“Despot aydın tavrı geride kaldı” diyor Başbakan… Aman ne iyi! Peki ya despot Başbakan tavrı? O ne zaman geride kalacak? “Türkiye’nin tapusu, belli kesimlerin, belli zümrelerin, elitlerin, seçkinlerin elinde değil artık” diyor Başbakan… Bunun için kendisine minnettarız da, kendi tek-eline aldığı tapuyu ne zaman geri verecek? Siyasetin “yeni seçkinleri” ne zaman bertaraf edilecek? “Aydınların parmağını […]
“Despot aydın tavrı geride kaldı” diyor Başbakan… Aman ne iyi!
Peki ya despot Başbakan tavrı?
O ne zaman geride kalacak?
“Türkiye’nin tapusu, belli kesimlerin, belli zümrelerin, elitlerin, seçkinlerin elinde değil artık” diyor Başbakan…
Bunun için kendisine minnettarız da, kendi tek-eline aldığı tapuyu ne zaman geri verecek?
Siyasetin “yeni seçkinleri” ne zaman bertaraf edilecek?
“Aydınların parmağını sallayarak milleti azarlama devri bitti” diyor Başbakan…
Çok iyi de, ya sizin parmağınız daha ne kadar sallanacak?
Bu millet daha ne kadar Zat-ı Âlinizce azarlanacak?
Hiç kusura bakmasın; (korkudan lafı ağzında geveleyen kimi tiyatro “büyük”lerine de kulak asmasın) hiçbir gerçek sanatçı, üç kuruş para için böyle bir darbe karşısında susmaz.
Erdoğan arşiv çalışmasını seviyor; arşive girerse hep eleştirdiği devirlerden şöyle bir lafı bulabilir:
“Hepiniz Başbakan filan olabilirsiniz ama sanatçı olamazsınız.”
Tartışma, “Herhalde yüzde 50’den daha akıllı değilsin” diyen çoğunluk diktasıyla nasıl mücadele edileceği tartışmasıdır.
Tartışma, 23 Nisan’da koltuğuna oturan çocuğa bile itiraz eden bakanı kovmasını tavsiye eden bir zihniyetle nasıl baş edileceği tartışmasıdır.
Asıl tartışma, demokrasiyi içselleştirmemiş bir fikriyatın demokrasi içinde nasıl var olabileceği tartışmasıdır.
İyilikle kötülüğün çatıştığı Shakespeare trajedilerinin finalinde kaybedenler sahnede boylu boyunca uzanır.
Çehov trajedilerinde ise herkes sağ kalır, ama kaybedenler öyle çok taviz vermiştir ki, bunun faturasını telafisi imkânsız bir mutsuzlukla öderler. Bizim perdemizin nasıl kapanacağı, bu oyunu nasıl oynayacağımıza bağlı…