“Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar. Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise, bana komünist diyorlar.” Ernesto Che Guevera Eğer siyasi tutsaksanız haftada bir telefonla ailenizle 5 dakika konuşabiliyorsunuz burada. Haftada bir kapalı görüş ile 10 dakika ailenizi, akrabalarınızı (hepsi değil) ya da daha önce belirlediğiniz 3 kişiyi (arkadaşlarınız olabilir) görebiliyorsunuz, tabi aranızda […]
“Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar.
Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise, bana komünist diyorlar.”
Ernesto Che Guevera
Eğer siyasi tutsaksanız haftada bir telefonla ailenizle 5 dakika konuşabiliyorsunuz burada. Haftada bir kapalı görüş ile 10 dakika ailenizi, akrabalarınızı (hepsi değil) ya da daha önce belirlediğiniz 3 kişiyi (arkadaşlarınız olabilir) görebiliyorsunuz, tabi aranızda cam var. 4 haftada bir açık görüş olur, o da 1 saat sürer. Tabii bu dediklerim cezaevinin kurallarına tam uyanlar için geçerli. Ama özellikle siyasi tutsaklara çeşitli bahanelerle ceza verilir ve ceza alınca tutsak ailesi ile hiçbir şekilde görüştürülmez. Bazen yazdığınız bir mektup bile ceza almanıza sebep olabilir. Yemekler temiz olmaz, içinden her türlü pislik çıkabilir ve buna itiraz etseniz bile genelde sonuç değişmez. Burası cezaevidir.
Ülkemizde bugün kendisini liberal-muhafazakâr olarak adlandıran iktidar, geçmişin gelenekselleşmiş Türk-Müslüman-Sünni çizgisinde sadece sıralamaya müdahale etmiş, devletin asıl sahibinin kendisi olduğunu söylemiş ve bugüne kadar etkisi çok olmamış cemaat yapılanmasını kurumsallaştırmıştır. F tipi örgütlenen ve IMF ve sermaye politikaları ile kendi kapitalist sınıfını yaratan, KOBİ destekleri ile yani ‘halktan’ alınan vergilerin desteğiyle ayaklanan Anadolu Kaplanları pastadan pay alma kavgasını arttırırken, KOBİ’lerin ihracat yönelimi Cemaat’in okul projeleriyle kendine destekçi “akil adam” yetiştirmekte bayağı yol almıştır. Aslına bakarsanız bu grupların büyük sermaye gruplarından bir farkı yoktur.
Bu dönemde, şimdi oluşan ve oluşabilecek tüm başkaldırı, hak arama mücadelesi gibi ‘sorunlar’ polis ve akabinde özel yetkili mahkemelerce bastırılmaktadır. Burada niye bu dönemde sorusunu sormak gerekiyor. Devletin düzenlenmesi AKP cemaatinin işi midir, yoksa emperyalist sistemdeki yeniden düzenlemede ortaya çıkan düzenlemelerin sonucu mudur? İşte bu duruma bakmak gerekir. Bu duruma bakan, bu durumu yazan, bu durumu afişe eden, bu durumu tüm engellemelere rağmen ortaya koymaya ve duyurmaya çalışan, binlerce ağacın kesilmesine ve derelerin önüne set çekilmesine sebep olan HES’lere direnen, siyanüre, zehre, altına karşı doğayı, paylaşmayı, hayatı savunan bu insanlarsa yukarıdaki paragrafın “siyasi tutukluları” olarak hayat sahnesine çıkıyorlar.
Toplumun “uyanma” tehlikesine karşı geliştirilen Terörle Mücadele Yasası (TMY) ise hayatımıza bakın ne getirdi?[1]1
• Terör suçlarının kapsamı genişletilirken, terör nedeniyle verilen hapis cezalarının paraya çevrilmesi ve ertelenmesi engellendi.
• Yasaya göre, cebir ve şiddet kullanılarak, baskı, korkutma, yıldırma yöntemleriyle suç işlemek üzere terör örgütü kuran, yöneten ve üye olanlar, TCK’nin ‘silahlı örgüt’ hükümlerine göre cezalandırılacak.
• Terör örgütünün düzenlediği eylemlerde yüzünü kapatanlara, örgüte ait amblem ve işaretleri taşıyanlara, slogan atanlara 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek.
• Terörü finanse edenler örgüt üyesi gibi cezalandırılacak.
• Kamu görevlileri ile muhbirlerin kimliklerini açıklayan, hedef gösteren, örgütün bildiri veya açıklamalarını yayımlayanlar 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.
• Örgütün propagandasını yapan süreli yayınlar hâkim kararı ile 15 günden 1 aya kadar durdurulacak.
• Terör olaylarına karışan 15 yaşın üstündeki çocuklar da ağır ceza mahkemelerinde yargılanacak.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde aleyhine en çok dava açılan ülke olarak ülkemiz, “demokrasinin” geri (!) olduğu Irak, İran, Kuzey Kore (!) gibi ülkeleri de geride bırakmış durumda. Türkiye’deki siyasi tutuklu ve hükümlü sayısı da başka bir rekor kırdığımız alan olarak karşımıza çıkıyor. Bir araştırmaya göre; dünyadaki 35 bin civarındaki siyasi tutuklunun 12 bini Türkiye’de bulunuyor. Bu rakamın da büyük çoğunluğunu ‘terör örgütü üyeliği’nden tutuklular oluşturuyor.[2]2 Sisteme muhalefetin bile terör örgütü üyeliğine ilişkilendirilme durumu, 21. Yüzyılda halkların ayaklanması ihtimalinin bile egemenler tarafından ne kadar korkutucu ve önlem alınması gereken bir olgu olduğunu gözler önüne seriyor. Siyasi tutuklular için cezaevlerinin yüksek güvenlikli ve tecrit koşullarına dönüştüğü bu süreçte, bununla paralel bir şekilde adi mahkûmlar için ‘bedava’ emek gücü elde edilen ‘fabrikalara’ dönüşümü de gerçekleşiyor. Bu durumu bir başka yazımda ele almak üzere tüm siyasi mahkûmlara özgürlük diliyorum.
Dipnotlar:
[1] Ahmet Çetin Durukanoğlu, “Yeni Güvenlik ve Baskı Politikaları”, Ceza İnfaz Sistemlerinin Dünü, Bugünü ve Sosyal Dayanışmanın Örgütlenmesi Üzerine Sempozyumu, İstanbul, sf. 91 – 123, 2009.
[2] Oral Çalışlar, Radikal Gazetesi, 28 Ocak 2012