha öncesinde kendisine uygulanan şiddet/baskı ile dışarıdan artık gelse de gelmese de her türlü tehlike olabileceğini düşündüğü şeylere karşı buradan gelecek tehditlere karşı korunma duygusu ile her şeyi içselleştirmek, gönüllü itaattir panoptikanlık.
Şimdi soruyu önce özelleştirme, sonra havacılık işkolundaki grev yasağı üzerinden tekrar sorabilir miyiz? İşçiler, işçilerin örgütü olduğunu iddia eden sendikalar nerede duruyor?
Ve bir ara hatırlatma: 15-16 Haziran dünde kalan bir tarihsel olay/olgu mudur sadece? O gün ne olmuştu? Korsakoflar “sağlık” nedeni ile hatırlamayabilirler. Ama, bugün korsakofluğun ötesine de geçmiş olan panoptikanlar hiç hatırlamaz; hatırlasa bile unutmak için tüm çabayı sarf eder. Peki geri kalanlar için bugün yaşananlar ile dün üzerinden, işçiler için 15-16 Haziran, kamu emekçileri için 17-18 Haziran arasında bir bağ kurabilir miyiz, bu tarihleri ve anlamını anımsayabilir miyiz? Bu anımsalar bize bir görkemli çağrıda bulunabilir mi?
Peki bu hatırlatmadan sonra devam edelim, havacılık işkolunda grevi yasaklayan gerekçe, daha önce özelleştirmelerin yaygınlaştırılmasında “kabul gördüren” bir gerekçeye dönüşerek, diğer işkollarında, işlerde, işletmelerde de grev yasağını düzenleyebilir mi?
Evet soru budur! Seka’yı, Tekel’i işçi hareketinin bir açık müzesi olarak pasif bir şekilde izleyenler, şimdi havacılık işkolunda da bir direnişi işçi hareketinin bir açık müzesi, hatta antropolojik bir olgusu olarak izleyebilirler, elbette pasif olarak!
Peki işçi sınıfı ve örgütleri bunu hak ediyor mu?
Yanıt 15-16 Haziran Başkaldırısında yatıyor!