Türkiye’de çayın metalaştırılmasında yeni bir evreye girilmiştir. Yaş çay üretimi açısından devam eden süreklilik, yalnızca sermaye için çay üzerinden yeni bir birikim alanı oluşturma çabasıdır. Türkiye topraklarında 1980’lerin anlamı budur: Birçok alanda devlet eliyle sağlanan birikimin özel sektöre aktarılması. Bunu bugünden anlayabileceğimiz tarımsal anlamda en iyi örnek; tütün tarımı ve tütün işletmelerinin bugün geldiği noktadır. […]
Türkiye’de çayın metalaştırılmasında yeni bir evreye girilmiştir. Yaş çay üretimi açısından devam eden süreklilik, yalnızca sermaye için çay üzerinden yeni bir birikim alanı oluşturma çabasıdır. Türkiye topraklarında 1980’lerin anlamı budur: Birçok alanda devlet eliyle sağlanan birikimin özel sektöre aktarılması. Bunu bugünden anlayabileceğimiz tarımsal anlamda en iyi örnek; tütün tarımı ve tütün işletmelerinin bugün geldiği noktadır. Çay için de benzer ama farklı koşullarda işletilen “özelleştirme”, 2012 yılı yaş çay sezonunun açılmasıyla birlikte yeni bir dönemece girmiş durumdadır. Çay üreticisi, çay tarlalarında çalışan mevsimlik işçiler ve kuru çay fabrikalarında çalışan işçiler dahil olmak üzere yaklaşık 2 milyon insanı ilgilendiren çayın geleceği, son açıklanan yaş çay taban fiyatı ile giderek belirsizleşmektedir. Şüphesiz bu belirsizlik, çay tarımından geçinen ve çayla kendini döndüren koskoca bir Doğu Karadeniz coğrafyasını yakından ilgilendirmektedir. Bölgede birçok insan için çay, şu an ana gelir kaynağını oluşturmasa da, hala en önemli geçim kaynağı olma özelliğini korumakta ve sosyal hayat çay üzerine kurulmaktadır.
Yaş çay taban fiyatı ne oldu, ne olacak?
Her sene Mayıs ayında Doğu Karadeniz Bölgesi’nin gündemini çay fiyatlarının ne kadar olacağı oluşturur. Yaklaşık olarak 6 yıldır aynı oranlarda seyreden yaş çay taban fiyatı, 2012 yılı için de bir önceki yıllara göre düşük belirlendi.
AKP hükümeti iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Doğu Karadeniz’de “çay baharı” hep dertli başladı. 2012 yaş çay sezonu önce düşük kontenjan (dönüm başı 10 kilo) uygulaması ile başladı. Ardından ÇAYKUR’un 2012 yılı yaş çay alım fiyatı açıklandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu sene yaş çay taban fiyatını destekleme primiyle birlikte 1 lira 22 kuruş olarak açıkladı. Geçen seneye göre %12’lik bir artış olduğunu iddia eden Eker, rakamların oransal karşılığını öne çıkararak çay üreticisinin giderek ne kadar yoksullaştığını görmezden geldi. Gerçek oranlara baktığımızda ise hükümet, Tablo-1’de de görüldüğü üzere bu sene de geçmiş yıllardaki çizgisinden vazgeçmeyerek çaya sadece yüzde 10 zam yaptı. Genel olarak yaş çaya verilen fiyata yıllar itibariyle bakıldığında, yoksullaşmanın olduğu çok açıktır.
Tablo-1: AKP Döneminde Yaş Çay Alım Fiyatları Artış Oranları
Bununla birlikte oransal anlamda, her sene giderek daha da düşen yaş çay taban fiyatı, çay üreticisini açıklanan fiyatlardan daha da düşük ücretlere mahkum etmektedir. Yaş çay taban fiyatı, her ne kadar ÇAYKUR’un alacağı yaş çay fiyatını belirliyor olsa da aslında özel sektörün de fiyatı ne kadar kırabileceği konusunda yol gösteriyor. Çayını devlet kurumu olan ÇAYKUR’a satamayan üretici, özel sektöre mecbur kalıyor. Eker bu konuda şu yorumu yapıyor: “Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren, yani 30 senedir de özel sektör marifetiyle bir yandan bu çayı alıyor, işliyor, değerlendiriyor. Özel sektörün de bir miktarda önemi artıyor. Hepimizin dikkat etmesi gereken bir şey var. Bindiğimiz dalı kesmememiz lazım.” Eker, “Bindiğimiz dalı kesmememiz lazım” derken, çayda devlet kurumu olan ÇAYKUR dışında özel sektörün çay tarımı, üretimi ve pazarlamasına girmeye çalıştığı 30 yıllık sürecin tamamlanması gerektiğine işaret ediyor. 1984 yılında yürürlüğe giren bugün hala uygulamada olan 3094 sayılı kanunla çay, özel sektöre açılmış ve bugüne kadar çayda özel sektörün etkinliğini arttırmak için devletin alımları kısıtlanmış, çay şirketlerine çeşitli teşvikler verilmiştir. Bir sürü insanın özel çay şirketleri tarafından dolandırılmasına göz yumulmuştur. Birçok çay üreticisi özel çay şirketinden parasını alamadı, birçoğunun da hala paraları ödenmiş değil. Bununla birlikte çoğu çay şirketi ‘battı’ gösterilerek, farklı isimler ve ortaklıklarla yeniden çay sektörüne girdiler. Bunlar da yetmeyince ÇAYKUR’un etkinliğini bozmadan özel çay şirketlerine sektöre girişin başka yollarını tarif ettiler. 2009 yılından bu yana yapılan değişiklikler, yeni bir çay kanunu hazırlıkları, Türkiye’de çay pazarının yaratılmasına yönelikti. Bugün de bu çaba devam etmekte. Çay da özel sektörün etkin olamamasının nedeni ise açık: Türkiye’de çayın üretim maliyetlerinin çok yüksek olması. Hele de çay üretiminin Hindistan, Pakistan, Sri Lanka gibi ülkelerde çok düşük ücretler karşılığında yapıldığı düşünülürse Türkiye’nin dünya pazarlarına girmesi bile zor görünmektedir.
Şimdi çay sermayedarları, ‘organik çay avantajımızı kullanalım, eşit şartlarda rekabetin koşullarını yaratmalıyız’ diyorlar. Kendi başına ‘masumane’ görünen bu talebin kim için refah sağlayacağı sorusuna verilecek cevap, çaydan geçimini sağlayan 2 milyon insan için çok önemli.
Buruk çay dem tutmaz
Bu zamana kadar yaş çay üretimi için yapılanların çay üreticisi için refah sağlamadığı açıktır. Yaş çay taban fiyatına verilen fiyat ile ilgili olarak Eker, 2011 yılında fiyatın 1 lira olarak belirlenmesi üzerine “psikolojik eşiği aştık” demişti. 2012 yılından bakınca, 2011 yılının “psikolojik eşiği” bu yılın “sefalet eşiği” olmaya aday. Bu sefalet tabiî ki üreticilerin sonunu hazırlayan AKP hükümetinin marifeti.
Yaş çaya verilen taban fiyatının düşüklüğünün yanında yaş çay üreticisi için girdiler her sene daha da çok artmakta. Mevsimlik işçi kullanımının giderek yaygınlaşmasıyla geçtiğimiz yıl mevsimlik işçiler için günlük yevmiye 50 lira iken bu yıl 70 lira oldu. Gübreye, mazota, elektriğe, suya ve yaşam için gerekli diğer ürünlere gelen zamlar da giderek daha da çok arttı. Yani çay üreticileri aldıkları paralarla artık giderlerini karşılayamayarak borçlanarak çay tarımını sürdürebilmekte.
Çay üreticisi açısından yaşanan bu yoksullaşmaya tepkiler de daha açık hale geliyor. Yaş çay üreticisi isyanda. Kemalpaşalı çay üreticileri İki saat boyunca kontenjan uygulaması için uluslararası yolu trafiğe kapattı. Talepleri hemen yerine getirilerek kontenjan 10 kilodan 15 kiloya çıkarıldı. Ardından Başbakan’ın ‘baba ocağı’nda açıklanan taban fiyata üretici isyanı vardı. Toplanan yaş çaylar Bakan’a atılarak verilen fiyat protesto edildi. Pazar ve Fındıklı’da üretici eylemler yapıldı. Son olarak da Rize AKP İl Binası’na siyah çelenk götürüldü. Yaş çay üreticilerinde öfke büyüyor.
Bakan Eker, yaş çay taban fiyatını 1,10 kuruş, destekleme miktarını da 12 kuruş olarak açıkladı. Aslında yaş çay için belirlenen “taban fiyatı”na artık “tavan fiyatı” demek yerinde olur. “Serbest piyasa koşulları” gereği açıklanan taban fiyatın anlamı belirlenen fiyatın en az fiyat olması özel sektörün bu fiyatın üstünde alımlar yapmasını gerektirir. Bugüne kadar böyle bir durum gözlemlenmedi. Her sene özel sektör açıklanan “tavan fiyatı”nın çok altında alımlar yapmaktadır.
Bir de Bakan Eker’in övünerek sahiplendiği “destekleme primi” üzerine birkaç laf etmek gerekir. Primin ismi doğru, “destekleme primi”. Yanlış olan, ya da Eker’in farkında olmadığını sandığımız desteklenen yaş çay üreticisi değil, kuru çay üreticisi yani özel sektördür. Destekleme primi sayesinde “tavan fiyatı” düşük belirleniyor. Aradaki fark “destekleme primi” yoluyla devlet tarafından karşılanıyor. Böylece özel sektör daha ucuza çay alabiliyor
.
Eker’in bir önemli vurgusu da, yaş çay üretiminin geçmiş yıllara göre artmasıyla ilgiliydi. Artışa sevinen Bakan, yalnız Çay-Kur’un bu kadar çayı işleyecek kapasitesi olmamasından yakınarak “İyi ki özel sektör var” diyor. 1980’li yıllardan bu yana özel sektör eliyle yaş çay alınıp, işlenebiliyormuş. Burada sormamız gereken soru o zaman “neden 1980’li yıllardan bu yana özellikle 2002’den sonra Çay-Kur’un kapasitesi artırılmadı?” Bakan Eker’in doğru bir sözüne biz de katılalım o zaman; Sayın Bakan bindiğimiz dalı kesmeyelim lütfen!
Şimdi Metin olmanın zamanıdır…
Son dönemde kapitalizmin, ekolojik sınırlara dayanması ve toplumsal muhalefet engelleriyle karşılaşması, sermayenin beklentilerinin gerçekleşmesini ötelemektedir. Sermayenin beklentileri ile halkın beklentileri arasındaki fark da giderek açılmaktadır. Bu durum iktidarı, tarafını açıkça seçmeye zorlamaktadır. Her ne kadar bugüne kadar -oluşumları gereği- hep sermayeden yana tercihlerini kullanmış olsalar da bunu bir şekilde manipüle etmeyi başarıyorlardı. Artık gelinen noktada bunu başarabilecekler gibi durmuyor. Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın yaş çayı Meclis kürsüsüne dökmesinden rahatsızlığını dile getirerek çayı sahiplenen Rize Milletvekili Hasan Karal, bu sahiplenmesini, sokaklarda bin emekle topladıkları çayları yola döken halk karşısında da yapabilmelidir ya da derhal partisinden istifa etmelidir.
Çayını, suyuna, doğasına sahip çıktığı için AKP iktidarı tarafından katledilen Metin Lokumcu’nun ölüm yıldönümü geldi. Hopalı eşkıyalar, Metin öğretmenin izinde gidenleri 31 Mayıs’ta Hopa’ya çağırıyor. Derelerine, çaylarına, doğalarına sahip çıkan bölge halkı 31 Mayıs günü AKP iktidarına en iyi cevabı Metin olarak verecek sanırız. Şimdiden herkese kolay gelsin.