Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 24 Nisan 2012’de Bulgaristan ile ilgili bir davada verdiği kararda, Sofya’daki bir yerleşim biriminden Romanların zorla tahliye edilmesi şeklindeki yerel karara karşı çıkarak, bunun burada yaşayan Romanların insan haklarının ihlali olacağına hükmetti Bulgar yetkililerin Sofya’nın Batalova Vodenitsa bölgesindeki belediyeye ait topraklar üzerinde kurulan bir yerleşim biriminden Romanları tahliye etme planıyla ilgili […]
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 24 Nisan 2012’de Bulgaristan ile ilgili bir davada verdiği kararda, Sofya’daki bir yerleşim biriminden Romanların zorla tahliye edilmesi şeklindeki yerel karara karşı çıkarak, bunun burada yaşayan Romanların insan haklarının ihlali olacağına hükmetti
Bulgar yetkililerin Sofya’nın Batalova Vodenitsa bölgesindeki belediyeye ait topraklar üzerinde kurulan bir yerleşim biriminden Romanları tahliye etme planıyla ilgili davada mahkeme, tahliye emrinin iç hukuktaki bir yasaya dayandığını ve karar alma sürecinde değerlendirildiğini, ancak bunlarda farklı çıkarları içeren dengenin göz önünde bulundurulmadığını bildirdi.
AİHM’nin konuya ilişkin basın açıklamasında şöyle denildi: “Bulgaristan’dan ‘Yordanova ve Diğerleri’yle ilgili davada (başvuru no: 25446/06) Dairenin bugünkü kararında, başvuru sahiplerine (davacılara) yönelik tahliye emrinin herhangi bir gelecekte yürürlüğe girmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (özel yaşam ve aile yaşamına saygıyla ilgili) 8. Maddesinin ihlali olacağına oybirliğiyle karar vermiştir”.
Davanın geçmişi
AİHM’de görülen davada başvuru sahipleri, Sofya varoşlarında 250 Roman’a ev sahipliği yapan Batalova Vodenitsa mahallesinde yaşayan 23 Bulgar vatandaşı. Mahkeme kararında, bu kişilerin 1960’lı ve 70’li yıllarda bölgeye gelip yerleştikleri, daha yakın dönemde 1990’larda da gelenler olduğu hatırlatıldı.
Buradaki evlerin derme çatma ve yasal izin olmadan yapıldığı, kanalizasyon ya da suyu olmadığı, burada yaşayanların iki ortak çeşmenin suyunu kullandıkları belirtilen karar açıklamasında, Romanların yerleştikleri toprağın önce devlete, 1996 sonrasında Sofya Belediyesi’ne ait olduğu kaydedildi.
Yasa olanak sağlamıyor
Bu mahallede yaşayan diğer sakinler gibi AİHM’ne dava açanların, inşa ettikleri evlerin yasal statüsü için uğraşmadıkları, yoksul ve toplumdan izole edildikleri için böyle bir yasal statü kaydına başvuramayacaklarını iddia ettikleri belirtildi.
AİHM açıklamasında, buna ek olarak, konuyla ilgili yasanın da onlara evlerinin mülkiyetini elde edebilmelerine olanak sağlamadığı ifadesi yer aldı.
Roman gettolarına boşaltma tehdidi
Karar açıklamasında ayrıca, 1990’ların başından itibaren Sofya’nın birçok bölgesinde, yerleşimlerde yaşayan Romanlar ile Roman olmayan komşuları arasında gerilimin büyüdüğü, Roman yerleşimleri konusunun yaygın bir şekilde tartışıldığına ve bir dizi önde gelen politikacının Sofya’daki “Roman gettoları”nın boşaltılması gerektiğine dair konuşmalar yaptığına dikkat çekildi.
2005: Zorla tahliye kararı
AİHM kararında, 2005’e kadar ne devletin ne de belediye yetkililerinin, başvuru sahiplerinin (davacı) ve ailelerinin tahliye edilmesine yönelik bir girişimde bulunduğu belirtilerek, olayın gelişimi şöyle özetlendi:
Mayıs 2006’da Sofya Belediye Meclisi, başvuru sahiplerinin işgal ettiği mücavir alanın mülkiyetini özel bir yatırımcıya transfer etti. Bundan birkaç ay önce, 17 Eylül 2005’te, bölgenin belediye başkanı başvuru sahiplerinin zorla tahliye edilmesi talimatını verdi. Bu, mahkemeye yapılan başvuru nedeniyle durdu. Ocak 2006’da Sofya mahkemesi, tahliye emrinin yasal olduğuna karar verdi ve bu karar, daha sonra Yüksek İdare Mahkemesi tarafından onaylandı.
Başvuru sahiplerinin onlarca yıldır burada yaşadıkları için bir tahliyenin orantılı olmadığı yönündeki argümanlarını gözardı eden mahkemeler, işgal edilen topraklar için geçerli bir yasal sebep gösteremediklerini ve tahliye emrinin yasal olduğunu saptadı.
Haziran 2006’da belediye yetkilileri, aralarında başvuru sahiplerinin de olduğu Batalova Vodenitsa’nın yasadışı sakinlerinin bir hafta içinde tahliye edilmesi ve evlerinin yıkılması tasarılarını açıkladılar.
Belediye başkanının gözü döndü
Çoğunlukla Avrupa Parlamentosu üyelerinden gelen siyasi baskı sonucunda tahliye işlemi yapılmadı. Bununla birlikte belediye başkanı, bu yerleşimin sakinleri için alternatif barınma bulmanın mümkün olmadığını, çünkü bu kişilerin barınma ihtiyacı olanlar arasında kaydı bulunmadığını ve yıllardır bekleme listesinde olan diğerlerinin üzerinde bunlara öncelik tanınamayacağını kamuoyuna açıkladı.
Belediye başkanı tahliye emrinin yürürlüğe girmesi gerektiği hususunda ısrarlı oldu, Roman halkının gidecek bir yeri olmaması gerçeği konu dışı kaldı.
2008: AİHM, tahliyeleri engelledi
Bir başka zorla tahliye girişiminin ardından Haziran 2008’de AİHM, geçici karar alarak Bulgaristan hükümetine, yaşlı, çocuk ve diğer savunmasız kişilerin barınma güvenliğini sağlayacak tedbirler alınıncaya kadar, başvuru sahibi davacıların tahliye edilemeyeceğine işaret etti. Bölgenin belediye başkanı da bu yerleşim birimi sakinlerinin barınma sorunu çözülünceye kadar tahliye emrini askıya aldığını bildirdi. AİHM, daha sonra geçici tedbirleri kaldırdı.
Bu sırada, Bulgaristan’da Romanların barınma koşullarının iyileştirilmesi için 10 yıllık bir ulusal program kabul edildi. 2010 gözlemci raporuna göre, Romanlar için barınma konusunda hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Diğer yandan medyada, Bulgaristan’daki birçok bölgede Romanlar için konut inşa edileceği haberleri yer aldı.
Şikayet, Usul ve Mahkemenin Bileşimi
Karar açıklamasında, dava açan başvuru sahiplerinin, yetkililerin Eylül 2005’teki zorla tahliye emrinin yürürlüğe konulmasının, AİHS’nin 3. Maddesi (gayriinsani ve onur kırıcı davranışın yasaklanması), 8. Maddesi (özel hayata ve aile hayatına saygı), 13. Maddesi (etkili başvuru hakkı), 14. Maddesi (ayrımcılık yasağı) ve 1 Nolu Protokolun 1 Nolu Maddesi (mülkiyet hakkı) çerçevesindeki hakların ihlali olacağını öne sürdükleri belirtildi.
AİHM’e başvurunun 23 Haziran 2006’da yapıldığı aktarılan açıklamaya göre, söz konusu kararı alan Dairenin bileşimi şöyle:
Başkan: Lech Garlicki (Polonya),
Yargıçlar: David Thór Björgvinsson (İzlanda), Päivi Hirvelä (Finlandiya), George Nicolaou (Kıbrıs), Ledi Bianku (Arnavutluk), Zdravka Kalaydjieva (Bulgaristan), Vincent A. de Gaetano (Malta) ve Bölüm Sekreteri Fatoş Aracı.
Mahkemenin Kararı
AİHM kararında, 8. Madde çerçevesinde dava şöyle değerlendirildi: “Mahkeme, işgal ettikleri evlerin yasal olup olmadığına bakılmaksızın başvuru sahiplerinin yıllardan beri bu derme çatma evlerde aileleriyle birlikte yaşadıklarını ve bu evlerin onların evi (yuvası) olduğunu gözlemlemiştir. Başvuru sahiplerinin yerleşim biriminden ve topluluklarından tahliye edilmeleri, özel ve aile hayatlarının olumsuz yönde etkilenmesine yol açacaktır.”
Yasadışı işgalcilerden toprakların geri alınmaya çalışılmasının kentsel kalkınma amacı ve yetkililer için meşru olarak değerlendirildiği, yetkililerin yasadışı olarak belediye topraklarını işgal eden başvuru sahiplerini tahliye etmesinin ilkesel olarak hakları olduğu konusunda şüphe olmadığı ifade edilen kararda, bununla birlikte yetkililerin, Batalova Vodenitsa’da yasadışı Roman yerleşimlere onlarca yıldır müsamaha gösterdiğine ve bunun da başvuru sahiplerinin bu yerle güçlü bağlar geliştirmelerine, burada bir topluluk yaşamı kurmalarına izin verdiğine dikkat çekildi.
Barınma güvencesi yükümlülüktür
Kararda, AİHS çerçevesinde başvuru sahiplerine barınma sağlama zorunluluğu olmadığı, ancak özellikle korunmasız/savunmasız kişilere barınma güvencesi yükümlülüğü k
onusunda istisnai davalarda 8. Maddeden hareket edilebileceği kaydedildi.
AİHM kararında, ilgili yasa çerçevesinde belediye yetkililerinin, söz konusu yerleşimde yaşayanların olası tahliyesinin orantılı olmasına ya da çeşitli çıkarlar bulunduğunu değerlendirmeye gerek duymadıkları belirtildi. Kararda, AİHM’nin, orantılılık ilkesine uymayan yaklaşımın kendi içinde tartışmalı olduğunu saptadığı da yer aldı.
Hükümet, alternatif yöntemler geliştirmedi
Karar açıklamasında, başvuru sahibi davacıların evlerinin güvenlik ve sağlık endişelerine yol açan temel sağlık ve inşa gereksinimlerini karşılamadığının tartışmasız olmakla birlikte, hükümetin binaların yasallığı, mümkün olan yerlerde kanalizasyon ve içme suyu tesisleri yapımı ile tahliyenin gerektiği yerlerde alternatif barınma için yardım sağlama gibi sorunlarla başa çıkacak alternatif yöntemler göstermediğine dikkat çekildi. Kararda, “Bu nedenle, hükümetin başvuru sahiplerinin tahliyesinin uygun bir çözüm olduğu savı zayıflamıştır” denildi.
Kararda, buna ilaveten tahliye emri yayımlanmadan önce yetkililerin, başvuru sahiplerinin tahliye halinde evsiz kalacakları riskini göz önünde bulundurmadığı, tersine bu riskin ilgisiz olduğunu deklare ettikleri ifadesi yer aldı.
Sorumluluk yerine getirilmedi
AİHM, ayrıca 8 Madde kapsamında, sosyal açıdan avantajsız grup olan başvuru sahibi davacıların, belirli ihtiyaçları kadar özel durumunun da yetkililerin sorumluluğu üstlendiği orantılılık tespiti içinde değerlendirilmesi gerektiğini, ancak bunun yapılmadığını vurguladı.
Hükümetin, komşularının davacı başvuru sahiplerini şikayet ettiği argümanına ilişkin olarak kararda, Romanların işlediği öne sürülen suçlar ve sağlık riskleri gibi bir kısım şikayetlerin, orantılılık ilkesine uyulması halinde uygun tedbirlerle haklı olabileceği, ancak yetkililerin işlenen suçlar gibi iddiaları soruşturmadığı, diğer şikayetlerin de yasadışı talepler içerdiği belirtildi.
Karar açıklamasında AİHM, bir yasaya dayanılarak alınan 2005 yılındaki tahliye emri ve karar verme sürecindeki değerlendirmelerde, emrin öne sürülen amaca orantılı olması gerekliliğinin bulunmadığı sonucuna vardığı ifade edilerek, tahliye emrinin zorla uygulanması halinde bunun 8. Maddenin ihlali olacağı sonucuna varıldığı bildirildi.
Açıklamada, davacıların ihlal olduğunu öne sürdüğü diğer AİHS maddelerinin de değerlendirildiği ve 14. Madde çerçevesinde ayrı bir konu olmadığı, başvuru sahiplerinin diğer şikayetlerinin ayrı olarak değerlendirilmesinin gerekmediğinin saptandığı ifade edildi.
İhlallerden kaçınılmalı, tedbirler alınmalı
AİHM’nin karar açıklamasında, alanın kararların bağlayıcılığını içeren 46. Madde’ye ilişkin olarak da, yetkililerin kararın yürürlüğe girmesi için onaylayacağı ve ilerde bu tip ihlallerden kaçınılmasını sağlayacak genel tedbirlerin, yasadışı işgal davalarında bile kamu arazi ve binalarının geri alınmasına yönelik talimatların yerine getirilmesine yönelik pratikte ve yasada bir değişiklik yapılmasını, geri almanın ardındaki amacın, bireysel etkilerinin ve orantılılığı güvenceye alacak tedbirlerin açıkça tanımlanmasını içermesi gerektiği kaydedildi.
AİHM kararında, bireysel tedbirler konusunda, başvuru sahiplerinin zararının tazmininin sağlanması ve ihlale son verilmesi gerektiği, kararda yer aldığı gibi Bulgar yetkililerin sözleşme gereklerine uymasını sağlayacak tedbirler alınıncaya kadar 2005’teki tahliye emrinin askıya alınması ya da yürürlükten kaldırılması gerektiğine hükmettiği bildirildi.
Karar açıklamasında son olarak, hakkaniyete uygun tazminata ilişkin adli tatmin konusunda 41. Madde için, AİHM’nin, 8. Maddenin ihlali bulgusunun, başvuru sahiplerinin uğradığı manevi zararın hakkaniyete uygun tazmini oluşturduğuna, maliyet ve harcamalar için Bulgaristan’ın başvuru sahiplerine 4 bin avro ödemesi gerektiğine karar verdiği ifade edildi.
AİHM’in internet sitesindeki karar için tıklayın
Haber, AİHM’in 24 Nisan tarihli basın açıklamasının orijinalinden Barınma Hakkı Bürosu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir