Geçen yazımızda (11 Mayıs 2012) Fransa ve Yunanistan’daki son seçimleri dikkate alarak CHP’in önünde iki yolun varlığından söz ettik. Ya emek karşıtı politikaları izleyen Yunan sosyal demokrat partisi PASOK gibi oyları iyice düşecek ya da krize karşı daha halktan yana politikaları savunan Fransız sosyal demokratları gibi iktidara gelebilecek… Fransız Sosyalist Partisi lideri Hollande, daha adil […]
Geçen yazımızda (11 Mayıs 2012) Fransa ve Yunanistan’daki son seçimleri dikkate alarak CHP’in önünde iki yolun varlığından söz ettik. Ya emek karşıtı politikaları izleyen Yunan sosyal demokrat partisi PASOK gibi oyları iyice düşecek ya da krize karşı daha halktan yana politikaları savunan Fransız sosyal demokratları gibi iktidara gelebilecek…
Fransız Sosyalist Partisi lideri Hollande, daha adil bir gelir dağılımı, daha çok yatırım, daha çok büyüme ve büyüme için zenginlerden daha fazla vergi alınması yönündeki söylemleri ile halkın desteğini aldı.
Kuşkusuz bu sonucun alınmasında rakibi Sarkozy’nin emek düşmanı politikaları da etkili oldu. Ayrıca emekten yana güçlerin oluşturduğu “Sol Cephe”nin ilk turda yüzde 11.9 oy alıp ikinci turda da AB’nin emekçilere dayattığı kemer sıkma politikalarına karşı ısrarlı mücadelesiyle Hollande’ın arkasında durması, sosyal demokratların Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasında önemli rol oynadı.
Eğer Fransız sosyal demokratları ve Hollande, emekçilere verdiği sözleri yerine getirmezse, beş yıl sonraki seçimlerde PASOK’un aynı akıbetine uğrar…
Gelelim CHP’ye.. CHP, ciddi bir biçimde emekten yana sosyal politika önlemlerine ağırlık vermelidir. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bir televizyon programında “sosyal demokrasiyi işçi-işveren ekseninden çıkarmak gerekir” demesi, şaşırtıcı olmuştur. Bir anlamda sınıf mücadelesini yadsıyacağız, her iki tarafa eşit mesafede olacağız demek, kurt ve kuzu örneğinde olduğu gibi aslında kurttan (güçlüden, ezenden) yana olmak demektir.
CHP’nin üst kadrolarında liberal görüşleri açıkça benimseyen, işveren kuruluşlarında yöneticilik yapmış olan, modern köleliğe hizmet eden özel istihdam büroları sahipleri de bulunmaktadır. Peki emek bürolarına ne oldu? Henüz kurulmadı, il kongrelerinin bitmesini bekliyorlar. Emek bürolarının, il yöneticileriyle uyumlu olmaktan ziyade o ilde emekten yana sendikacılar arasından seçimle iş başına gelmesi daha uygun olmaz mı? Emek bürolarını oluştururken DİSK, KESK, Sendikal Güç Birliği Platformu gibi kuruluşlarla ilişki kurmakta yarar var.
Aslında mücadeleci sendikacılığı benimseyen emek örgütlerinin demokratik bir kitle örgütü olduğunu unutmadan, politik bir misyonunun da olması gerekiyor. Ülkemizde şu aşamada, ne yazık ki TİP gibi kitlesel bir sosyalist partiden söz edilemediği ve öyle bir partinin de CHP’yi daha sola çekmesi mümkün olmadığı için sınıf eksenli sendikalara böyle bir görev düşüyor.
Emeğe yönelik saldırılara karşı, sosyal demokratları da içerecek düzeyde ortak bir mücadele hattı kurulmalıdır. Bugün için sosyal demokrasinin savunduğu sosyal devlet anlayışı da kapitalizmin saldırısı altındadır. O nedenle geniş bir cephe oluşturulmalıdır. Bu çerçevede CHP, böyle bir işlevi yerine getirmezse, sonu PASOK gibi olur…