Dünya krizinin merkezi durumuna gelen Avrupa’da, krizin topluma ödettiği faturaya tepki, sandıklara yansıyor. Bazı ülkelerde merkez partilere tepkiler, bu partileri iktidardan aşağı çekme ve radikal sağ ve sol partilere yöneliş biçiminde gözlenirken, bazılarında “Avrupa tipi” sol, sosyal demokrat partilere iktidarlar şansı veriliyor. Fransızlar , sosyalist aday Hollande’ı seçtiler.. Fransa’da 17 yıl aradan sonra ilk defa […]
Dünya krizinin merkezi durumuna gelen Avrupa’da, krizin topluma ödettiği faturaya tepki, sandıklara yansıyor. Bazı ülkelerde merkez partilere tepkiler, bu partileri iktidardan aşağı çekme ve radikal sağ ve sol partilere yöneliş biçiminde gözlenirken, bazılarında “Avrupa tipi” sol, sosyal demokrat partilere iktidarlar şansı veriliyor.
Fransızlar , sosyalist aday Hollande’ı seçtiler.. Fransa’da 17 yıl aradan sonra ilk defa bir Sosyalist Parti adayı olarak seçilen Hollande, oyların yaklaşık yüzde 52’sini aldı.
Geçtiğimiz hafta içi İngiltere’de yapılan yerel seçimlerde Başbakan David Cameron’ın Muhafazakar Parti’si, İşçi Partisi karşısında hezimete uğradı. Ülke genelinde İşçi Partisi oyların yüzde 38’ini, Muhafazakar Parti ise yüzde 31’ini aldı. İşçi Parti’nin lideri olarak seçimlere ilk defa giren Ed Miliband, Hollande’ı kutlayarak , “Hollande gösterdi ki merkez sol insanlara daha iyi, daha eşit ve adil bir dünya vaadiyle seçim kazanabileceğini gösterdi. İleriki aylarda ve yıllarda beraber çalışmayı dört gözle bekliyorum” dedi.
Almanya’da da Merkel, pazar günü yapılan eyalet seçimlerinde beklemediği bir sonuçla karşılaştı. Merkel’in partisi Schleswig-Holstein eyaletindeki seçimlerde 1950’den bu yana en kötü sonucu elde ederek SDP ile kafa kafaya gitti. Her iki parti de oyların yüzde 30.5’ini aldı.
Yunanistan seçimlerinden sonra gözler, sandıktan ikinci parti olarak çıkan Komünist Parti ağırlıklı sol ittifak Siriza’da.
İtalya’da iki gün süren kısmi belediye seçimleri sonunda, eski başbakan Berlusconi’nin partisi üçüncü sıraya düştü. Birinci parti haline gelen sol eğilimli Demokratik Parti’nin lideri Pier Luigi Bersani, teknokrat başbakan Mario Monti’ye desteğin devamından yana.
Avrupa’nın , özellikle Avro alanının büyüme, bütçe açığı göstergelerini hatırlayarak, karşı karşıya bulunulan durumu anımsayalım. 2009’da yüzde 3,5 daralma yaşayan Avro alanının 17 ülkesi, 2010’da kısmi bir toparlanma yaşamış göründüler ama 2011 pek parlak geçmedi. Büyümeye en önemli engel karşı karşıya bulunulan bütçe açığı, kamu borç yükü.
Baş iktisatçı, piyasaların tutumunu “şizofrenik” olarak niteliyor. Hem kemer sıkma istiyorlar; hem de kemer sıkma, büyümeyi aşağı çekince de olumsuz tepki gösteriyorlar. Peki ne yapmalı? Blanchard, dönüp dolaşıp “kemer sıkmaya devam çizgisinden uzaklaşamıyor. Reçete şu; Avro alanının sorunlu ülkeleri bütçe açıklarını daraltan, kamu borç stokunu azaltan uygulamaları devam ettirdikten sonra yeniden büyüme rayına oturtacaklardır ekonomilerini…Gösterilen yol bu olunca, hiçbir zaman IMF ile AMB ile didişmemiş, farklı bir paradigma tahayyülü olmayan “sol iktidar”lar , dönüp dolaşıp aynı programların icraatçısı olmak ile halkın beklentileri arasına sıkışacaklar. Finans kapital, sol seçeneği de, enkazın sol taşeronu olarak kullanmak isteyecektir. Sokağın iktidara kendi iş-aş programını uygulatması ise etkin bir sınıf mücadelesini ve daha doğrudan demokrasiye etki edecek bir örgütlenmeyi, yükselen sınıf mücadelesini gerektiriyor. Bekleyip görelim, ne olacak.
Yunanistan ise, bir adım önde. Orada, Avro’dan çıkışa, borçları silmeye kadar uzanan epeyi radikal bir gündemi, kim, nasıl etkisiz kılacak, merak ediyorum…